CHP Konak İlçe Başkanlığı tarafından Kemeraltı girişinde gerçekleştirilen basın açıklamasında iktidarın tarım politikaları eleştirildi. Çiftçinin borç batağında olduğunu söyleyen CHP Konak İlçe Başkanı Çağrı Gruşçu, üretime dayalı değil tüketime dayalı politikalar sebebiyle çiftçilerin birçok sorunu olduğunu dile getirdi.
İşte o açıklama:
2010-2012 yılları arasında ülkemiz Fransa'dan yaklaşık 250
milyon dolarlık canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirdi. Fransızlar bu işten
çok memnun oldular. Sevinçle, "hayvancılığımızı Türkler kurtardı"
diye açıklama yaptılar. İşte bunun neticesinde o dönem şahsım hükümetinin Tarım
Bakanı olan Mehdi Eker’e Fransızlar şövalye nişanı taktılar. Buradan Rusya Tarım
Bakanı Dmitry Patrushev, Ukrayna Tarım Bakanı Roman Leshchenko ve Brezilya
Tarım Bakanı Tereza Cristina Dias'a sesleniyorum: Tarım ve Orman Bakanımız
Bekir Pakdemirli’ye ülkenizi kalkındırmak için canla başla çalıştığından nişan
takmanızı bekliyoruz. Türkiye'de tarımı, köylüyü ve çiftçiyi bitiren ve
ülkelerinizi kalkındıran Bakan Pakdemirli, kendisine nişan takmanızı hak
ediyor.
Vatandaşımı bedbaht hale getiren, yoksullaştıran ve açlığa
sürükleyen şahsım hükümetinin üretime dayalı değil, tüketime dayalı yürüttüğü
politikalardır. Babadan, atadan kalan mirası yiyen, hayatta gelecek kaygısı
olmayan, battığı çukurdan bîhaber olan zengin evin şımarık çocuğuna benzedi
ülke yönetimi. Vatandaşım çektiği yoksulluk, açlık ve sefaletten ötürü ilk
seçimlerde bu iktidara demokrasi nişanını sandıkta takacaktır.
Biz derdine derman arayanların sesiyiz. Biz mazlumların, biz gariplerin, biz adalet arayan mağdurların sesiyiz.
Erdoğan’ın şahsım hükümeti, çiftçimizi perişan etmiştir.
Çiftçi mazotçuya borçlu, gübre satana borçlu, yemciye, tohumcuya borçlu, Tarım
Kredi Kooperatiflerine borçlu, Ziraat Bankası’na borçlu… Çiftçinin traktörüne,
tarlasına, ineğine haciz yağıyor. Henüz bu hafta içinde Yozgat Yerköy’den acı
bir haber aldık. Bir çiftçimiz, Osman Yılmaz, pancarı tarlada kalınca, 25 bin
lira borcunu ödeyememiş, traktörüne haciz konmuş. Osman Yılmaz bunun yükünü
taşıyamamış, kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Şimdi bu ölümün sorumlusu kim?
“Gelin Çiftçinin Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına
borçlarını yapılandıralım. Çiftçiye rahat bir nefes aldıralım” diye kaç
zamandır söylüyoruz, dinlemiyorlar. Milletvekillerimizin önergeleri
komisyonlarda bekliyor. Hadi bizi dinlemiyorsunuz. Küçük ortağınız MHP’nin bazı
milletvekilleri dediler ki 'bu iş böyle gitmez, bu borçları yapılandıralım.'
Bunların sesine kulak verin. Buradan çağrı yapıyoruz. MHP’li mevkidaşım Yusuf
Çoban'a sesleniyorum: Konak Belediye Meclisinde meclis grubunuz Akparti
grubundan farklı oy kullanarak, kahveci esnafımıza verdiğimiz destek önergesine
kabul oyu verdi. Akparti grubu esnafımıza verdiğimiz desteği reddetti. Şimdi
gelin, yine bir arada duralım. MHP çiftçi borçlarının yapılandırılması için de
bir teklif getirsin. Siz de ilçe başkanı olarak bunu takip edin, biz MHP’nin
getireceği bu teklifi destekleriz.
Yeter ki çiftçinin derdine biran önce derman olalım. Bugün
çiftçi inim inim inliyorsa, tarlalar, traktörler hacizliyse, çiftçi girdi
maliyetiyle ürün fiyatı arasına sıkışmışsa, kanunların emrettiği desteği
alamıyorsa, bunun sorumlusu kim? Ülkeyi kim yönetiyor?
Saray hükümeti, özel şirketlerin hakim olduğu tarım-gıda
sistemi anlayışını getirmiştir. Tarımsal kamu kuruluşlarını özelleştirmiş veya
işlevsiz hale getirmiştir. Tarımsal destekleri çiftçiden değil şirketten yana
kullanmıştır. Endüstriyel üretim için gerekli olan mevsimlik işçiliği zor hale
getirmiştir. Sözleşmeli tarımla çiftçiyi işçileştirip gıda sanayisine mahkum
bırakmıştır. Kent ve kırı birbirinden uzaklaştırarak tarımsal üretime
yabancılaştırmış ve gıdada market dağıtım kanallarını güçlendiren gıda rejimi
kurmuştur.
Böyle bir rejimin kurulmasını sağlayan saray hükümetinin
”yerli ve milli olduğu” söylemleri samimiyetten yoksundur.
Milletin efendisini köle ettiler. Ele güne muhtaç ettiler,
yüksek faize mahkum ettiler. Çiftçimiz kan ağlıyor.
Çiftçimiz tarımı terk etmeye başladı. 2002 yılında 26 milyon
579 bin hektar olan tarım alanımız, 2019’da 23 milyon hektara düştü. 3,5 milyon
hektar, yani 3 Trakya büyüklüğünde alan ekilemiyor.
Çiftçi tarımdan koptu, 2011 yılında Çiftçi Tarım Bağkurlu
sayısı 1 milyon 121 bin kişiyken, 2020 yılında bu sayı 556 bin kişiye düştü.
Çiftçinin hakkını savunan yok, yasa var uyan yok!
2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’nun 21. Maddesinde
“ tarımsal desteklemelere ayrılacak pay gayri milli hasılanın yüzde 1’inden az
olamaz” düzenlemesi getirilmiştir.
Ancak aradan geçen 14 yılda tarımsal desteklemelere bütçeden
ayrılan pay hiçbir zaman yüzde 1’i bulmadı.
Çiftçimiz şu anda 211 milyar lira hükümetten alacaklı. Bu
para neden çiftçimiz için harcanmadı?
Tarım Mahsulleri Ofisi kurulmuş Tarım Kooperatifi var ama
çiftçiye yardım etmiyor. Çünkü Ziraat Bankası, tarım kooperatiflerini çiftçi
kuruluşları olarak kabul etmiyor.
Ancak aynı Ziraat Bankası vergi cenneti olan Virjinya adasındaki özel bir türk iletişim
şirketine bir kalemde 1.6 milyar dolarlık kredi desteği sağlıyor.
Çiftçim aç, çiftçim mağdur. Çiftçimin takibe düşen kredi
miktarı 5 milyar 288 milyon lira.
Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçiye kullandırdığı kredi
miktarı 2020 yılının ilk 9 ayında 7,7 milyara ulaştı.
Erdoğan’ın şahsım hükümeti, esnaftan, çiftçiden
esirgediğini, faiz lobilerinden, bankerlerden esirgemiyor ama. Bugün, 2021 Ocak
ayı bütçe rakamları açıklandı. Bismillah dedik, Ocak ayında bütçeden yapılan
faiz ödemesi 21 milyar 943 milyon lira. Bu rekor, Cumhuriyet tarihinin rekoru,
tek bir ayda yapılan en yüksek faiz ödemesi. Millete tüm salgın döneminde
bütçeden verilen destek 6,5 milyar lira. Faiz baronlarına tek bir ayda bütçeden
yapılan ödeme 22 milyar lira. Milletten esirgenen kaynak, faiz lobilerine
aktarılıyor. Tefecilere ödenen kemiksiz, vergisiz faiz 2020 yılında 134 milyar
lira.
Buradan mevcut hükümete soruyoruz: Merkez Bankasından döviz
yükselmesin diye 128 milyar dolar para sattınız. Kime sattınız, niye sattınız
belli değil.
Bu parayı işçim almadı, emeklim almadı, esnafım almadı,
köylüm, üreticim, çiftçim almadı. Kime sattınız bu parayı?
Saray hükümeti milyarlarca dolar para satarken çiftçimiz
kredilerle faizlerle uğraşıyor. Peki mevcut hükümet ne mi yapıyor?
♦Ekmeklik buğdayı çiftçiden 1600 liraya, yurtdışından 1800 liraya alıyor.
♦Makarnalık buğdayı çiftçiden 1880 liraya, yurtdışından 2400 liraya alıyor.
♦Mısırı çiftçiden 1350 liraya, yurtdışından 2000 liraya alıyor.
♦Arpayı, çiftçiden 1275 liraya,
yurtdışından 1898 liraya alıyor.
♦Şeker fabrikalarını özelleştirmenin ardından ise Brezilya, Cezayir ve Fas’ tan
65 milyon dolarlık 169 bin ton şeker ithal ettiler.
♦ 1
milyon 48 bin ton yağlık ayçiçeği tohum ithalatına 418 milyon dolar ödeme
yapılırken aynı zamanda Dünya ayçiçeği ithalatında da birinci oldular.
♦ 81
bin ton patates ithalatına 44 milyon doları yabancı ülke çiftçilerine ödediler.
♦ 116
bin ton kuru soğan ithalatına 34 milyon dolar cebimizden yabancı ülkelere
ödediler.
♦ 28
bin ton zeytinyağı ithalatına 47 milyon dolar ödeme yapıldı. İthal edilen
zeytinyağının %98,5’ini Suriye’den yaptılar.
♦ 154
bin ton pirinç ithalatına 102 milyon dolarlık ödeme yaptılar.
Bunlardan ne yerli olur ne de milli! Bunlardan ancak israf
ve iflas hükümeti olur.
Biz derdi de, dermanı da biliyoruz. Derman belediyeciliği
anlayışı ile çıktığımız yolda, yerelde uyguladıklarımızı genele de taşıyacağız.
Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği, gariplerin ve mazlumların hakkını
alabildiği bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Biz sömüren yandaşın değil, ezilen
yurttaşın hakkının peşindeyiz. Bu yüzden İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Tunç
Soyer ve ekibinin vizyonuyla başlattığı Başka Bir Tarım Mümkün vizyonu
Türkiye'de uygulanacak başarılı bir modeldir.
"İzmir Tarımı" adı verilen bu yeni modeli,
“İzmir’den başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım ekonomisi inşa
etme projesi” olarak tanımlıyoruz.
Bu modelin kentte adil gıdaya erişimde, kırsalda ise
kuraklık ve yoksullukla mücadelede önemli bir rolü olacak.
Tarımda dışa bağımlılığımızı sonlandırmak için geliştirdiğimiz,
İzmir’den doğan yepyeni bir vizyon.
İzmir’de yaklaşık 1,5 milyon kişi ekmeğini tarımdan kazanıyor. Üstelik
Türkiye’nin tarımsal üretiminin çok önemli bir miktarını İzmir karşılıyor.
Dolayısı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en temel
önceliği, bu toprakların bereketini arttırarak refahını büyütmek, bu kentte
yaşayan insanların sağlıklı gıdaya ulaşmasını kolaylaştırmaktır.
İzmir Tarımı, ekonomik değeri yüksek ve suyu az tüketen
stratejik ürünleri destekleyerek tarımsal sulamada harcanan suyu yüzde elli
oranında azaltmayı hedefliyor.
Biz tarımı sadece tarlada yapılan ve sonlanan bir zirai
faaliyet olarak görmüyoruz.
İzmir Tarımı, tohum aşamasından başlayıp son tüketiciye
uzanan tüm süreçleri kapsıyor.
Satış ve pazarlamayı en baştan planlayarak ürünlerimizin
katma değerini büyütüyor, yoksullukla mücadele ediyor ve refahı artıyoruz.
Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir
meseledir.
Bir memleket düşünün, sınırlarını korumak için binlerce
şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk
edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci
kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara
teşvik vereceksiniz.
Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her
şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu
topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız.
Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha
yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok
ederken, sözlerimiz nasıl yerli ve milli olmaktan bahsedebilir?
Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç
batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç,
ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın
yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz.
Bu ülkenin her karışını korumak için mücadelemizi son
nefesimize kadar sürdürmeye kararlıyız.