Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle 16 Nisan referandumundan sonra çok net bir şekilde Ak Parti’de değişime ihtiyaç olduğunu dile getirmeye başladı.
Metal yorgunluğu dedi, baktı teşkilatlardan ses yok, yorulanlar var dedi, baktı yine bir hareket yok.
En sonunda doğrudan meramını ifade etti: Yorulanlar bıraksın, dedi.
Aradan neredeyse bir hafta geçti, ben hala Türkiye’nin hiçbir yerinden, hiçbir il ve ilçesinden veya kasabasından Ak Parti teşkilatlarından veya belediyelerinden istifa haberi duymadım.
Evet işin en önemli noktası da bu zaten…
Cumhurbaşkanı, dün FETÖ için uyarı yaparken de, bugün yorulanlar bıraksın derken de olası tehlikenin farkında…
Ama gel gör ki Cumhurbaşkanı dışında sanki herkes uyuyor. Kimse tehlikeyi fark etmiyor.
Dün de fark etmemişlerdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bas bas bağırıp FETÖ ile mücadele edin derken de kimsenin kılı kıpırdamamıştı.
Taa ki o hain darbe kalkışması gecesi gelip çatana kadar…
Bence Ak Parti teşkilatları, belediye başkanları hatta bürokratları yine bir felaketin gelip çatmasını beklemeden, bu kez Cumhurbaşkanı’nı çok iyi dinlemeliler.
Çünkü olası tehlike gerçekleştiğinde, o koltuktan kalkarak kaybedeceklerinden çok daha fazlasını kaybedecekler.
Ama maalesef tek kaybeden onlar olmayacak, bu ülkeye de çok şey kaybettirecekler.
İnsan dışardan izledikçe üzülüyor, bir yandan tehlikeyi görmüş ve bütün imkanları ile teşkilatları uyarmaya çalışan bir Cumhurbaşkanı, diğer taraftan başını kuma gömmüş, koltuk düşkünleri…
Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kez o koltuk düşkünlerinin keyfini beklemeyecek.
Farkındaysanız Cumhurbaşkanı Erdoğan, her geçen gün bu konudaki uyarısını sertleştiriyor.
Yani bu şu demektir, Sayın Cumhurbaşkanı en fazla birkaç hafta daha bekler, yine karşısında kapı duvar görünce basar talimatı…
Kibarlıktan anlamayanlar için doğrudan görevden alma talimatını verecektir.
Ne de olsa artık partinin de Genel Başkanı olarak, parti içinde her türlü dizaynı yapma şansına sahiptir.
Ama bir kez daha görüyoruz ki, hangi partide olursa olsun, hangi mevkide olursa olsun, siyasetçinin tedavi edilemeyen bir koltuk düşkünlüğü var.
Tehlike diyorsun
Memleket diyorsun
Felaket diyorsun
Adamlar hiç oralı olmuyor, duymuyor bile…
Varsa yoksa makam mevki…