İmamoğlu, son günlerde konuşulan AFAD’daki deprem
toplantısına davet konusunda sessiz kalmasının bazı çevrelerce manipüle edildiğini
belirterek, “3 gündür önüne gelenin bu toplantı ile ilgili yorum yapmasını,
konuşmasını esefle kınıyorum. Bakanların, bazı siyasi parti temsilcilerinin bu
konuyla ilgili, benim şahsımı hedef alarak, bu süreci bu şekilde yorumlamasını
kınıyorum. Çok ayıp. Suskunluğumu fırsata çeviren insanları da acizlik olarak
yorumluyorum. Çağrıldığım her devlet toplantısına, devletimin beni çağırdığı
her toplantıya koşa koşa giderim” dedi. “Suskunluğumun iki sebebi var” var
diyen İmamoğlu, bunları şöyle sıraladı: “Bir tanesi bu depremin önüne geçmemesi
ile ilgili direncim ve ısrarım. İkincisi de devlet terbiyem, devlet adamlığı
terbiyemdir. Herkesin de bu hassasiyetle davranmasını beklerdim. Ama olmadı.
Üzülüyorum.”
Deprem toplanma alanlarıyla ilgili tartışmalara da değinen
İmamoğlu, “Eğer bu şehirde siz hala sistem kurduğunuzu ve kurulan sistemde de
toplanma alanlarının mükemmel olduğunu savunuyorsanız, 16 milyon insan da
bundan mutluysa, ben de mutlu olurum. Çıkar milletimin önünde, milletimden özür
dilerim. Ama değil! Ben, kafamı kuma sokamam. Bu mu rahatsız etti? Ya da benim
bulunmam gereken ortamlarda bulunmamam, sizi bunun için mi rahatsız etti. Ben,
bu şehrin geçmişinden bugüne kadar yapılan yanlışlarla yüzleşecek bir yönetici
olduğum gibi, yarınlara dönük atacağım adımlarımda da kararlı olacağım. Bu
şehre hata yaptırtmayacağım. Bu şehre, insanların sesini dinleyerek, asla ve
asla ihanet edilmesine müsaade etmeyeceğim” diye konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu,
Florya’daki başkanlık konutunda gazetecilerle bir araya gelip gündeme ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. İmamoğlu şunları söyledi:
“DEPREM TOPLANMA
ALANLARIYLA İLGİLİ ENVANTERİ BASINLA PAYLAŞACAĞIZ”
“Sizlerle, depremle ilgili süreci analiz etmek adına
buluştuk. Yaşadığımız depremi her gün hatırlatan artçıları da devam ediyor. Ben
olaya şöyle bakıyorum: Depremi hiç unutmamayı, her zaman hafızamızda diri
tutmayı ve bu konuda herkesin sorumluluğu üstlendiği günleri istiyoruz. Bu
konuda biz kararlıyız. Şu anda tümüyle deprem sürecine odaklı çalışmalarımızı
kurum içerisinde yürütüyoruz, yönetiyoruz. Öncelikle bazı tartışmaların sona
ermesi adına, deprem toplanma alanlarıyla ilgili envanteri çok yakın bir
zamanda basınımızla paylaşacağım. Bunu paylaşmakla kalmayacağız. Deprem
toplanma alanlarının yeterliliği konusunda yaptığımız çalışmada nasıl bir yol
haritamız olacağını anlatacağız. İnsanlar, İstanbul’da en azından bir afet
sonrası süreçte, deprem toplanma alanlarıyla ilgili bizim eylem planımızı
öğrenmiş olacaklar. Bu sürecin çözülmüş haliyle İstanbul halkıyla buluşmasını
sağlamak en önemli temennimiz.”
“SUSMAMIN FIRSATA
ÇEVRİLMESİNE İZİN VERECEK KİŞİLİĞE SAHİP DEĞİLİM”
“Deprem, tek başına afeti ya da afet sonrasını konuşmak
değil. Genelde böyle yapıyoruz. Bizim için esas olan, depreme hazırlık yapmak.
Bu ne demek? Bu şehrin insanlarının yaşadıkları, çalıştıkları, eğitim
gördükleri alanlarda, özellikle kamu alanlarında ve kendi müstakil alanlarında
sağlam bir yapıya sahip olmalarını sağlamak. Bu konuda her türlü hassasiyete
sahibiz. İstanbullular, bu konuda etkili bir dönemi İBB nezdinde yaşayacaklar.
Deprem, bu kentin en hayati konularından bir tanesi, belki de en önemlisi.
Geçen günlerde katıldığım bir TV programında bana, ‘Sayın Cumhurbaşkanı’yla bir
araya geldiğinizde ilk neyi konuşacaksınız’ diye sorduklarında, ‘Depremi
konuşacağım’ demiştim. Biz, o gün daha depremi yaşamamıştık. Bu benim, İBB
Başkanı olarak depreme verdiğim önemin bir göstergesi. Yapılan bütün
polemiklere rağmen 3 gündür susuyorsam, elbette bir sebebi var. O da bu
depremin, polemiklere kurban gitmemesine olan hassasiyetimdendir. Susmamın
fırsata çevrilmesine de asla zemin taşıyacak ya da izin verecek bir kişiliğe de
asla sahip değilim. Ben, 16 milyon kişinin yaşadığı bu kentte halkın
tercihiyle, en yüksek oyla seçilmiş İBB Başkanıyım. Bazıları benden ‘Şehirden
sorumlu arkadaş’ diye bahsediyor. Bu, onların acizliğini gösterir. Bu dili
kullananların sürece saygısının olmadığını gösterir. Bu, beni çok derinden üzüyor.
‘İBB Başkanı’ diyebilmek, aslında çok değerli ve önemlidir. 16 milyon
İstanbulluya gösterilen saygının karşılığıdır. Diyememenin de psikolojik bir
temeli vardır; o benim işim değil. Bu psikolojik temeli ve bu sorunu kendileri
sorgulasınlar. Ya da onlara yardımcı olacak arkadaşlar da bunu irdelesinler.”
“DAVET EDİLDİM VE KOŞA KOŞA GİTTİM”
“Gelelim davet meselesine. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına
yürekten katılıyorum; onu söyleyeyim. İBB Başkanı, bir şekilde devletin deprem
toplantısına davet edilmiş de katılmamışsa, büyük ayıp etmiştir, büyük yanlış
yapmıştır. Kesinlikle de siyasetini yapıyorsa da bu en büyük ayıptır. Ama bu
böyleyse! Siyaset yapmak isteyen bir kişi, bir gün önce çağrıldığı bir
toplantıya koşa koşa gittiği bir toplantıya, ki deprem olur olmaz aradığım ilk
kişi, bu şehrin valisidir. Sayın Vali’mizi 15.00 civarlarında aradım, ‘Ben,
havaalanından AKOM’a geçiyorum. Bilginiz olsun. Bir şey olursa da haberleşelim
sayın Vali’m’ dedim. Ben, 18.30’a kadar AKOM’da çalışmalarımızı sürdürdüm. O saatten
sonra da sokağa çıkan insanları ziyaret etmek adına Bağcılar’a giderken, birkaç
kilometre kala aldığım telefonla yönümü değiştirdim ve 20-25 dakika sonra
Valilik’teki toplantıda oldum. Davet edildim ve koşa koşa gittim. Sonrasında da
katıldığım iki TV programında da o toplantının gerekliliğini, sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısının da orada ortaya koyduğu, hesap sorduğu tavrını da
önemli ve değerli bulduğumu söyledim. Siyaset yapacak insanın orada ne işi var
ya da televizyonlarda niçin böyle konuşuyor?”
“ŞAHSIMI HEDEF ALANLARI KINIYORUM”
“Bu kadar net bir tavrı ortaya koyan bir kişi olarak, 3
gündür önüne gelenin bu toplantı ile ilgili yorum yapmasını, konuşmasını esefle
kınıyorum. Bakanların, bazı siyasi parti temsilcilerinin bu konuyla ilgili,
benim şahsımı hedef alarak, bu süreci bu şekilde yorumlamasını kınıyorum. Çok
ayıp. Suskunluğumu fırsata çeviren insanları da acizlik olarak yorumluyorum.
Çağrıldığım her devlet toplantısına, devletimin beni çağırdığı her toplantıya
koşa koşa giderim. Suskunluğumun iki sebebi var: Bir tanesi bu depremin önüne
geçmemesi ile ilgili direncim ve ısrarım. İkincisi de devlet terbiyem, devlet
adamlığı terbiyemdir. Herkesin de bu hassasiyetle davranmasını beklerdim. Ama
olmadı. Üzülüyorum.”
“BU ŞEHRE HATA
YAPTIRTMAYACAĞIM”
“Eğer bu şehirde siz hala sistem kurduğunuzu ve kurulan
sistemde de toplanma alanlarının mükemmel olduğunu savunuyorsanız, 16 milyon
insan da bundan mutluysa, ben de mutlu olurum. Çıkar milletimin önünde,
milletimden özür dilerim. Ama değil! Ben, kafamı kuma sokamam. Bu mu rahatsız
etti? Ya da benim bulunmam gereken ortamlarda bulunmamam, sizi bunun için mi
rahatsız etti. Ben, bu şehrin geçmişinden bugüne kadar yapılan yanlışlarla
yüzleşecek bir yönetici olduğum gibi, yarınlara dönük atacağım adımlarımda da kararlı
olacağım. Bu şehre hata yaptırtmayacağım. Bu şehre, insanların sesini
dinleyerek, asla ve asla ihanet edilmesine müsaade etmeyeceğim. Onun için bu
millet beni seçti. Onun için benim o sürece bakma anlayışım budur. Ben, bu
süreç kapansın istiyorum. Konu da kapansın. Siyaseti unutalım. İşimize bakalım.
Bu şehrin insanlarının bizden beklentisi var. Deprem ile ilgili sürece dair,
insanların bizden eylem planı, hareketlilik beklentisi var. İnsanlar, şu anda
on binlerce binada, sıkıntılı binalarda ya yaşıyor ya da yaşamaya çalışıyor.
Bunları çözmemiz lazım.”
“BEN
ÇAĞRILMADIM”
“20 sene geçti 1999 depreminden bu yana. Konumuz bu olmalı.
Ama görüyorum ki, devleti yöneten bir kısım insan, sürece böyle bakıyor. Bunu
iddia eden insanlar şunu açıklayacak. Beni kim çağırdı? Kim aradı? Kaçta aradı?
Nasıl aradı? Bunu ispat etsinler. Desinler ki, ‘Biz İmamoğlu'nu aradık’. Oraya
gelen insanlar, bir şekilde davet edildi her halde. Ben çağırılmadım. Birim
başkanları çağrıldığı için, orada görevleri vardı ve gittiler. Ama ben
çağırılmadım. Dolayısıyla ben, çağırılmadığım gibi yine gittim Lojistik
Merkezi’mizi hem analiz hem tahlil ettim hem de basına tanıttım. Sonra da
AKOM'da çalışmalarıma devam ettim. Yani günümü yine deprem gündemli geçirmek
için arkadaşlarımla çalışmalara devam ettim. Buradan bazı gazeteci arkadaşlara
da seslenmek istiyorum. Gazeteci arkadaşların yaptıkları açıklamadan sonra,
Valiliğin açıklamasına dair, ‘Özür diliyoruz ve benzeri’ açıklamalarını da
kabul etmiyorum. Burada bir taraf var. Açar öğrenirsiniz. O bakımdan bir kısım,
bu şekildeki tavırları ve açıklamaları biraz zavallı açıklamalar olarak
görüyorum, çok üzülüyorum. Bir bakanın açıklamasını kendisine referans kabul
edip, bu referans üzerinden 'Yeri belliydi' denilmesi doğru değil. ‘Toplantıda
nerede oturacak? Çağıralım mı, çağırmayalım mı?' biz bu tavırları görüyoruz.
Bazı şeyleri çok daha net anlatırız ama devlet terbiyemiz buna müsaade etmiyor.
Artı, 16 milyon insanın öncelikleri, bunları bana daha fazla deşifre etmeme
müsaade etmiyor. Çok net söylüyorum: Seçim bitti! İşinize bakın. İşimize
bakalım. Ortak masalar kuralım. Bu şehrin sorunlarını çözelim. Benim için
deprem, bu şehrin en hayati ve en öncelikli sürecidir, meselesidir. Sizi çözüme
ve bir aradan çalışma ortamına davet ediyorum.”
“28 BİRİM BAŞKANINDAN SADECE 2’Sİ İBB’DEN!”
Açıklamaların ardından İmamoğlu, gazetecilerin bu konudaki
sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, "Siz çağrılmadıysanız, genel
sekreter yardımcılarınız nasıl katıldılar?" sorusuna İmamoğlu, şu cevabı
verdi: "Her konuşmayı burada anlatmak durumunda değilim. Kişiler ve
kurumlar, arasındaki görüşmeler nettir. Bir gün önce söylediğim gibi, AFAD'ın
28 birim başkanı var. '28 birim başkanından yarın rapor alacağım ve hesap
soracağım' diyen sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bu 28 birim başkanını davet
ediyor. Bunlara saat ve yer bildiriliyor. Bu toplantıyla ilgili genel sekreter
yardımcımızın süreci takip etmesi için talimat verdim. Olay bu. Sadece iki
birim başkanı değil, bir genel sekreter yardımcımızın da olması ve süreci takip
etmesi talimatı veriyorum. 28 birim başkanında sadece 2'si İstanbul Büyükşehir
Belediyesi'nden."
“DAHA ÖNCE SÜREÇ
AKOM’DAN TAKİP EDİLİRDİ”
İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'yı toplantıdan önce
aramadığını, yapılan açıklamanın ardından arayıp tepkisini dile getirdiğini
belirten İmamoğlu, "Vali Bey'i sadece valilik açıklamasından sonra aradım.
Toplantıyı öğrendiğimde aramadım. Kendilerine açıklamanın doğru olmadığını
söyledim. Fikrimi paylaştım. Oradaki konuşmalar iki devlet adamının arasındaki
konuşmalardır" ifadelerini kullandı.
Bir gazetecinin "Çok net ifade etmenizi rica ediyorum.
Gerçekten istenmiyor musunuz? Toplantılara davet edilmiyor musunuz?"
şeklindeki sorusuna İmamoğlu, "O toplumun takdirinde. Analiz etmeye
kalkarsak, birinci gün ben niye 18.30'da çağrıldım. Deprem 14.59'da oldu. Ben
koşa koşa AKOM'a gittim. İstanbul'un en donanımlı takip merkezi AKOM'dur. Daha
detaya girmeyeyim. Daha önce birçok afette, devletin bütün yetkilileri, İBB'nin
AKOM Merkezi'nden süreci takip etmiştir. Valisi, diğer unsurlarıyla beraber.
Ben Vali Bey’i arayıp, 'AKOM'a gidiyorum' dedim ve AKOM'a gittim. Niye 18.30'da
çağırıldım? Acaba gelişen tepkilerden dolayı mı çağrıldım? Dolayısıyla
birilerinin beni bir masada isteyip istememesi benim umurumda değil. 16 milyon
insanın sorumluluğu benim üstümde. Bu sorumluluğu yerine getirmek adına da
gereğini yapmak için işime bakarım" şeklinde yanıt verdi.
“BİR SONRAKİ AFAD
TOPLANTISINA ÇAĞRILMADIM”
İmamoğlu, "Depremden sonra tüm birimlerin katıldığı
toplantı 18.00'den sonra Valilikteki AFAD Yönetim Merkezi'nde yapıldı. Sizi
oraya mı davet ettiler" sorusuna ise, "Beni ilk gün oraya çağırdılar.
Ben çağrıldım. Zaten koşa koşa gittim. 19.00'da oradaydım. Ama ikinci gün ben
çağrılmadım. Valilikteki toplantı 15.00'ten sonra başladı. Ama bizim oraya
gelişimiz 19.00 gibi oldu. Bir sonraki AFAD toplantısına çağrılmadım"
yanıtını verdi. "Büyükşehir Belediye Başkanları Komisyonu, sizin
önerinizle kuruldu. Sayın Fuat Oktay'ın Mansur Yavaş ve Yılmaz Büyükerşen'i
arayıp önerileri istediği, sizin de bunu Mansur Yavaş'tan istediğiniz iddia
edildi. Bu doğru mudur? Görüşünüz nedir?" şeklindeki bir başka soruya
İmamoğlu, şu yanıtı verdi: "Ben, komisyon kurulmasını öneren kişiyim.
Açıklamamdan sonra bunu söyledim. Cumhurbaşkanı da komisyon kurulmasını doğru
buldu. Buna da çok sevindiğimi söyledim. Sayın Cumhurbaşkanı üç isim zikretti.
Ancak benden rapor istenmedi. Ben de Fuat Beyi aradığımda yanıtı, 'Siz
komisyonda yoksunuz' oldu. Ben kendisine 'Komisyon meraklısı değilim' diye
cevap verdim. Daha sonra 18.30'daki toplantıdan sonra kendileri, 'Sizi de davet
edeceğiz. Rapor yollarsanız seviniriz' dedi. Böyle bir gelişme yaşadık geçen
hafta."
“POLEMİĞİN İÇİNE
GİRMEM”
İmamoğlu, “Genel Sekreter Yardımcınızın ve birim
başkanlarınızın toplantıya katıldığını söylediniz. Neden açık bir şekilde, ‘Ben
davet edilmedim’ demediniz?” sorusuna, “Yakışmaz. Beni davet ettiler,
etmediler; ben bu polemiğin içine girmem. Depremle uğraşıyoruz. Yani ben karşı
tarafın bu işi bu hale getireceğini düşünmedim bile. Sadece Genel Sekreter
Yardımcımız orada, birim başkanlarımız çağrıldı orada, çalışmanın içinde deyip
geçtim. Ama benim bu sözümü sanki çağrıldı da gitmedi diye algılayıp sonra bunu
bu şekilde yönetmeye çalışan devletin yöneticileri habire 3 gündür konuşunca
cevap vermek zorunda kaldım. Bugün buna cevap verme sebebim bu. Suskunluğum
ikrardan değildir, suskunluğum devlet terbiyemin gereğidir ve sürece olan
hassasiyetimdir. Konu depremdir. İnsanların canı söz konusudur. Tümüyle
suskunluğum bundandır. İmamoğlu, “Onları da biz davet ettik, ondan dolayı
kamuoyunda çıkanlar gerçeği yansıtmıyor denilerek bir yazılı açıklama yapıldı”
hatırlatmasına, “Valiliğin yaptığı yazılı açıklamadan kimin ne anladığını ben
anlayamadım. Zaten açıklamanın üzerine Vali Bey’i arayıp, bu açıklamanın yanlış
olduğunu dile getirdim. Telefonla aramamın tek sebebi o” yanıtını verdi.
GAR İHALESİ
İmamoğlu, “Haydarpaşa Garı ihalesine” yönelik sorulan
soruya, “Çok üzücü. Bu konu, bu haftanın ayrı bir üzücü konusu. Ben bunları
konuşmak istemezdim. Ben, bugün halkımıza verdiğimiz sözleri yerine getirmenin
keyfini konuşmak isterdim. Dün 150 kreşin başlangıcını yaptık. 150 kreşin 15
bin çocuğumuza katacağı değeri konuşmak isterdim. 150 kreşin 15 bin anneye iş
imkanı sağlaması atmosferini konuşmak isterdim ama ne yazık ki bunları
konuşuyoruz. Haydarpaşa-Sirkeci meselesi de çok önemli bir mesele. İkisi de
İstanbul’un simgesi. Göçün simgesi. İstanbul’a gelişin simgesi. Hele hele Haydarpaşa,
Anadolu’nun İstanbul’a gelişinin ilk anıdır. Dolayısıyla bu simgesel alanların
ne olacağı tümüyle İstanbul’un hatta bütün Türkiye’nin ilgisini çekiyor. Bunu
elbette biz de takip ediyoruz. Ulaştırma Bakanlığı iki simge alanın depolarını
arazisiyle beraber ihaleye çıkarıyor. İhaleye çıkardığı yerlere de biz katılma
kararı veriyoruz. Niye? Bir ticari faaliyet yok. Buralar sit alanı zaten üstüne
var olanların dışında bir şey yapamazsınız. Çok güzel. Para da kazanamazsınız.
Bu da çok güzel. Yav kardeşim kanun sana bir imkan tanıyor. Diyor ki bu tür
yerleri kamu kurumları ile konuşun uygun kamu kurumlarına devredebilirsiniz.
Protokol yapabilirsiniz ve o kamu kurumları tarafından işletilebilir.
İstanbul’da da bunun merkezi İBB’dir. Bunun yüzlerce örneği var İstanbul’da.
Orman Bakanlığı’nın yaptığı Ulaştırma Bakanlığı’nın yaptığı. Birçok kamu
kurumunun yaptığı yüzlerce örnek var. Peki. Siz bu kadar uyumlu yeri ihaleye
çıkarıyorsunuz ve şartnameye diyorsunuz ki 20 milyon liralık dijital teçhizatı
olacak. Yav 20 milyon liralık dijital taçhizat demek Türkiye’de ya bir ya iki
televizyon kanalında vardır. Yani bir kere siz bu açıklamayı yapmadan önce
nasıl ihaleye çıktığınızı anlatacaksınız. Ben buradan bu açıklamayı yapan Genel
Müdüre sesleniyorum. Bir de bu hararet ne yani? Efendim İBB rekabeti engelleyen
bir şekilde ihaleye girmiş olur. Bu yanlıştır. Bu hararet ne? Size bu
açıklamayı yaptıran motivasyon ne? Üzüntüyle takip ediyorum. Önerim yol
yakınken buranın İBB ile iki kamu kurumu arasında bir sözleşme yapın devredin.
Biz de ticaret yapmadan o yapıları o alanı sit alanını tamamen kültüre sanata
adayarak bu şehre nitelikli bir çalışma hediye edelim. Hemen hızlıca pırıl
pırıl şekliyle. Yani bakanlığın bunu yapmayıp tam tersine bir açıklama yaparak,
rekabeti engelleyici vs. Bir mahkeme sonunda yapılacak açıklamayı yani
mahkemenin yapması gereken açıklamayı ihale çıkan bir kurumun genel müdürü
yapıyor. Çok yazık. Çok ilginç. Biz bu ihaleye giriyoruz ve İstanbul halkına
yakışan bu yerin İstanbul halkına ait yani İBB uhdesinde kültüre sanata adanmış
bir şekilde bir alana dönüşmesini sağlayacağız. Bunu sağlamak adına da dilerim
ve isterim ki herkes bize yardımcı olur. Ha ihalesiz verirlerse ki kanun buna
müsaade ediyor. Biz ona da hazırız” dedi.
“HESAP SORACAK VARSA,
BEN BURADAYIM”
İmamoğlu, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yerel
seçimler öncesinde öğrencilere servis olarak CHP’li belediyeler ücretsiz hizmet
verecek dediler. Ama sizin danışmanınız geçtiğimiz günlerde, ‘Bu sayın
İmamoğlu’nun sözü değildir, CHP Genel Merkezi ve reklamcısının sözüdür’ dedi.
Şu anda İstanbul’da zaten ekonomik durumu iyi olan aileler çocuklarını servisle
okula gönderiyorlar. Siz, İstanbul’un ana arterlerini düzenleyerek sabah ve
akşam olarak maddi durumu olmayan çocukların okullara yakın yerlere ulaşmasını
sağlayacak ring seferleri düzenleyebilir misiniz? Aynı zamanda Kemal
Kılıçdaroğlu’nun sözünü de yerine getirmiş olur musunuz?” sorusuna, “Öneriniz
için teşekkür ederim. Birincisi ihtiyacı olan ailelere hem eğitim desteği hem
de nakdi destek konusunda özel bir çalışma yürütüyoruz. Tam da sizin
söylediğiniz gibi genel merkezin ortaya koyduğu taahhüt genel başkanın Türkiye
genelinde yapmış olduğu taahhüt Türkiye genelinde ihtiyacı olan kişilere servis
desteğidir. Çok net söyleyebilirim ki bizim İstanbul’da tüm öğrencilere servis
taahhüdümüz yoktur. Net böyle bir şey yok. Genel Merkezin de yoktur. Genel
Merkezin servis taahhüdü ihtiyacı olan öğrenciler içindir. Danışmanımın konusu
geçmişken çok önemli bir şey söylemek istiyorum. Benim danışmanım üzerinden
bana saldırma gelenekleri gelişiyor. Benim danışmanımın bir şirkette değil, iki
üç şirkette yönetim kurulu başkanı… Arkadaşlar, elimizde bir genelge var.
Genelgeden dolayı biz, henüz genel kurul yapamıyoruz. Genel kurul yapamadığımız
dönemde bir kısım siyasi istifaların yerine, etrafımızdaki 9-10 arkadaşa fazla
fazla görevlendirmeler yazdık. Bu görevler, o günün hızlıca yönetilmesi adına
verilmiş görevlerdir. Biz bugün genel kurul yasak layık gördüğümüz insanların
tek tek bir takım şirketlere yönetim kurulu adayı olarak gösterdiği ve o
şirketlerin yönetim biçimini şekillendirmeyi istiyoruz. Ama bir genelge şu an
buna müsaade etmiyor, kanuna aykırı biçimde meclis onayı istiyor. İki, bunun
davası Danıştay’da devam ediyor. Dolayısıyla bu süreç devam etmektedir. Bir
başka husus bir şirketten bir maaş iki şirketten iki maaş da almıyor. Kural
gereği birkaç yerde görev alabilir ama birinden maaş alır. Benim danışmanım
üzerinden beni vurmaya yaralamaya kimse kalkmasın. O kararları veren benim.
Hesap soracak varsa, ben buradayım.”