Türkiye, yaklaşık 80 yıldır verem olarak da bilinen
tüberküloz hastalığı ile savaşıyor. Akciğerlerde tahribata neden olan verem
vakalarında son yıllarda azalma yaşansa da yeni bir tehlike kapıda. Globalleşen
dünyada et trafiğinin ciddi bir şekilde hızlanması, hayvanlardaki enfeksiyon ve
karantina uygulamalarındaki aksaklıklar nedeniyle özellikle dana, inek tipi
tüberkülozda artış yaşanmaya başladı. Toplumda verem olarak tanımlanan
tüberküloz, genellikle akciğerleri etkileyen bir hastalık olarak bilinse de
hayvanlarda oluşan tüberküloz, et ve süt ürünlerinin tüketilmesi ile insana da
bulaşıyor. Dana tipi verem olarak ifade edilen hastalıkta son yıllarda artış
yaşandığını belirten Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Serhan Sakarya,
geçmeyen yorgunluk, halsizlik ve eklem ağrısı gibi belirtilerle kendisini
gösteren hastalığın, tıbbi müdahale uygulanmadığında ölümcül olabileceğine
dikkat çekti. Vereme neden olan bakterinin sindirim yoluyla bulaştığı kişide,
böbrek, karaciğer, beyin, kemik ve hatta kemik iliğini tutabildiğini belirten
Prof. Dr. Sakarya, “Tedavisi akciğer vereminden çok daha uzun sürüyor, tedavi
edilmediği takdirde organ kayıplarına ve hatta ölüme bile neden olabilir” dedi.
Et ve süt tüketimi
ile insana bulaşıyor
Dana tipi verem olarak ifade edilen bu hastalıkta, veremin
insana geçişinin et ve süt ürünlerinin tüketimi sırasında olduğunu ifade eden
Medicana International İzmir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr.
Serhan Sakarya, “Hayvandan insana bulaş, akciğer değil sindirim sistemi yoluyla
olduğu için kişideki semptomlar akciğer veremi semptomlarına benzer belirtiler
olmuyor. Bu nedenle de tüberkülozdan şüphelenilmiyor. Ne yazık ki vücuda çok
fazla yayıldıktan sonra fark edilebiliyor. Ortama göre insandan insana da
bulaşabiliyor” diye konuştu.
“Yerleştiği organı
bitiriyor”
Dana veremi belirtilerinin toplumsal yaşamın zorlayıcı
koşulları içerisinde değerlendirilebildiğini ve hatta psikolojik olarak bile
algılanabildiğini söyleyen Prof. Dr. Sakarya, “Kronik yorgunluk, halsizlik,
gece terlemesi, böbrek, eklem ağrıları varsa ve geçmiyorsa vücutta bir
enfeksiyon olup olmadığına bakmakta büyük fayda var. Sindirim sistemiyle insana
bulaşan bakteri, bağırsaklar başta olmak üzere, böbrek, kemik, karaciğer ve
kemik iliği ve hatta beyne kadar ulaşabiliyor. Mycobakterium yani tüberküloz
bakterisi, gittiği her yerde yaşama özelliğine sahip. Yapıştığı organda lezyon
meydana getirerek o bölgenin fonksiyonunu kaybetmesine neden oluyor. Eğer
kemiğe yerleştiyse, o kemiği sıyırıp platin koyarak sabitleme yoluna gidilebiliyor.
Yani organ kayıplarına ve hatta ölüme bile sebep olabiliyor. Tabii önemli olan
tanının konulabilmesi. Çoğu zaman başka hastalıklarla karıştırılabiliyor”
bilgisini verdi.
Az pişmiş et, çiğ süt
risk oluşturuyor
Kesim yapılırken hayvanların verem açısından taramadan geçirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Serhan Sakarya, “Sütün çok iyi pastörize edilmesi gerekiyor çünkü bu bakteri çok kolay ölen bir şey değil. Mesela et tüketiliyorsa, az pişmiş et problem yaratabilir. Bu tür gıdaları iyi pişirmek gerekiyor. Hastalığın belirtileri çoğu zaman psikolojik olarak düşünülse de şikayetler geçmiyorsa ileri teknikler kullanmak gerekir. Hekimin belirtilerden yola çıkarak yapılmasını istediği Quantiferon testi ile kesin tanı konulabiliyor. Bu teknikle bakterinin varlığı tespit edildikten sonra vücutta nerde tutulum gösterdiğini bulmak ve tedaviyi yapmak gerekiyor” sözlerine yer verdi.