Erzurum'dan aldıklarını kendilerinden de birşeyler ekleyerek
yeniden Erzurum'a vermeyi ilke edinen, Erzurum Sevdası Dergisi Ocak Ayı
sayısında, mesleğindeki başarısı ile olduğu kadar sosyal sorumluluk
projeleriyle de adından söz ettiren ünlü kuaför Harun Cici ile mesleki ve
toplumsal konularda keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.
Şüphesiz markalaşmayı başaran bir kadın kuaföründen doğayı
korumak için mücadele eden bir aktivistliğe uzanan ilginç bir yaşam ve başarı hikayesini
sizlere aktarıyoruz.
Bu ülkede Harun Cici gibiler kolay yetişmiyor. Çünkü onlar
mesleklerinin en üst düzeyine gelmiş, mesleki tecrübelerini paylaşarak yüzlerce
insan yetiştirmiş, üreten sorgulayan ve haklıyı arayan insanlar.Şüphesiz bizim
onlardan öğreneceğimiz veya öğrenmeyeceğimiz çok şeyler vardır.
Erzurum Tortum
ilçesinin Alapınar Köyünden İzmir’e uzanan bir hayat öykünüz var. Bu öyküyü
bize kısaca özetleyerek Harun CiCi’yi anlatır mısınız?
Harun Cici, Anadolu gerçeği olarak nefes alan bir insan.
1962 yılında Alapınar köyünde doğdum. İlkokulumu köyümde bitirdim. Ortaokula
geçeceğim zaman aile karar aldı. Burada geçim zor. Geçimin kolay olduğu bir
yere göçelim dediler. Belirlenen şehir İzmir oldu. Batıya göç eden bir doğulu
aile ne yapar? Ya fırıncı olacaksın ya inşaat işçisi. Tabi bizim aile İnşaat
işlerine başladı. Öyle göç eden bir ailenin çocuğu olarak boş gezemezsiniz.
Sizin de aileye bir katkınız olmalı. Benim nasibime ise kuaför çıraklığı düştü.
Dedim ya ilkokulu köyümde bitirdim diye buraya geldiğimiz zamanda Karataş’ta
Hacı Şakir Ortaokulunda okudum. Bir taraftan çırak diğer taraftan talebe oldum.
Derken 16 yaşıma geldiğimde kendi salonumu açtım. Dedim ya ben bir Anadolu
gerçeğiyim. Geçinmek için çalışmak zorunda kalan insanların coğrafyasındayım.
Geçinmek için göç eden bir ailenin çocuğu olarak çalışmak zorundaydım. Öyle
okuyan tahsilli olan bir ailenin çocuğu kuaför salonlarında çıraklık yapmaz ama
benim ailem gibi ailelerin çocukları çalışmak zorundadırlar. Bu zorunluluk
benim yeteneğimi gün yüzüne çıkarttı. Bu işten aş yedim, eş buldum, evlat
yetiştiriyorum. Bu hayat mücadelesi içerisinde okumayı kendimi yetiştirmeyi
bırakmadım ve kendimi yetiştirdikçe hem işime farkındalık kazandırdım hem de
ülkeme ve insanlarıma karşı duyduğum sosyal sorumluluğumun farkına vardım.
Şimdi alaylı olarak yetiştiğim mesleğimde mekteplilerin yetişmesi için çaba
sarf ediyorum.
Harun Bey Anadolu
binlerce yıllık tarihi içerisinde onlarca medeniyet ve yüzlerce kültüre ev
sahipliği yapan bir coğrafya bu coğrafya da kadın önemli roller oynamış.
Anadolu ve kadın konusunda neler söylersiniz?
Anadolu bereketli topraklar, bereketli topraklara
hükmetmenin yolu toprağı ve aileyi korumaktan geçer. Bereketli topraklarda
sadece fidanlar tohumlar yeşermez, kültürlerde yetişir. Kültürün geliştiği her
toplumda kadın önemlidir. Anadolu’da Mitolojide Afrodit, Hera ve Athena
arasında geçtiği söylenen Dünyanın İlk Güzellik Yarışması kaz dağlarında olmuş.
Mitoloji kahramanı tanrıçalar bile güzelliklerini bizim ülkemizde tescil
ettirmişler. Sadece güzelliğin değil gücünde simgesi olarak kadınlar Anadolu’da
ortaya çıkmışlar. Amazonlular bu toprakların kadınlarıdır. Kırk memeli bereket
tanrıçası Yunan’lıların Artemis’i Anadolu’nun Kibele’si başta olmak üzere bu
coğrafyada bir sürü kadın tanrıça var. Yani bu coğrafyada kadın önemli.
Anadolu’nun Türk yurdu olmasında yine kadınlarımız başrolde. Yurt olarak kalmasında
da kadınlarımızın önemli rolleri var. Bir Kara Fatma, Nene Hatun bunların yakın
tarihimizdeki rollerini çok iyi bilmemiz lazım Ancak kadının mutlu olması
huzurlu olması yaşadığı toplumun kalitesine bağlı, yaşam düzeyine bağlı.
Cumhuriyet ve onun kurucusu Atatürk Türk kadınına önem vermiş yerlerde
sürülmeye değil omuzlarda yükselmeye layık görmüş. Edebiyat bir toplumun
yansımasıdır. Kadına verilen değeri ona gösterilen sevgiyi, ona duyulan hasreti
en güzel şekilde bizim edebiyatımız anlatmıştır. Saç sevgiliyi temsil etmiş,
kavuşmayı hasreti ifadee etmiştir. Bugün kadının adı yok diyemeyiz.
Kadınlarımızdan yana bir sıkıntı yok. Okuyan, çalışan, ana olan kadınlarımız
toplumun en önemli noktalarına kadar gelmiş durumda. Anadolu’da kadının adı yok
diyemeyiz. Şiddet mağduru oldukları doğru. Ancak bu kadınlardan değil kadının
öneminin farkına varmayan erkeklerden kaynaklanmaktadır. Türk kültürünün,
töresini, yaşadığı inancın gereğini bilmeyen erkeklerimiz ve yine tabi ki
kadınlarımız var. Önemli olan bizim kendimizi kültürel olarak geliştirerek
toplumsal kalitemizi artırmakta geçiyor.
Erzurum markalaşma
konusunda sıkıntılı olan bir şehir. Siz ise kendi alanınızda markalaşmayı
başardınız. Markalaşmanız ve markanız hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Marka değeriniz nedir mesela Harun Cici’ye saçını yaptırmak isteyen bir hanım
ne kadar marka değeri ödemek zorundadır? Daha doğrusu hizmetleriniz de marka
değerimi yoksa hizmet değeri mi alıyorsunuz?
Markalaşma konusunda hakikaten ülke olarak sıkıntılarımız
var. Avrupa başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde markalaşmaya çok büyük önem
veriyorlar. Ülkemizin de batı bölgesi doğu bölgelerine göre bu konuda daha
ilerideler. Markalaşmanın altında kurumsal bilinç yatmaktadır. Kurumsal bilinç
ise kültürel birikim ve mesleki yeterliliğin üzerinde yükselmekte. Ben bu
bilinci mesleki alanda yurt dışında yaptığım seyahatlerde edindim. Okudukça ve
gezdikçe bu işin öneminin farkına vardım. Markalaşma ister istemez sosyal
sorumluluğu da sırtınıza yüklüyor. Çünkü iyi bir marka olmak aynı zamanda
ülkesine, insanına ve çevreye karşı bir şeyler yapma sorumluluğu getiriyor.
Dedim ya bir kültürel birikimin yansıması bu. Beni markam tamamen özgünlüğe
dayanmakta. Özgünüm çünkü saç tasarımlarımı müşterilerimin fizyolojik ve sosyal
durumlarına göre tasarlıyorum bir kalıp içerisinde kalmıyorum. Benim markam
güvene dayanır. Yani gelen müşteri kendisine en yakışan saç tasarımı hizmetini
alacağını bilir. Salonumun üzerinde HC yazar. Tabelasında kadın kuaförü
yazmayan tek kuaför salonu benim. Fiyatlandırmaya gelince marka fiyatından
ziyade hizmet fiyatı alıyorum. Çünkü yaşamış olduğumuz ülkenin koşulları belli
asgari ücret seviyesinde bir bedel almayı uygun görmüyorum. Tabi ki kalıpları
içerisinde sıkışmış bir bayan kuaföründen daha fazla ücret alıyorum. Ama
abartmadan. Benim marka değeri aldığım saçlar genelde özel günlerde, özel
tasarım isteyen ve gerçekten bu ücreti ödeyebilecek kişilerden aldığım
ücretlerdir.
Uluslararası arenada
ülkemize kazandırdığınız başarılar nelerdir? Bu başarıları sağlarken hangi
temelden hareket ettiniz?
Asker dönüşü uluslararası düzenlenecek bir yarışmaya
ülkemizi temsil etmek amacıyla içinde ben ve kardeşim ile iki Erzurumlu
arkadaşımızın olduğu on kişilik bir takıma seçildik. Ancak organizasyonda
yaşanan sıkıntılardan dolayı pek bir şey yapamadık. Konfederasyon ve milli
takım bazında faaliyetler yapamadık ancak uluslararası festivallerde ciddi
başarılarımız ve tanıtımlarımız oldu. Ben bu faaliyetlerde Anadolu kültürünü
baz aldım. Hoşgörümüzü, Anadolu kadınını ve onun saç modellerini, örgü vb. baz
alarak tasarımlar yaptım
İşiniz de başarılı
bir ustasınız, zanaatkarsınız ve bu zanaatı sanat haline getirmeyi başardınız.
Bunu nasıl başardınız ve bu başarınızı taçlandırarak devam ettirecek kaç usta
yetiştirdiniz?
Zanaatkar işini en iyi şekilde müşterisini memnun edecek ve
hatta müşterisinin bile dikkatini çekmediği ayrıntılara özenerek yapan kişidir.
Ustadır, el emeğini yeteneğini, becerisini konuşturur. Karşılaştığı sorunu en
pratik ve uygun şekilde çözer. Bende işimde aynı prensiple hareket ettim.
Sanatkar ise zanaatına esneklik katar. Özgünlük sağlar. Benim mesleğim saç
üzerine, insanın kişisel görünümünü en çok etkileyen unsurlardan biri. Ben
malzemeye kutsal görüyorum. Benim için bu kutsal olan malzemeyi sahibinin
kişisel özelliklerini, yüz hatlarını, fizyolojisini, sosyal durumunu en iyi
şekilde yansıtarak bulunduğu ortamda fark edilmesini sağlayacak şekilde
işliyorum. İşte buda beni sanatçı ediyor.
Anadolu ahiler yurdu
olarak bilinir bir usta olarak ahilik geleneğinizi işinize yansıtabildiniz mi?
Mesela işinize dönük etik kurallara uyma ve bunları geliştirme konusunda hangi
noktadayız hem sektör hem de kişisel olarak bir değerlendirme yapar mısınız?
Ahilik mesleki ve kişilik eğitimlerini bir arada veriyor.
İyi bir zanaatkar hem genel hem de mesleki ahlaki kurallara uymak zorundadır.
Bu kurallara riayet etmezsen istediğin kadar işinin ehli ol ahlaksız bir insan
olur çıkarsın. Benim mesleki ilkem her müşterime yakışan saç modellerini ona
özgün olarak tasarlamaktır. Ben katalog kuaförü değilim çünkü benim
müşterilerimin hepsi özel ben bunu yanımda çalışan elemanlarıma ve meslek
liselerinde kurslarında yetiştirdiğim öğrencilere de söylüyorum. Ustalıkta ve
aynı zamanda markalaşmada önemli olan sürekliliktir. Bu ne demek? Sizi takip
edecek sizden öğrendiklerini geliştirip sürekli olarak ileriye götürebilecek ve
hatta sizi aşabilecek insanları yetiştirmektir. Ben kardeşimi yetiştirdim.
Artık mesleklerde alaylı olma kalktı ya okulunu okuyacaksın yada kursunu
alacaksın. Bu bir taraftan güzel ama bir taraftan sakıncalı bu konuya fazla
girmeden şunu söylemek isterim. Mesleğimde bildiğim ne varsa yanımdakilere,
öğrencilerime, seminer verdiklerime aktarma gayretindeyim. Onlara her zaman
kendileri olmaları gerektiğini tavsiye ediyorum.
Bir aktivist olarak
faaliyetleriniz dikkat çekici. Aktivist nedir ve hayatınızda aktivistlik nasıl
başladı? Neler yaptınız?
Aktivist bir değişiklik yapmak için mücadele eden, bunun
için eylem yapan kişidir. Benim aktivist anlayışım çevreye, kırsal ekonomiye,
kırsal yaşamı desteklemeye yönelik eylemleri kapsar. Bu aslında bir taraftan
bulunduğumuz coğrafyaya, doğduğum ve doyduğum topraklara karşı duyduğum bir
şkran borcunu yerine getirmek diğer taraftan ise markalaşmanın bana getirmiş
olduğu sosyal sorumluluğumu yerine getirme gayreti. 2007’de Unesco’nun Mevlana
yılıydı. Leningrad’da Neva köprüsünün üzerinde Mevlana felsefesiyle, ‘Kim
Olursan Ol Gel’ felsefesiyle saçta ve teatral şovla sunum yaptık. Muhteşem ses
getirdi. Ondan sonraki süreçte ‘Doğa Çöl Olmasın’, ‘Çocuk Gelinlere Hayır’ gibi
projeler yaptık. İspir kuru fasulyesinin yetiştirilmesi için bir projeye daha
imza attık. Köye dönüş kapsamında insanların terk ettikleri ana topraklarına
dönmelerini hiç değilse senede bir kez gelip ziyaret etmeleri için kampanyalar
başlattık. En son ise “Tortum Çöl Olmasın” diye bir proje başlattık amacımız,
kuraklığın kendini his etmeye başladığı bu günlerde ormanlar yetiştirilerek hem
çölleşmeye hem de kuraklaşmaya karşı mücadeleye bir katkı sağlamak istedik. Bu
kapsamda bir milyon ağaç fidanını toprakla buluşturacağız. Bu projelerimize
destek veren devlet yöneticilerine, siyasilere, Sivil Toplum Örgütlerinin
yöneticilerine ve mensuplarına ve ekonomik destek sağlayan iş adamlarımıza
teşekkür etmeyi bir borç bilirim
Doğa ve çocuğu bir
arada buluşturan ve aktivitelerinizi bu temelde birleştiren bir insan olarak.
Doğa ve çocuk konusunda neler söylersiniz?
Doğa tabiat anadır. Bağrında yetiştirdiği bütün canlılara hayat verir ve bu hayat ağacı içerisinde en ayrıcalıklı konumda olan insandır. Çünkü doğanın bağrında yetişen her şey insana hizmet etmektedir. Bizim ve doğanın geleceği ise çocuklar. Şimdinin büyükleri olan bizler maalesef doğaya hak ettiği değeri vermedik. Bizi nasıl besleyip, kolladığını açgözlülükle hırsla talan ettik. Şimdi doğayı korumamız lazım. Bunun için yapılacak en iyi şey ise doğayı seven onun öneminin farkına varan, yaban yaşama saygı konusunda daha bilinçli olan çocuklar yetiştirmemiz lazım. Ben bu konuda farkındalık oluşturmak için bir saç tasarımı yapıp aktivitelerimizin tanıtımında kullandım.c