Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Arşivlerimizin Gelişimi, Vizyonu ve Tarih Araştırmalarına Katkısı Sempozyumu'nda konuştu. Sempozyumun kurumlar ve Türkiye için hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, arşivciliğin ve tarih araştırmalarının gelişmesine katkıda bulunan herkesi şükranla andığını söyledi. Erdoğan, geçmişten bugüne ve geleceğe kurulan köprüler olarak gördüğü arşivlerin korunması, tasnifi, değerlendirilmesi sürecinde görev alanlara teşekkür etti.
Yeni yönetim sisteminde Devlet Arşivleri Başkanlığının
doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlandığını anımsatan Erdoğan, bu durumun kamunun
belge yönetimiyle arşiv birikimine verdikleri önemin bir işareti olduğunu dile
getirdi.
Arşivi "milletin ve devletin hafızası" olarak
tanımlayan Erdoğan, "Hafızası olmayan milletler nereden geldiklerini,
bugün nerede durduklarını ve nereye gideceklerini bilemezler. Güçlü bir arşiv
geleneği aynı zamanda güçlü bir devlet geçmişinin ifadesidir. Biz her fırsatta
2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğine, coğrafyamızda da bin yıllık geçmişe
sahip olduğumuzu ısrarla söylüyoruz. İşte bu devlet geleneğimizin ve
yaşadığımız topraklardaki geçmişimizin en büyük dayanağı tarih çalışmalarıyla
zengin arşiv birikimimizdir. Hep yanarım, Süleymaniye'deki o kütüphanelerimizin
haline, oradaki arşivlerin haline. Oralar neydi ve işte bizi Kağıthane'deki bu
yeni yerin, bu güçlü yerin yapımına da özellikle o itmiştir." diye konuştu.
Osmanlı'nın dünyada en iyi kayıt tutan ve bunu muhafaza eden
devletlerin başında geldiğine vurgu yapan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başkentteki merkezi yönetimin tüm kayıtları zaten
muntazaman tutulmuştur. Bunun yanında devletin her köşesindeki her bir hanenin
ne kadar toprağı, hayvanı bulunduğundan mahkeme kayıtlarına kadar tüm belgeler
titiz bir şekilde tutulmuş ve arşivlenmiştir. Bugüne kadar Osmanlı arşivlerinde
yürütülen çalışmalarla 31 milyon belge ve 275 bin defter tasnif edilmiştir. Cumhuriyet
arşivinde bulunan 40 milyon belgenin dörtte biri ile 117 bin defterin dörtte
üçü tasnif edilmiş durumdadır. Cumhuriyet döneminde özellikle de ilk yıllarda
maalesef bu hazinenin kıymeti bilinememiş, önemli bir kısmı heba edilmiştir.
Başbakanlığımız döneminde hayata geçirdiğimiz dijitalleşme projeleriyle devlet
belgelerinin önemli bölümünün bilgisayar ortamında güvence altına
alınabilmesini sağladık. Osmanlı arşivindeki 33,5 milyon belge ve 8 milyon
defter görüntüsü, Cumhuriyet arşivinde ise 19 milyon belge ve 2 milyon defter
görüntüsü dijitalleşmiştir. Aynı şekilde belgelerin restorasyonu konusunda da
çok önemli adımlar atılmıştır."
"Başlı başına uzmanlık haline geldi"
Bu konunun başlı başına bir uzmanlık haline geldiğini ifade
eden Erdoğan, "İnşallah şimdi Rami Kışlası'nı da biliyorsunuz biz
İstanbul'da hem kütüphane, kütüphaneyle birlikte yanında da bu tür çalışmaların
yapılabileceği gerek hat gerekse bu tür restorasyon çalışmalarının yapılacağı
birimleri de orada ayrıca kuracağız. Şu anda inşaat süratle devam ediyor. Malum
Ankara'da 5 milyon ciltlik bir kütüphanemiz bitmek üzere ve bu kütüphanemiz 24
saat hizmet verecek. İstanbul'da da 6 milyon ciltlik bir kütüphane ile Rami
Kışlası'nı kütüphane haline getirip Türkiye'nin en büyüğü haline getireceğiz."
Mevcut arşivin korunması yanında devlet belgelerinin nasıl
muhafaza ve tasnif edileceği konusunda da ciddi sıkıntılar yaşandığını, Devlet
Arşivleri Başkanlığını Cumhurbaşkanlığına bağlayarak bu alandaki tüm
belirsizlikleri ortadan kaldırdıklarını dile getiren Erdoğan, arşivciliğin
önünde artık yeni dönem açtıklarını ifade etti.
Meclis ve istihbarat dışındaki tüm kurumların arşivlerinin
artık merkezi olarak yönetildiğini belirten Erdoğan, "İnşallah bundan
sonra devlet belgelerimizi ecdadımızın hassasiyetinde koruyacak ve
değerlendireceğiz." dedi.
Cumhuriyet kurulduktan sonra tek parti döneminde milletin
geçmişiyle bağlarının kopartılmasına yönelik fevkalade yanlış bir politika
izlendiğini ifade eden Erdoğan, "Osmanlı'yı reddeden, Selçuklu'yu
görmezden gelen, İslam medeniyetine tümden düşman kesilen, Türk tarihini
daracık bir kovuğa hapsetmek isteyen kısır bir anlayış türetilmiştir. Yeni
nesillerin kafasında sanki milletimizin tarihi 1919'da başlıyor, daha öncesi
bize ait değil gibi bir yaklaşım nakşedilmeye çalışılmıştır. Evlatlarımız
kendilerine okul kitaplarında anlatılan tarih ile babalarından, dedelerinden,
çevrelerindeki arif ve alim büyüklerinden tevarüs ettikleri bilgiler arasında
şaşırıp kalmışlardır." diye konuştu.
Milletin engin irfanıyla bu dayatmayı reddettiğini ve
tarihine sahip çıktığını, buna rağmen yaşanan süreçte ortaya çıkan tahribatı
küçümsemenin de mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Halbuki sadece toplantımızın konusu olan arşivcilik
açısından baktığımızda dahi karşımızda eşsiz bir hazine durduğunu görüyoruz.
Bilhassa Osmanlı arşivi öyle bir hazine ki sadece ülkemizin değil aynı zamanda
40'dan fazla devletin geçmişini içinde barındırıyor. Bir başka ifadeyle
Türkiye, arşivlerinde kendisiyle birlikte dev bir coğrafyanın hafızasını
saklıyor. Bugün bölgemizdeki pek çok uluslararası sorunun çözümünün Osmanlı
arşivlerinde aranması boşuna değildir.
Bölgemizdeki kimi ülkeler ve örgütler hem haydutlukla,
zorla, baskıyla, hileyle demografiyi değiştiriyor hem de buna hukuki kılıflar
uydurmaya çalışıyor. Bunlara diyoruz ki bizim arşivlerimizdeki kayıtlar bu
bölgelerin gerçek sahiplerini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Coğrafyada
adalet yeniden tesis edildiğinde elimizdeki arşiv belgelerinin yardımıyla
inşallah hak yerini bulacaktır.
Tabii bunun için arşiv araştırmacılığına özel önem vermemiz
gerekiyor. Osmanlı arşivlerinde çalışmak için öncelikle mali kayıtlarda
kullanılan siyakat yazısı ve rakamları bilmek şarttır. Bunun yanında Budin'den
Yemen'e kadar uzanan geniş coğrafyadaki mahalli kelimelere, yer isimlerine,
kavramlara hakim olunmalıdır. Babıali evrak odasının muhaberat ve numaralama
sistemini bilmeden arşiv belgelerinin içinden çıkmak mümkün değildir. Osmanlı
Türkçesinin başlangıç seviyesinden arşiv uzmanlığına kadar her düzeyde
öğrenilmesini işte bunun için teşvik ediyoruz."
"Osmanlı Türkçesini bilmek elzemdir"
Ortaöğretimden başlayarak, Osmanlı Türkçesini
yaygınlaştırmanın, tarihle bağı güçlendirmenin yanında kültürel zenginlik
bakımından da çok büyük fayda sağlayacağını belirten Erdoğan, "Osmanlı
Türkçesine savaş açanların amacı bugünkü alfabemizi ve Türkçemizi savunmak asla
değildir. Bilakis asıl gaye, milletimizin mazisiyle olan bağlarını tümden
kesmektir. Sadece Osmanlı değil Cumhuriyet tarihini hakkıyla çalışmak için de
Osmanlı Türkçesini bilmek elzemdir, gereklidir. Çünkü Gazi Mustafa Kemal'den
İsmet İnönü'ye, Celal Bayar'dan Kenan Evren'e kadar Cumhuriyet dönemi devlet
adamlarının önemli bir bölümü de notlarını Osmanlı Türkçesi ile tutmuştur.
Elimizde bunun da belgeleri var." diye konuştu.
Arşiv araştırmacılığının yeni nesillerde rağbet bulması için
bu konuda gereken adımları atmak gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, "Bir
insanın şah damarı kesildiğinde durumu neyse, arşivleri olmayan bir devlet de
aynı durumdadır. Şayet ömrünü arşivlerde çalışarak geçiren bilim insanlarımız,
araştırmacılarımız, uzmanlarımız olmasaydı, bugün pek çok konuda ne
söyleyeceğimizi ne yapacağımızı bilmez durumda kalırdık." ifadelerini
kullandı.
"Geleceğimize bırakacağımız en büyük miras olacaktır"
Arşiv araştırmacılığını hakettiği yere getirmek ve prestijli
bir uğraş haline dönüştürmek için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını
vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Osmanlı arşivlerinin tamamının bir an önce tasnifi ve
dijitalleştirilmesi geleceğimize bırakacağımız en büyük miras olacaktır. Açık
konuşmak gerekirse, elimizdeki arşiv hazinesine bir başka ülke sahip olsaydı,
inanın tüm dünya bizim arşivlerimizi konuşuyor olurdu. Böyle bir durumda
herhalde arşivlerimiz üzerine onlarca roman yazıldığını, film çekildiğini,
dizilere konu olduğunu görürdük. TRT'de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisinin
tek başına Osmanlı tarihine olan ilgiyi nasıl artırdığını herhalde sizler de en
az benim kadar biliyorsunuz. Dünyanın neresine gidersem, gittiğim yerlerde bana
Diriliş'ten bahsediyorlar. O ülkelerde bunu izlediklerini anlatıyorlar. Bu
örnek bize, önümüzdeki dönemde tarihimizle ve münhasıran arşivlerimizle ilgili
benzer çalışmalara ağırlık vermemiz gerektiğine işaret ediyor. Siz değerli
hocalarımdan ve arşiv araştırmacılarımızdan bu konuda daha fazla gayret ortaya
koymanızı, yol gösterici olmanızı özellikle rica ediyorum.
Arşivlerimiz sayesinde tüm dünyaya göğsümüzü gererek,
gerçekleri haykırdığımız tartışmalardan biri de hatta en önemlisi de Ermeni
meselesidir. Ermeni meselesi ve terörle mücadele üzerinden Türkiye'ye insan
hakları ve demokrasi dersi vermeye kalkışanlara baktığımızda hepsinin de kanlı
bir geçmişe sahip olduğunu görüyoruz. Buna karşılık her fırsatta iftira
attıkları bizim ecdadımız ise kalpleri, gönülleri fethederek, hakimiyet alanını
genişletmiştir."
"Sorumlusu bugün insan hakları maskesi
takanlardır"
Erdoğan, Batı dünyasının bugün dünyanın hakim gücü haline
gelmesinin, değerlerinin yüceliği yahut fikirlerinin mükemmelliği ile
gerçekleşmediğine dikkati çekerek, bu hakimiyetin gerisinde batı toplumlarının
kendi çıkarlarını, her türlü değerin üstünde tutarak, insana ve tabiata karşı
yürüttüğü acımasız bir savaş olduğunu dile getirdi.
"Son asırlarda insanların yaşadığı büyük kıyımların ve
acıların sorumlusu veya kışkırtıcısı bugün insan hakları ve özgürlükler
havarisi maskesi takanlardır." diyen Erdoğan, bu vahşetlerin,
katliamların, soykırımların ve işkencelerin hiçbirisinde Türkiye'nin dahlinin
bulunmadığı gibi çoğu defa Türkiye'nin bunun mağduru olduğunu söyledi.
"Zulüm ve katliamların sorumlusu da Müslümanlar
değildir"
Haçlı seferlerinde 4 milyon insanın ölümünün sorumlusunun ne
Türkler ne de Müslümanlar olduğunu aktaran Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sömürgecilik yoluyla ekonomik refah tesis etmek için
dünyanın dört bir yanında 50 milyon insanın vahşice katledilmesinin sorumlusu
da Türkler veya Müslümanlar değildir. Amerika kıtasındaki kadim medeniyetlerin
ve halkların yok edilmesinin altında bizim ecdadımızın imzası yoktur. Yaklaşık
70 milyon insanın ölümüyle tarihin en büyük kıyımlarının yaşandığı Birinci ve
İkinci Dünya savaşlarını kimlerin çıkarttığı da bellidir. Soykırımdan söz
edenler, daha 80 yıl önce Avrupa'da başlattıkları Yahudi avını, toplama
kamplarını herhalde hafızalarından silmiş durumdalar. Milyonlarca Kırım
Tatarını ve Ahıska Türkünü bir gecede trenlere doldurup, ölüme gönderenleri biz
unutmadık ve unutmayacağız.
Masumların, Libya ve Cezayir çöllerinde yankılanan
feryatlarını bugün bile duyuyor, yüreğimizde hissediyoruz. Oralardaki zulüm ve
katliamların sorumlusu da Müslümanlar değildir. Daha 25 sene önce Ruanda'da 800
bin insanı o soykırımda kimlerin öldürdüğü aşikardır ve failleri Fransızlardır.
Kalkıp bize ders veriyor Fransızlar... Ne dersi veriyorsun? Cezayir'de yüz
binlerce insanı katleden, soykırıma uğratan yine Fransızlardır. Bunlar, çok
açık net arşiv belgeleriyle elimizde, bunları biliyoruz. Ama bunlar yaptıkları
dezenformasyonla tüm dünyayı aldatmanın hep gayreti içinde oldular. Bir
keresinde kendisine de söyledim, şu andaki devlet başkanına... Daha dedim bu
işlerde yenisin, Cezayir'de, Ruanda'da yaptığınız katliamları çok iyi
biliyoruz. Afrika'da helikopterlerle inip, oradaki elmasları, altınları
toplamak için nasıl katliamlar yaptığınızı biz çok iyi biliyoruz. Ama insanlığa
öyle bir dezenformasyon yapıyorlar ki, insanlık bunları zannediyorlar ki bunlar
iyi insanlar, hoş insanlar. Kimi aldatıyorsunuz."
"Tüm dünyaya anlatacağız"
Derslerini çok iyi çalışacaklarını belirten Erdoğan,
"En önemli belgeler arşivlerimiz ve bunları da önce milletimizden
başlayacağız, kendi çocuklarımız, gençliğimizden başlayacağız ve ondan sonra da
tüm dünyaya anlatacağız." dedi.
Bosna Hersek'te, Karabağ'da ve Arakan'da milyonlarca masum
insanı vahşice katledenlere kimlerin seyirci kaldığını ve kimlerin örtülü
destek verdiğinin bilindiğini ifade eden Erdoğan, "Millet olarak
yaşadığımız acıların listesini çıkartmaya kalksak herhalde kimsenin başını
kaldıracak yüzü kalmaz. Sadece 1912'den 1919'a kadar Balkanlar'da 2 milyon,
Doğu ve Güneydoğu'da da 2 milyona yakın kardeşimiz sırf Türk ve Müslüman
oldukları için katledilmişlerdir." diye konuştu.
"Mazlumların yanında yer almayı sürdürüyoruz"
Bugün Irak'ta, Suriye'de ve Afrika'nın çeşitli yerlerinde
ölen milyonlarca sivilin gerçek katilinin kimler olduğunu söylemeye gerek
olmadığına işaret eden Recep Tayyip Erdoğan, "Bir kez daha altını çizerek
ifade ediyorum; katliamların, soykırımları, işkencelerin ve insanlık dışı
muamelelerin tamamının da altını kazıdığınızda karşımıza soykırım, demokrasi ve
özgürlük diye yaygara koparanları göreceksiniz. Ecdadımız gibi biz de Türkiye
olarak bugün dünyada hep mazlumların yanında yer almayı sürdürüyoruz. Nerede
bir mazlumun ahı duyulursa bunun yarasını sarmak, akan gözyaşlarını silmek
bizim ahlakımızın gereğidir." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
Bu tarihi gerçeklere rağmen Türkiye'yi Ermeni meselesi
üzerinden köşeye sıkıştırmak isteyenlerin yüzlerine her fırsatta kanlı
geçmişlerini çarpmak mecburiyetinde olduklarının altını çizen Cumhurbaşkanı
Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Doğu Anadolu Bölgemizdeki Müslüman ahaliyi kadın, çocuk,
ihtiyar demeden katleden Ermeni çetelerini ve onlara destek verenlerin tehciri
böyle bir dönemde yapılabilecek en makul davranıştır. Tehcir başka bir şey
katliam başka bir şey kimi aldatıyorsunuz. Buradan yine haykırıyorum, ekranları
başında izleyenler ve tüm dünya şunu bilmeli: Biz arşivleri sonuna kadar açtık.
Ermeniler, varsa arşiviniz siz de açın. Tüm dünya, üçüncü
ülkeler varsa arşivlerinizi açın, getirin. Bütün arşiv incelemelerinde yetkili
olanları çalıştıralım. Ortaya çıkan tablolardan sonra siyasiler olarak biz
konuşalım, siyasetçinin işi arşivler noktasında bunları incelemek değildir,
anlamazlarda zaten. Amacı hakikati bulmak olan herkese arşivlerimizin kapıları
sonuna kadar açıktır. Bizim gizlimiz yok, her şey açık ve net.
Bugüne kadar Ermeni meselesini kaşıyan hiçbir grup ve
devlet, iddialarını arşiv belgeleri ile ispat edememiştir. Fransa başta olmak
sözde Ermeni soykırım iddialarıyla ortalığı bulandıranların hiçbirinin de
hakikat diye bir derdi olmadığını zaten biliyoruz, tüm dünyanın da bilmesini
istiyoruz."