Kasapoğlu, “Yeşil Vatanı Korumak: Orman Yangınlarıyla Mücadelede Türkiye'nin Kararlılığı” başlıklı makalesinde; Yeşil varsa huzur, ağaç varsa bereket, orman varsa hayat var. Ormanlar, doğanın kalbinde atan, hayatı besleyen damarlar gibidir. Onlar, dünyanın nefes borusu, canlıların yuvasıdır. Ormanlar olmadan, canlı ekosistemi ve dünyanın dengesi korunamaz. Her yıl bu eşsiz güzellikler hem ülkemizde hem de dünyanın farklı noktalarında yangınlar nedeniyle büyük zararlar görüyor. Orman yangınları, Türkiye'nin de yeşil alanlarını tehdit eden en büyük çevresel felaketlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ülke olarak, coğrafi yapımız ve iklim özelliklerimiz nedeniyle orman yangınlarına karşı oldukça hassas bir konumdayız. Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölgelerde, yaz aylarında artan sıcaklıklar, düşük nem oranı ve kuraklık, yangın riskini ciddi şekilde artırıyor. Özellikle son yıllarda küresel ısınma ve iklim değişikliği ile de birlikte yangınlardan etkileniyoruz.. Bu yangınlar, sadece doğal yaşam alanlarını yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda ekonomik ve sosyal açıdan da ülkemize büyük zararlar veriyor. Türkiye olarak, yangınla mücadele konusunda devrim niteliğinde adımlar atmış, bu konudaki altyapımızı çok ileri noktalara taşımış olsak da görülüyor ki süreçle ilgili bilinci ve mücadeleyi daha ileri taşıma noktasında milli bir görev şuuruyla, toplumsal bir dayanışmayla ve siyaset üstü bir anlayışla çabalarımıza devam etmeliyiz.” dedi.“27 uçak, 105 helikopter ve 5 binden fazla kara aracı”Milliyet gazetesinde yayınlanan makalesinde, Türkiye’nin, orman yangınlarına karşı tarihinin en güçlü mücadelesini verdiğini belirten Kasapoğlu, Ülke genelinde orman yangınlarına hızlı ve etkin bir şekilde müdahale edebilmek için geniş bir yangın söndürme filosu oluşturulduğunu, 2024 yılı envanterinde kayıtlı olarak; 27 uçak, 105 helikopter ve 5 binden fazla kara aracıyla yangınlara anında müdahale edildiğini ve bu filonun, yangınları en kısa sürede kontrol altına almak ve yayılmasını önlemek için yılın 365 günü hazır beklediğini belirtti. “Teknolojik gelişmelerin de yangınla mücadeledeki rolü büyük. Özellikle insansız hava araçları, yangınların tespiti ve kontrol altına alınmasında devrim niteliğinde bir yenilik getirdi. Türkiye, İHA'lar sayesinde orman yangınlarını anında tespit ederek, müdahale süresini 40 dakikadan 11 dakikaya kadar düşürdü. Bu hızlı müdahale süresi, yangınların daha fazla alana yayılmasını önlemekte kilit bir faktör olarak öne çıkıyor. Ayrıca, ormanların 7 gün 24 saat boyunca gözetim altında tutulması, yangın riskinin en aza indirilmesine büyük katkı sağlıyor. Ancak yangınla mücadelede teknolojik ve lojistik üstünlük yeterli değil. Sahadaki insan gücü ve gönüllülerin özverisi de bu mücadelenin vazgeçilmez unsurları arasında yer alıyor.”“Belediyeler yetersiz kaldı”Makalesinde yangına müdahalelerde belediyelerin yetersizliklerine değinen Kasapoğlu, “Yangın anında ilgili tüm kurumların etkin ve birbirleriyle koordinasyon içinde çalışabilmeleri ise yangının hızlı bir şekilde kontrol altına alınması için son derece kritik. Orman yangınlarına karşı ilk müdahale açısından en önemli kurumlar olma vasfı taşıyan belediyelerin, bilhassa bu yıl gerçekleşen İzmir, Bolu, Çanakkale, Manisa, Uşak, Aydın ve Muğla'daki yangınlardaki yetersizlikleri ve ihmalleri, söndürme çalışmalarının en hızlı şekilde gerçekleştirilememesine neden oldu. Belediyelerin yangın anında itfaiye ekiplerini ivedilikle yönlendirmek, su kaynaklarının söndürme çalışmalarında güçlü bir şekilde kullanılmasını temin etmek, halkın bilinçlenmesi için çeşitli eğitimler ve kampanyalar gerçekleştirmek gibi sorumluluklarda daha hassas ve güçlü bir koordinasyonla var olmaları gerekiyor. Özellikle yaz aylarında yangın çıkma ihtimalinin yüksek olduğu Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerimizdeki belediyeler, hiç vakit kaybetmeden bu konulara eğilip, kurumsal kapasitelerini artırmak mecburiyetindedir. Unutulmamalıdır ki orman yangınları partiler üstü bir meseledir ve ormanlar tüm millete ait olan değerlerdir. Bu nedenle tüm kurumlar milletin çıkarlarını öncelikli tutmalı ve iş birliği içinde hareket etmelidir. Sorumluluklar yerine getirilmelidir.” diye yazdı.“Dezenformasyona fırsat verilmemeli”Dr. Kasapoğlu yangınlarla ilgili yaratılan dezenformasyona da dikkat çekerek; “Orman yangınlarıyla mücadele bir diğer hassas konu ise yanlış bilgilendirmelere karşı tetikte olma durumu. Ne yazık ki, yangınlarla ilgili süreçte bazı çevreler tarafından yayılan dezenformasyon, kamuoyunu yanıltabiliyor ve yangınla mücadeledeki bilgi akışını sekteye uğratabiliyor. Özellikle yangın söndürme araçlarının yetersiz olduğu ya da yangınlara müdahale edilmediği yönünde gerçek dışı iddialar ortaya atıldığını görüyoruz. Millet olarak bu dezenformasyonlara karşı gösterdiğimiz hassasiyeti de sürdürmeliyiz. Birlikte, orman yangınlarıyla mücadeledeki kararlılık ve özveriyi gölgelemeye çalışanlara fırsat vermemeliyiz.” ifadelerinde bulundu. “Yeşil Vatan’ı gelecek nesillere aktarmak için 85 milyon olarak hepimiz, aynı derecede sorumluyuz.”Mehmet Kasapoğlu makalesinin devamında “Devlet, tüm imkanlarıyla “Yeşil Vatan’ın” müdafaası için büyük bir özveri gösteriyor. Teknolojik ve lojistik kapasitemiz her geçen yıl artarken, bu konudaki toplumsal bilincimizi de aynı oranda yükseltmeliyiz. Unutmamalıyız ki orman yangınlarının %90’ı insan kaynaklı. Bir anız ateşi, bir izmarit, ormanlık alana atılmış bir cam şişe, yakılmış bir piknik ateşi büyük felaketlere neden olabiliyor. Bu konuda halk olarak azami dikkat ve azami hassasiyet göstermemiz hayati önem taşıyor. Ormanları korumak, sadece bugünü değil, geleceği de güvence altına almaktır. Ormanlar bize miras, kıymetli birer emanettir. Yeşil Vatan’ı gelecek nesillere aktarmak için 85 milyon olarak hepimiz, aynı derecede sorumluyuz.
Toplumsal bilinci daha güçlü kılmak adına, aile başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında hepimize önemli sorumluluklar düşüyor. Toplumsal bilinç için hem çevreyi korumaya yönelik hem de daha yeşil bir çevre oluşturmaya yönelik çabaları güçlü bir şekilde desteklemeliyiz. Öncelikle birey olarak ilk adımı kendimiz atarak hiç kimseden bir şey beklemeksizin duyarlılığımızı yaptıklarımızla topluma yansıtmalıyız. Sadece söylem olarak değil somut adımlarla bu çok önemli misyonu daha güçlü kılabiliriz. Ormanı koruma ve çevreyi daha yeşil kılma bilinci sadece yangınların artış gösterdiği yaz aylarında değil yılın 365 günü gündemimizde olmalı. Evde, okulda, işyerinde, sokakta, çarşıda, ibadethanede, spor tesisinde ve her nerede insan var ise orada gündem olmalı ve bu bilinç diri ve güçlü kılınmalıdır. Türkiye için çevre ve orman sadece bazı kurumların meselesi ve sorumluluğu değil 85 milyon için ortak gaye ve sorumluluktur. Milli bir dayanışma ve kenetlenme vesilesidir.” şeklinde yazdı.
Toplumsal bilinci daha güçlü kılmak adına, aile başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında hepimize önemli sorumluluklar düşüyor. Toplumsal bilinç için hem çevreyi korumaya yönelik hem de daha yeşil bir çevre oluşturmaya yönelik çabaları güçlü bir şekilde desteklemeliyiz. Öncelikle birey olarak ilk adımı kendimiz atarak hiç kimseden bir şey beklemeksizin duyarlılığımızı yaptıklarımızla topluma yansıtmalıyız. Sadece söylem olarak değil somut adımlarla bu çok önemli misyonu daha güçlü kılabiliriz. Ormanı koruma ve çevreyi daha yeşil kılma bilinci sadece yangınların artış gösterdiği yaz aylarında değil yılın 365 günü gündemimizde olmalı. Evde, okulda, işyerinde, sokakta, çarşıda, ibadethanede, spor tesisinde ve her nerede insan var ise orada gündem olmalı ve bu bilinç diri ve güçlü kılınmalıdır. Türkiye için çevre ve orman sadece bazı kurumların meselesi ve sorumluluğu değil 85 milyon için ortak gaye ve sorumluluktur. Milli bir dayanışma ve kenetlenme vesilesidir.” şeklinde yazdı.