İşte Kani Beko’nu yapmış olduğu o açıklama;
“Her türlü demokratik tepkiyi baskı ve zorla sindiren,
işkenceyi/devlet terörünü kurumsallaştıran, siyasi partileri, DİSK başta olmak
üzere sendikaları, meslek örgütlerini kapatan ve örgütlü toplumu lağveden 12
Eylül askeri darbesi 39. yılını doldurdu.
12 Eylül askeri darbesini yapanlar yargılanıp
cezalandırılamadı. Darbeciler yargılanmadan ve ceza almadan öldüler.
Darbecilerin yargılanması bir yana kurdukları rejim bütün kurumları ile hala
ayakta. Yaptıkları Anayasa yürüklükte, yaptıkları yasaların çoğu yürüklükte.
Dahası 12 Eylül askeri faşist darbesinin pek çok uygulaması 39 yıl sonra tekrar
gündemde.
15 Temmuz 2016’da ülkemiz yeni bir darbe girişimini bertaraf
etti. Halk iradesine silahla el koymaya çalışan darbeciler Türkiye tarihinin en
kanlı darbe girişimini gerçekleştirdiler ve yüzlerce yurttaşımızı katlettiler.
12 Eylül’ün yıldönümü vesilesiyle 15 Temmuz darbe girişimini bir kere daha
lanetliyor ve yaşamını kaybedenleri anıyorum.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra demokrasi ve hukuk ortak
paydasında buluşmak ve darbe hukukuna kökten son vermek mümkün iken maalesef bu
yol tercih edilmedi. Bombalanan parlamentonun rolünün artırılması gerekirken,
parlamento devre dışı bırakıldı ve ülke Anayasayı askıya alan kanun hükmünde
kararnamelerle yönetilmeye başlandı. Darbe püskürtüldü ancak demokrasi
kazanmadı. Tersine hükümet Anayasayı askıya aldı.
Darbe zanlılarının siyasetteki destekçilerine, Cemaati
yıllarca el üstünde tutanlara dokunulmazken binlerce kamu görevlisi sudan
gerekçelerle işten atıldı ve açığa alındı. Darbeyle ilgisi olmayan binlerce
kamu görevlisi işinden oldu. Akademisyenler darbe/terör torbasına konularak
atıldı. Darbe/terör torbasına sığması mümkün olmayan yazar ve araştırmacılar
tutuklandı. 11 bin öğretmen açığa alındı. Bu hak ihlallerinin arasına, halk
iradesinin gasp edilmesi de eklendi. Belediyelere kayyum atandı. 15 Temmuz
sonrasında olduğu gibi, bugün de Diyarbakır, Van ve Mardin’de halk oylamasıyla
seçilmiş belediye yönetimlerine kayyum atanması, darbeden başka bir anlama
gelmemektedir. Çeşitli bahanelerle adeta darbe hükümleri yeniden
işletilmektedir. Demokrasilerde hiç kimsenin kendini yargı yerine koyup, hüküm
verip, infaz etme hakkı yoktur. Halk iradesini hiçe sayarak, halk iradesini yok
etmeye çalışan darbecilerle mücadele edilemez. Demokrasinin temelini oluşturan
“hukukun üstünlüğü”, “kuvvetler ayrılığı”, “seçme ve seçilme hakkı” bu kararla
açıkça ortadan kaldırılmıştır.
Artık gelinen noktada, Anayasa değişikliği ile yasama,
yürütme ve yargı yetkileri cumhurbaşkanının elinde toplanmış, kuvvetler
ayrılığı bitmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti tek adam iktidarına teslim
edilmiştir. Demokrasinin olmazsa olmazı sayılan Meclis denetimi, bağımsız
yargı, tarafsız medya ve sivil toplum katılımı ne yazık ki ortadan
kaldırılmıştır.
Parlamentoyu kapatmak da, parlamentoyu bombalamak da,
parlamentoyu işlevsizleştirmek de, yerel halk iradesi doğrultusunda oluşan
belediyelerin yönetimine el koyarak kayyum atamak da, yalnızca darbecilere özgü
yöntemlerdir. Darbeyle mücadele; darbeci yöntemleri meşru kılmaz.
12 Eylül darbesinin 39. yılında 12 Eylülcülerin kendileri
mezarda, fikirleri iktidardadır.
Unutulmamalıdır ki, 12 Eylül Cuntasının ülke yönetimine el
koyduğu dönemde idam edilenler bugün aramızda olmasa da, milyonlarca insanın
kalbine gömülürken, Kenan Evren ve diğer cuntacılar halkın ve emekçilerin
vicdanında yargılanmış, tarihin çöp sepetindeki yerlerini çoktan almışlardır!.
Biz bugün bu toprakların insanları olarak, özgürlük, eşitlik, demokrasi, barış ve kardeşlik mücadelemizi; mevcut siyasal iktidara karşı, toplumsal muhalefet içerisinde, demokrasi mücadelesi verenlerle yan yana, omuz omuza birlikte vermeye devam edeceğiz…”