Aydınlanma Onur Ödülü’nün Muzaffer
İlhan Erdost’a verildiği törende konuşan Başkan Soyer, “Köy Enstitüleri ruhunu
İzmir’den başlamak üzere yeniden dünyaya getireceğiz. Köy enstitülerini
zamanımızın gereksinimlerine göre yeniden yapılandırarak, onların verdiği
işlevleri bir kere daha ete kemiğe büründüreceğiz. Seçimden önce de vadettiğim
gibi, açacağım ız İzmir Tarım Üniversitesi ve ona bağlı tarım okullarıyla köy
enstitülerinin ruhunu İzmir’den yaymaya başlayacağız. Bu ruh, Türkiye’mizin
dört bir yanında yeniden yeşerecek” şeklinde konuştu.
Kültürpark İzmir Sanat’ta gerçekleşen törende, bir kuşağın “eşitlik, özgürlük, adalet” gibi evrensel değerlerle buluşmasını sağlayan YKKED tarafından bu yıl Aydınlanma Onur Ödülü Muzaffer İlhan Erdost’a layık görüldü.
Köy Enstitüleri yaşasaydı her şey çok farklı olurdu
Törende konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer
şunları söyledi: “Bu topraklarda nice fikir doğdu, hayata geçti. Kimisi
yaşıyor, kimisi çoktan unutuldu. Bir de ortadan kaldırılsa bile, ruhları ve tüm
ilham kaynaklarıyla aramızda yaşayan düşünceler, atılan tohumlar var. Hiç
şüphesiz ki bunların başında Köy Enstitülerimiz geliyor. Kuruluşunun 79.
Yılında Köy Enstitüleri işte bu nedenle halen daha gündemimizde. Daha öncesinde
pek çok uzmanın dile getirdiği gibi, Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğer, bugün
her şey çok farklı olurdu.”
Türkiye’ye çiftçilerimiz yön verecekti
Peki Köy Enstitüleri yaşasaydı bugün farklı olacak şeyler
tam olarak neydi diyen Başkan Soyer, “Bir akademisyen olarak değil ama, bir
yerel yönetici olarak size bu konudaki düşüncelerimi madde madde aktarmak
istiyorum. Her şeyden evvel, kırsalda ve şehirlerde yaşayan insanlarımız
birbirini çok daha iyi tanıyacaktı. Zira bu enstitüler, Anadolu’daki kadim
bilginin, modern, akademik bilgiyle bir sentezini yapacaktı. Şehirde yaşayanlar
köylünün sorunlarını, köylü de şehirdeki vatandaşlarımızın beklentilerini daha
iyi anlayacaktı. Böyle olunca, tarım politikalarına yalnızca tarım tekellerinin
lobi faaliyetleri değil, aynı zamanda Türkiye’nin kendi öz tarım kültürü ve çok
daha ör gütlü olan çiftçilerimiz yön verecekti. Nereye baksak, en verimli, en
doğru neyi üretmemiz gerektiğini çok daha iyi bilecektik. Bu sayede yerel
tohumlarımızı koruyacak, ithal, hibrit tohumlara mahkum kalmayacaktık” dedi.
Kendi kendini doyuran bir halk olacaktık
Köye enstitüleri yaşasaydı, kırsal nüfusun bu denli
azalmayacağını ifade eden Başkan Soyer sözlerine şöyle devam etti: “Patatesi,
buğdayı, samanı, tarım için gerekli olan girdileri ithal etmek zorunda
kalmayacaktık. Soğan 10 lira olmayacaktı! Özetle, kendi kendini doyuran ve
doğduğu yerde doğan bir halk olacaktık. Bugün köy enstitüleri kapatılmış olsa
da, biz köy enstitüleri ruhunu İzmir’den başlamak üzere yeniden dünyaya
getireceğiz. Köy enstitülerini zamanımızın gereksinimlerine göre yeniden
yapılandırarak, onların verdiği işlevleri bir kere daha ete kemiğe
büründüreceğiz. Seçimden önce de vadettiğim gibi, açacağımız İzmir Tarım
Üniversitesi ve ona bağlı tarım okullarıyla köy enstitülerinin ruhunu İzmir’den
yaymaya başlayacağız. Bu ruh, Türkiye’mizin dört bir yanında yeniden
yeşerecek.”
Yazıyla süren ömür
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) 2003 yılından
beri Köy Enstitüleri’ne katkı sağlamış aydınlara, sanatçılara her 17 Nisan’da
“Aydınlanma Onur Ödülü” veriyor. Bu yıl ki ödülün sahibi Muzaffer Erdost, 18
Eylül 1931’de Tokat Artova’da dünyaya geldi. Liseye Sivas’ta başladı ve
öğrenimini Çorum’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni
1956 yılında tamamladı ve veterinerliği sadece askerde yaptı. Erdost, lise
ikinci sınıftayken Sivas’ta çıkan “Ülke” adlı gazetede, ilk yazısı olan
Kemalettin Kamu ile ilgili bir incelemeyi yayımlayarak yazarlık yaşamına
başladı. Fakülteye başladığında “Se&cc edil;ilmiş Hikâyeler” dergisinde
öyküleri, “Ufuklar” dergisinde şiirleri ve yazıları, ardından “Yücel”
dergisinin genç şairler bölümünde şiirleri yayımlandı. Fakülte son sınıftayken
“Pazar Postası” dergisinin yazı işleri müdürü olarak çalışmaya ve yazılar
yazmaya başladı. Erdost, üniversite öğrenimi sonunda, yaşam boyu yapacağı
gazetecilik ve yayıncılığı seçti ve kitabevi işletti. Lise öğrenciliğinden
günümüze edebiyatla, şiirle, sanatla yaşadığı, tanık olduğu dönemlerin
toplumsal sorunlarını emek ve demokrasi penceresinden yorumlayarak yaşadığı
yıllara onurla aktardı.
Köy Enstitüleri
1935 yılında yapılan sayıma göre, Türkiye nüfusunun yüzde 80’i okuma yazma bilmiyordu. Mevcut 40 bin köyün 31 bininde okul yoktu. Köylere ulaşım sağlamak, okul kurmak, öğretmen göndermek çok zordu. Büyük şehirlerden Anadolu’nun köylerine uzanacak bir eğitim sisteminin arayışları ve uygulama çabaları, Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ile Hasan – Âli Yücel’in dönemlerinde köy enstitülerine kadar uzanıyor. Cumhuriyeti yaşatma ve bu topraklarda yeni bir insan tipi yetiştirme amacıyla öncelikle 1936’da köy eğitmen kursları açıldı. 17 Nisan 1940’ta ise dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde köy enstitüleri kuruldu ve köyden alınan çocukların eğitilip tekrar köye yollanarak halkın bu geniş kesiminin aydınlanması hedeflendi. 1946’da dış ve iç baskılarla yavaşlayan süreç sonunda 1954’te yirmi bir enstitü de kapatıldı. Köy eğitmen kursları ve köy enstitüleri sayesinde 1946 – 1947 ders yılı başına kadar 7 bin köyde okul açıldı; 8 bin 500’den fazla eğitmen ve 210 binden fazla öğrenci yetiştirildi.