Uzmanlar, İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (Human
Immunodeficiency Virus- HIV) tedavisinde günde bir-iki hap yerine bir ya da 3
ayda bir enjekte edilecek yeni ilaçlar dönemine girileceğini, çalışmalarda
enjekte edilebilir ilaçların başarısının çok yüksek olduğunun görüldüğünü
belirtti.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
İsmail Balık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, HIV'in, kan ve korunmasız
cinsel temas yoluyla bulaşan ve vücudun çeşitli dokularına yerleşebilen, ancak
esas etkilerini bağışıklık sistemi üzerinde gösteren bir virüs olduğunu
söyledi.
HIV'in temel olarak CD4 hücresi denilen beyaz kan
hücrelerini yok ederek bağışıklık sistemini baskıladığını ve vücudu
enfeksiyonlara karşı savunmasız bıraktığını ifade eden Balık, bu durumda normal
koşullarda tedavi edilebilen ishal, menenjit, zatürre gibi hastalıkların vücuda
ciddi zarar verdiğini, ölümcül seyredebildiğini ve bazı durumlarda çeşitli
kanserlerin gelişimine neden olabildiğini vurguladı.
Prof. Dr. Balık, virüsün birkaç farklı alt tipe ve diğer
virüsler gibi zaman içinde değişimle mutasyon yapma kabiliyetine sahip olduğuna
dikkati çekerek, "Hastalığı tespit etmek için kullanılan testlerin etkili
olmasını sağlamada virüsün hangi suşlarının dolaştığını bilmek önemlidir. Kasım
ayı başında yayınlanan yeni bir araştırmaya göre, 2000 yılından beri ilk kez yeni
bir HIV alt tipi saptandı. HIV-1 virüsünün grup ML alt tipi olarak adlandırılan
bu yeni suşun çok nadir olduğu bildirildi." dedi.
"TÜRKİYE'DE SON 10 YILDA HASTA SAYISINDA YÜZDE
465'LİK ARTIŞ GÖRÜLDÜ"
Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre, dünyada yaklaşık 36,7
milyon kişinin HIV ile yaşadığını aktaran Balık, Birleşmiş Milletler (BM)
HIV/AIDS Programı (UNAIDS) verilerine göre de 2018'de dünya genelinde 1,8
milyon insana HIV bulaştığını bildirdi.
Prof. Dr. Balık, şöyle devam etti:
"Son verilere göre, dünya genelinde önceki yıllara göre
yeni hasta sayısı azalırken, Türkiye'nin de coğrafi olarak konumlandığı Doğu
Avrupa bölgesinde ve Orta Asya bölgelerinde hasta sayısında artış
görülmektedir. Ülkemiz halen düşük prevalanslı ülkeler arasında yer alsa da
bulunduğumuz coğrafyadaki toplumsal gelişmeler, uluslararası ticari ilişkilerle
birlikte insan hareketlerinin artması, hastalığa ilişkin farkındalığın artması,
tanı ve sağlık kurumlarına erişimin artması ile vaka sayılarında artış
izlenmektedir.
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü, Bulaşıcı
Hastalıklar Daire Başkanlığı verilerine göre, ilk vakanın görüldüğü 1985
yılından 31 Aralık 2018 tarihine kadar 19 bin 748'i HIV ile enfekte, bin 772'si
AIDS olmak üzere toplam 21 bin 520 vaka bildirilmiştir. Ülkemizde HIV
enfeksiyonuna en sık 25-34 yaş arası rastlanmakta ve cinsiyet dağılımına göre
bakıldığında yüzde 80 erkek, yüzde 20 kadın olduğu gözlenmektedir.
Türkiye'de son 10 yılda hasta sayısında yüzde 465'lik artış
görülmektedir. Ayrıca şu anda 21 bin olan hasta sayısının önümüzdeki 4 yılda 40
bini aşması beklenmektedir. Bu veriler ülkemiz acısından AIDS'in çok ciddiye
alınması ve gereken her türlü tedbirin alınması gerektiğini gösteriyor."
Türkiye'de HIV pozitif hasta başına yıllık toplam direkt
maliyetin 15 bin lira olduğunu ifade eden Balık, "En önemli maliyetin
yüzde 89 ile ilaç olduğu görülmüştür. İş gücü kaybı gibi durumlar nedeniyle
gelişecek indirekt maliyetler eklendiğinde bu maliyetin en az 3-4 kat artacağı
düşünülmektedir. AIDS hastalarının tüm sağlık giderleri şu an neredeyse
dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar devlet tarafından
karşılanmaktadır." diye konuştu.
"2030 YILINA KADAR 21 MİLYON AIDS İLİŞKİLİ ÖLÜMÜN
ENGELLENEBİLECEĞİ TAHMİN EDİLİYOR"
Balık, AIDS'e yönelik farkındalık etkinliklerinin önem
taşıdığını dile getirerek, bu kapsamda medya kampanyaları düzenlenmesi, konunun
televizyonun en çok seyredildiği saatlerde işlenmesi ve özellikle dizilerin
senaryolarında yer alması ve gündemde tutulması gerektiğini söyledi.
Küresel çabalarla 2030 yılı itibariyle HIV/AIDS epidemisinin
kontrol edilmesinin planlandığını anlatan Balık, "Tedaviye
ulaşılabilirliğinin artırılması ile 2030 yılına kadar 21 milyon AIDS ilişkili
ölümün ve 28 milyon yeni enfeksiyonun engellenebileceği tahmin
edilmektedir." dedi.
Prof. Dr. Balık, 40 yıl önce ABD'de ilk HIV vakası
görüldüğünden bu yana tedavide çok yol alındığını aktararak, şu bilgileri
verdi:
"Yıllar önce bir avuç dolusu ve yan etkileri daha fazla
ilaçlar ile tedaviler mümkünken, günümüzde günde bir ya da iki hap ve yan
etkileri son derece az olan ilaçlar ile tedaviler sürdürülmektedir. Günümüzde
HIV için geliştirilen ilaçlar, virüsün vücutta çoğalmasını ve bağışıklığı
baskılayıcı etkisini önleyerek, HIV pozitif kişilerin uzun ve sağlıklı bir
yaşam sürmesini sağlamaktadır. Bunun için tedaviye erken başlanması ve doktor
kontrolünde düzenli olarak devam edilmesi önemlidir.
Önümüzdeki yıllarda ise kullanımı daha da kolay olacağı
tahmin edilen aylık, 3 aylık periyotlarda enjekte edilen ilaçlar dönemine
geçilecektir. Enjekte edilebilir ilaçların birkaç yıl içinde piyasaya sürülmesi
beklenmektedir. Çalışmalarda, bu enjekte edilebilir ilaçların başarısının ve
güvenilirliğinin çok yüksek olduğu görülmüştür. Bu enjeksiyonlar, uzun süre
etkili kullanım için ruhsatlandırılan ilk antiretroviral ilaçlar olacak, yani
her gün alınmaları gerekmeyecek. HIV tedavisi alanındaki bir sonraki büyük
buluş belki bir 'kesin tedavi', 'depo ilaç' veya 'koruyucu aşı' olabilir."