Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve ICLEI
(Sürdürülebilirlik İçin Yerel Yönetimler Birliği) öncülüğünde Eylül ayında
yapılacak Gıda Sistemleri Zirvesi öncesinde yerel paydaşların deneyimlerini
aktarabilmeleri için düzenlenen küresel ölçekteki diyalog toplantılarından biri
de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yönetiminde yapıldı.
Başkan Soyer, “Yoksullukla Mücadelede Doğayla Uyumlu Gıda
Sistemleri” başlıklı toplantıda İzmir Tarımı stratejisini anlattı.
Çevrim içi düzenlenen uluslararası toplantının açılış
konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı, ICLEI (Sürdürülebilirlik
İçin Yerel Yönetimler Birliği) Yönetim Kurulu Üyesi, İklim Eylemi ve Düşük
Emisyon Geliştirme Portföyü’nün Eşbaşkanı Tunç Soyer, “Küresel dev şirketlerle
rekabet edemeyen yerel üreticiler, topraklarını terk etmek zorunda kalarak,
ucuz işgücü olarak şehirlere göç etmeye başlamıştı. Bu gidişatı tersine çevirmek
için ‘Başka Bir Tarım Mümkün’ vizyonumuz çerçevesinde, İzmir Tarımı
stratejisini oluşturup hayata geçirmeye başladık. Böylece yaklaşık 1,5 milyon
vatandaşın geçimini sağladığı tarım sektöründeki sorunlara çözüm bulmak için
kararlı adımlar atmaya başladık. Çiftçilerin gelirlerini artırarak bu
toprakların refahını artırmak ve İzmir'de yaşayan herkesin sağlıklı ve
sürdürülebilir gıdaya erişimini kolaylaştırmak için yerel bir politika
uyguluyoruz” dedi.
İklim krizi vurgusu
İzmir Tarımı’nın en temel özelliğinin bir yandan yoksullukla
mücadele ederken, diğer yandan da doğayı koruması olduğunu belirten Soyer,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani çok su tüketen ürünler yerine, doğamıza uygun
biçimde stratejik ürünleri teşvik ederek henüz planlama aşamasında kuraklıkla
mücadele ediyoruz. Örneğin İzmir’in iklimine uygun olmayan çok su tüketen
silajlık mısır yerine gambilya, mürdümük, saz çavdarı gibi bu bölgenin iklimine
uygun, doğal yağışlarla yetişen atalık yem bitkilerini teşvik ediyoruz. Böylece
bugün tarımsal sulamada kullanılan suyun en az yüzde 50 oranında azaltılmasını
hedefliyoruz. Tasarruf yapmak istediğimiz yüzde 50’nin büyük kısmını havza
planlamasıyla, yani doğru ürünün doğru yerde ekilmesiyle sağlıyor; diğer
kısmını ise salma sulama yerine modern tekniklerle gerçekleştiriyoruz. İzmir
Büyükşehir Belediyesi İzmir’de başta üreticiler olmak üzere tarım sektörünün
tüm paydaşlarıyla ortaklaşarak tarımsal su kullanım oranını yarı yarıya
düşürmek konusunda büyük bir kararlılığa sahip. Böylelikle tarımsal verimlilik,
üretim ve kârlılığın artmasını sağlıyoruz. Aynı zamanda kuraklığa karşı
çiftçimizin ve şehrimizdeki milyonların korunmasını, meralarımızın daha
sağlıklı gelişmesini ve içme suyu kaynaklarımızın teminat altına alınmasını
mümkün kılıyoruz. Üstelik bu hedefleri gerçekleştirmek için çok büyük
yatırımlar ve büyük paraların harcanmasına da ihtiyaç yok” dedi.
Tohum aşamasından son
tüketiciye
Yoksullukla mücadele hedefiyle de tarımı tohum aşamasından
başlayıp son tüketiciye uzanan, tarım sektörünün tüm halkalarını içeren bir
süreç olarak planladıklarını belirten Soyer, “Bu yeni politika tarımda ürün
deseninin planlanmasından lojistik, markalaştırma, satış, ihracat ve eğitim
faaliyetlerine kadar çok boyutlu bir süreci kapsıyor. Biz sadece alım garantisi
veya makine desteği gibi yardımlarımız ile çiftçiye destek olmuyoruz. Aynı
zamanda küresel çarkın içerisinde küçük üreticilerin büyük teşvikler alan dev
şirketler karşısındaki haksız rekabetinde şartları eşitliyoruz” şeklinde
konuştu.
“Yerel ürünlerin
katma değerini büyütüyoruz”
Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak, çiftçinin tek
tipleştirilen bu küresel sistemde üreteceği yerel ürünlerin katma değerini
büyüttüklerini vurgulayan Soyer, küçük üreticiyi büyük şirketler ile rekabet
edebilecek seviyeye taşıdıklarını, emeğinin karşılığını almasını sağlayarak
refahını artırdıklarını ve böylece bütününde yoksullukla mücadele ettiklerini
belirtti. Soyer aynı zamanda Bayındır’da kurdukları ve günlük 100 ton süt
işleme kapasitesine sahip Süt İşleme Fabrikası’nda gelecek yılın başından itibaren
yerel üreticilerden satın alacakları koyun, keçi ve manda sütünü işleyip
markalaştıracaklarını söyledi.
Yeşil Mutabakat
Tarımsal üretim sırasında aşırı su ve çok fazla kimyasal
kullanılmasının sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın sorunu olduğunu söyleyen
Soyer, “Dolayısıyla şu anda dünyanın tarım ve gıda pazarında, İzmir’deki gibi
hem doğaya saygılı hem de insan sağlığını koruyan bu stratejik ürünlere talep
giderek artıyor. Hepimizin bildiği gibi ‘Yeşil Mutabakat’ tam olarak bu amaç
için tasarlanmıştır. Dolayısıyla bundan elde ettiğimiz avantajla İzmir tarım
ürünlerini sadece iç piyasaya değil ihracata da özellikle yaklaşan ‘Yeşil
Mutabakat’ kurallarına uygun olarak üretiyoruz” dedi.
İzmir Tarımı
Geliştirme Merkezi açılıyor
İzmir’in kısa süre önce dünyanın ilk Cittaslow Metropolü ve
Türkiye'nin ilk Adil Ticaret Şehri olduğunu aktaran Soyer, “İzmir Büyükşehir
Belediyesi çiftçiye sadece alım garantisi vermekle kalmıyor, aynı zamanda satış
garantisini de gündemine alıyor. Bu satış garantisinde de en önemli hedefimiz,
ihracat. İZFAŞ’ın düzenlediği fuarlar, üreticilerin dünyadaki alıcılar ile
buluşturulmasını sağlayacak. Bu kapsamda Türkiye’nin tek zeytin ve zeytinyağı
fuarı Olivtech, Türkiye’nin tek organik ürünler fuarı Ekoloji İzmir ve
Türkiye'de ilk defa düzenlenecek Terra Madre Anadolu gibi uluslararası
fuarlarımız ile küçük üreticilerin, doğrudan ihracatçı haline getirilmesi
mümkün kılacağız” şeklinde konuştu.
Önümüzdeki hafta İzmir’deki Tarım Programı’mın üssü olacak
İzmir Tarımı Geliştirme Merkezi’ni Sasalı’da açacaklarını da söyleyen Soyer,
“Bu itibarla bugünkü toplantımızın yoksullukla mücadele için doğaya duyarlı
gıda sistemlerinin geliştirilmesine büyük katkı sağlayacağına ve 2021 Eylül
ayında gerçekleşecek Gıda Sistemleri Zirvesi için çok önemli bir zemin oluşturacağına
inancım tamdır” dedi.
İzmir’de Cittaslow
felsefesi
Uluslararası Cittaslow Genel Sekreteri Pier Giorgio Oliveti
ise hem büyükşehirlerde hem de kırsalda gezegen dostu bir gıda sistemi kurmanın
önemine değinerek özellikle de yerel gıda üretimine dikkat çekti. Yerel
ürünlerin katma değerini arttırmak gerektiğini belirten Oliveti, “Cittaslow
felsefesi endüstriyel üretim yerine küçük yerel üreticilerin kümelendiği,
geleneksel ürünlerin teşvik edildiği ve pazarlandığı bir sistemi benimsiyor.
Bu, küresel bir mücadeledir. İzmir’de yerel tohumlara sahip çıkılması ve tohum
takasının yapılması bu açıdan çok değerli. Diğer yandan İzmir gibi büyük bir
metropolde sağlık ve yaşam kalitesini arttırmak için Cittaslow metodolojik
yollar sunuyor. Tunç Soyer, Cittaslow Metropol projesiyle bu konuda hem teorik
hem de uygulamada çok önemli bir çalışma başlattı” dedi.
Adil tarımda İzmir
örneği
Dünya Adil Ticaret Örgütü CEO’su Erinch Sahan, dünyada
gıdaya erişim konusunda büyük bir eşitsizlik olduğuna değinerek “Dünyada her 8
kişiden biri giderek daha aç hale geliyor. Adil tarım ise sürdürülebilir ve
adil koşullarda üretim yapmak anlamına geliyor. Adil tarım vizyonu aynı zamanda
küçük üreticilerin sesini yükseltmesini sağlıyor. İzmir, Türkiye’nin ilk Adil
Ticaret Şehri. Bu, çok değerli. Çünkü ana akım üretimin ekolojik yıkımı
beraberinde getirdiğini görüyoruz” dedi.
“Kurda, kuşa, aşa”
İzmir Köy-Koop Birlik Başkanı Neptün Soyer ise küçük üretici
doğduğu yerde doymaya devam edemezse ne yoksullukla ne de kuraklıkla mücadele
edilebileceğini söyleyerek “Dünyada milyonlarca insan güvenli gıdaya
ulaşamıyor. Ancak bu bir kader değil, bunu değiştirmek mümkün. Bunun için de
dayanışma öne çıkıyor. Sürdürülebilir, adil gıda istiyorsak doğayla uyum içinde
yaşamalı, doğanın bir parçası olduğumuzu unutmamalıyız. Anadolu’da tohumu
toprağa serperken ‘Kurda, kuşa, aşa’ deriz. Bereketin paylaşılmasında kurdun
da, kuşun da hakkı vardır çünkü. Paylaşmayı bilmeli ve adil olmalıyız.
İhtiyacımız kadar üretmeli ve sadece hakkımız olanı almalıyız. Elbette doğayla
uyum içinde üretmenin ve güvenilir gıdaya ulaşmanın anahtarı küçük çiftçilerin
örgütlenmesidir. Bunun yolu da kooperatifçilikten geçer. Kooperatifler
yoksullukla mücadelede önemli bir araçtır” şeklinde konuştu.
“Sağlıklı yeme
bilincinin oluşturulması gerek”
Sürdürülebilirlik İçin Yerel Yönetimler (ICLEI) Brüksel
Ofisi Başkanı Peter Defranceschi, “Gıda sistemlerinin gelecekte nasıl işlemesi
gerektiği konuları üzerinde duruyoruz. Avrupa Gıda Sistemleri Zirvesi’nde de
gıda sistemleri kapsamında çözümler oluşturmaya çalışıyoruz. Düşük emisyonlu,
doğa temelli, adil, esnek ve döngüsel kalkınmaya yönelik beş ICLEI ilkesi,
sistematik değişim yaratmak için tasarlandı” dedi.
Dünya Bankası Bölgesel Direktörü Steven Schonberger, Türkiye’nin
sürdürülebilir ve dirençli bir gıda sistemi kurmaya yönelik çabasının önemli
olduğunu söyleyerek “Türkiye’de seragazı emisyonlarını düşürmek için çalışmalar
yürütülüyor. Burada yereldeki faaliyetler de önemli. Özellikle de sağlıklı yeme
bilincinin oluşturulması ve genel sisteme entegre edilmesi gerekiyor” şeklinde
konuştu.
Stoyama İnsiyatifi Program Koordinatörü Makiko Yanagiya ise
Stoyama İnsiyatifi’nin doğayla uyum içinde olmayı, yerel kültürünün korunması
ve bilginin aktarımını desteklediğini söylerken “Satoyama İnsiyatifi için
Uluslararası Ortaklık (IPSI), toplumları doğayla uyumlu hale getirmek için
birlikte çalışmaya adanmış yüzlerce üye kuruluştan oluşan bir ortaklıktır”
dedi.
“İzmir ile
çalışıyoruz”
Uluslararası Slowfood Program Koordinatörü Michele Rumiz ise dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 8-9’unun yetersiz beslendiğini belirterek “Dünya çapında üreticiler aslında dünya nüfusunun 1,5 katı kadar ürün üretiyor. Peki, yetersiz beslenme kavramı neden var? Bunun nedeni gıdanın yeterince üretilememesi değil; adil olmayan bir şekilde dağıtılması ve gıdaya erişimin herkes için aynı olmaması. Yoksullukla mücadele kapsamında herkesin gıdaya erişimi sağlanmalıdır. Biz SlowFood olarak iyi, temiz ve adil bir gıda sistemi için çalışıyoruz ve bu gıdalara herkesin erişiminin olmasını istiyoruz. Bu doğrultuda yerel üretimin ve yerel gıda kültürünün gıda sistemleri ile ilgili politikalarda merkeze koyulması gerekiyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de işte bunu yapmaya çalışıyor. Bu doğrultuda İzmir ile birlikte çalışıyoruz. İzmir ile Terra Madre Anatolia fuarını yapacağız” dedi.