Son günlerde Türkiye’nin gündemini meşgul eden bir af meselesi var. Bu mesele; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 12 Mayıs 2018 tarihinde Twitter hesabından, kendince nitelikli suç kapsamında gördüğünü söyleyebileceğimiz, bazı suç kategorileri dışındaki suçlara af getirilmesinin düşünülmesi çağrısı ile gündemimizi meşgul etmeye başladı.
Bugüne kadar gelen süreç boyunca MHP tarafından aralıklarla defalarca gündeme getirildi ve AKP tarafından da defalarca böyle bir af konusunun gündemlerinde bulunmadığı ifade edildi. Son olarak da bir süredir ittifak halinde hareket eden ve önümüzdeki yerel seçimlere de ittifak olarak girmesi beklenen MHP ve AKP’nin ittifak fikrinden vazgeçme sebeplerinden biri oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, af konusu ile ilgili yaptığı açıklamalarda, devletin ancak kendisine karşı işlenen suçları af edebileceğini, şahıslara karşı işlenen suçların devlet tarafından af edilemeyeceğini ifade etti. En son Üsküdar-Çekmeköy Metro Hattının açılışında yaptığı konuşmada “Şimdi birileri ne diyor af. Benim mağdurum ben affettim diyorsa o başka. Ama biz asla.” şeklinde açıklamada bulundu.
Konuyu, Hukuk Devleti ve Türkiye Cumhuriyetinde geçerli hukuk sistemi açısından inceleyelim.
Hukuk sistemimizde Ceza Hukukunun tarafları arasında savunma tarafında sanık, iddia makamı tarafında ise kamu adına Cumhuriyet Savcısı bulunmaktadır. Davaya taraf olan diğer süjeler mağdur ve katılan adıyla anılmaktadır. Az sayıda suçun şikâyete tabi olmasına karşın pek çok suçun soruşturması ve müteakiben dava açılması savcı tarafından resen yani kendiliğinden yapılmaktadır. Bunun nedeni suçtan bir birey etkileniyor olsa dahi aslında suçun kamu düzenini bozan/tehdit eden bir eylem olduğu ve bu yüzden kamuya karşı sorumluluk doğurduğu kabulüdür. Sırf bu nedenle dahi mağdurların suçluyu af etmesi gibi bir uygulama söz konusu olamaz. Çünkü suçtan etkilenen gerçek kişi bile olsa davayı açan kamu adına savcıdır.
Diğer bir açıdan ele alındığında ise, suçlunun yakınlarının veya üyesi olduğu suç örgütünün, mağduru ve yakınlarını tehdit ederek ya da onlara çıkar sağlayarak hür iradeleri dışında ve etik olmayan bir şekilde af sağlaması ve adaletin zorbalıkla ya da satın alınarak bozulması mümkündür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Benim mağdurum ben affettim diyorsa o başka.” sözlerinin bu konuda gerçek bir niyet taşımadığını, sadece devletin af çıkarması önünde vicdani bir engel olarak bu argümanı kullandığını umuyorum. Zira bazı ilkel hukuk sistemlerinde böyle bir uygulama söz konusu. Hatırlarsanız 2014 yılında İran’da adam öldürme suçundan idama mahkûm olan bir hükümlünün infazı esnanında, mağdurun annesi mahkûma bir tokat atmış ve af etmişti, böylece infaz durdurulmuştu.
Son söz olarak; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini düzenleyen 87’nci maddesine göre “Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına karar vermek” yetkisine sahiptir. Bu yetki Cumhuriyet Tarihi boyunca şu ana kadar 52 kez kullanılmıştır. Bu 52 aftan bazıları, aftan yararlananların ciddi bir bölümünün kısa süre içinde tekrar suç işlemesi nedeniyle sosyal yaralar açmış ve bu nedenle çok eleştirilmiştir. Şayet TBMM af yetkisini kullanmaya karar verirse bu tür sosyal yaralara neden olmayacak şekilde düzenleme yapmalıdır.