Şubat Ayı Olağan Meclis Toplantısında konuşan İzmir Ticaret
Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, ülkemizde ve dünyada gündemin
yoğun olduğu bir ayı daha geride bıraktığımızı belirterek, “Küresel piyasaların
temel gündemi, Ukrayna ve Rusya arasında giderek yükselen tansiyon... Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Donbass ve Donetsk’in bağımsızlığını
tanıdığını açıklaması ve her iki bölgeye de asker yollaması tüm dünyanın sonu
bilinmeyen bir sürece girmesine neden olmuş durumda. Yaşanan bu gerginlik emtia
piyasalarında öncelikle enerji ve altın fiyatlarının yükselmesine neden oluyor”
dedi.
Buna bağlı olarak petrol fiyatlarının 95 doların üzerine
çıktığını ve son 7 yılın zirvesinde olduğunu, doğalgaz fiyatlarında da benzer
gelişmeler yaşandığını dile getiren Işınsu Kestelli, “Enerjideki fiyat
artışının en temel sonuçlarından birisi üretim maliyetlerini yükseltmesi ve
enflasyon artışına neden olması. Örneğin tekstil üretiminde toplam maliyetin
ortalama yüzde 10’u enerji sarfiyatından kaynaklanıyor. Tarımda da başta
sulama, toprak işleme ve hasat gibi faaliyetlerde yoğun enerji tüketiliyor. Ayrıca,
ürünlerin tüketim noktalarına ulaştırılmasında, akaryakıt fiyatlarındaki artış
sebebiyle maliyetler sürekli artıyor. Tüm bunlar doğal olarak raflara,
tezgâhlara, etiketlere yansıyor.Boyutları ve etkileri farklı oranlarda olsa da
yüksek üretim maliyetleri tüm ülkelerde enflasyon sorununu beraberinde
getiriyor. Örneğin, ABD’de enflasyon ocak ayında son 40 yılın en yüksek
seviyesine ulaştı ve yüzde 7,5 oldu. Beklentilerin üzerinde gelen enflasyon
oranı nedeniyle tüm dikkatler ABD Merkez Bankası tarafından 16 Mart’ta
açıklanacak faiz kararına odaklandı. 25 puanda ağırlık kazanan beklentilerin
yerine 50 Baz puanlık bir faiz artışının söz konusu olabileceği konuşuluyor. Bu
kararın ekonomik parametreler üzerindeki etkisini dikkatlice takip etmekte
fayda olduğunu düşüyorum” diye konuştu.
Enerji fiyatlarındaki artışın bir diğer sonucunun da dış
ticaret dengesine negatif etki ederek dövize olan ihtiyacı artırması olduğunu
belirten Kestelli, “Örneğin enerji ithalatı için harcadığımız tutar son 5 yılda
203 milyar dolar oldu. Aynı dönemdeki toplam dış ticaret açığımız ise 253
milyar dolar. Kısacası son beş yılda enerji ithalatımız dış ticaret açığının
%80’nini oluşturuyor. Bu açığı karşılamak için gerekli paranın döviz
piyasalarında yarattığı negatif etkiyi de düşündüğümüzde enerji üretiminin ne
kadar önemli olduğu çok daha net ortaya çıkıyor.Bu nedenle yerli ve yenilebilir
enerji kaynaklarımızı artırmamız orta ve uzun dönemde ülkemiz için büyük önem
taşıyor” dedi.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan ve büyük önem taşıyan
gelişmelerden birinin de temel gıda maddelerinin KDV oranlarında yapılan
düzenleme olduğuna değinen Kestelli,“Düzenleme ile pirinç, makarna, et, süt ve
süt ürünleri, yumurta, yemeklik yağlar, bakliyat çeşitleri, şeker, şekerli
ürünler ve su gibi günlük hayatımızda sıkça tükettiği temel gıda maddelerinde
KDV oranı yüzde 8’den yüzde 1’e indirildi. Temel gıda ürünleri özellikle düşük
gelir gruplarının harcamalarında bütçelerinin çok önemli bir kısmını
oluşturuyor. KDV indirimi vatandaşın harcama bütçelerini olumlu anlamda
etkilemesi açısından çok faydalı olacaktır. KDV indiriminin tüketicilerimize
sağlayacağı doğrudan etkilerinin yanında, orta ve uzun dönemde ilgili gıda
sektörlerimize de dolaylı olarak olumlu etkilerinin olacağını düşünüyorum”
dedi.
2021 yılında sektörde yaşanan en olumlu gelişmenin şüphesiz
ki ihracatta yaşanan artış olduğuna dikkat çeken Kestelli, “Genel ticaret
sistemine göre tarım ve gıda ürünleri ihracatımız yüzde 22 oranında artarak 25
milyar dolara ulaştı. İhracatımızın 7 milyar doları tarımsal hammaddelerden
oluşurken, geri kalan 18 milyar doları işlenmiş tarım ürünlerinden oluştu.
İzmir olarak gerçekleştirdiğimiz tarım ve gıda ürünleri ihracatı ise 2021
yılında 3,3 milyar dolara yükseldi. Buna göre toplam tarım ve gıda
ihracatındaki payımız yüzde 13 seviyesinde. Kötü değil ama potansiyelimizin çok
daha fazla olduğunu düşünüyorum. İhracatımızı artırmak için birincil tarımsal
üretimimizi ve tarımsal sanayimizi daha verimli ve katma değerli hale
getirmemiz, inovatif ürünlere yönelmemiz, aynı zamanda da alternatif pazarlar
için çalışmamız gerekiyor. Son dönemde iklim krizi boyutundan yaşadıklarımız
küresel tedarik zincirlerinin orta ve uzun dönemde kısalmak zorunda kalacağını
ortaya koyuyor.Her ne kadar en yoğun ihracatımız Avrupa ülkelerine olsa da
İzmirli sektör temsilcileri olarak başta yakın coğrafyamızdaki pazarlar olmak
üzere dünyanın her köşesinde daha aktif olmak için çaba göstermeliyiz” diye
konuştu.
Meclis Başkanı Barış Kocagöz, “GMO FreeTurkishCotton”
projesinin İzmir Ticaret Borsası, Ulusal Pamuk Konseyi ve İstanbul Tekstil ve
Hammaddeleri İhracatçılar Birliği ile birlikte yürüttüğü, pamukta
sürdürülebilirliği öne çıkaran bir markalaşma olduğuna değinerek bu amaçla hep
birlikte GDO’suz Pamuk A.Ş. şirketini yürütme görevi için 5-6 ay önce
kurduklarını ve geçtiğimiz günlerde projenin tanıtımı için Paris
“PremiereVision” Tekstil Fuarı’nda İstanbul İhracatçı Birliği’nin
sponsorluğundastandaçtıklarını belirtti. Üç gün süresince stantta tekstil
profesyonelleri ile bu önemli projeyi fuar katılımcılarına anlattıklarını
söyleyen Barış Kocagöz, “Çalışmaların yurt içi fuarlar ve markalar ile
görüşmeler şeklinde de süreceğini söylemek isterim. Ne mutlu ki projemize Tarım
Bakanlığımız da tam destek veriyor. Bu anlamda, Bakan Yardımcımız da son Ulusal
Pamuk Zirvesi’nde projemize olan desteklerini açıkladı. Bu sezon pamukta ‘İyi
Tarım Uygulamalarının da destekleme kapsamında olacağının açıklanmasını
Bakanlığımızdan bekliyoruz” diye konuştu.
Ülkemizde şu an en önemli gündemlerden birinin elektrik
fiyatlarındaki artışlar olduğuna değinen Kocagöz,“Defalarca bu toplantılar
aracılığıyla da söylediğimiz gibi enerjinin ne kadar stratejik ve önemli
olduğunu toplumumuzun anlaması için ancak böyle kötü günler yaşamamız gerekiyor
maalesef. Her defasında tekrar ediyoruz ki bize ait olmayan bir hammadde
kaynağı, yani gaz ile yapılan üretimin hem fiyat hem de tedarik riski
ortadadır. Belki kimse farkında değildir ki devletimiz sırf gaz ile enerji
üretenler zarar etmesin diye yıllarca bu hammadde fiyatlarını sübvanse etti.
Ancak fiyatların son yılda inanılmaz yükselişi bu desteğin de yavaş yavaş
kesilmesine neden oldu. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı çok açıktı. Kontrolü
sizde olmayan bir kaynak ile hem uzun vadeli hem de stratejik bir plan yapmak
mümkün değil. Nitekim öyle de oldu. Yaklaşık hâlâ en az yüzde 40 ile
göbeğimizin bağlı olduğu, ithal ettiğimiz doğal gaz ile başa çıkmak için
elektrik fiyatları yükseltildi. Halbuki ülkemiz bugün bile doğru politikalar
üretildiğinde bu yüzde 40’ı yenilenebilir enerji kaynakları ile karşılayabilir.
Bugün için toplam kurulu gücümüzün yüzde 10’u rüzgâr, yüzde 1,9’u jeotermal ve
yüzde 0,5’i güneş. Halbuki rahatlıkla yüzde 20’si rüzgâr, yüzde 7’si güneş ve
yüzde 3’ü jeotermal olabilir. Yeter ki destekleme sistemi tekrar gözden
geçirilerek yenilensin ve lisanslama süreci eskisi gibi proje geliştirme olarak
kolaylaştırılsın. Bakın son zamlarla serbest piyasa dahi 10 cent’lere dayandı.
Diğer taraftan yüksek denilen eski 7,3 cent destek bile düşük kaldı. Diğer
taraftan yeni projeler için bu destek dahi mevcut değil.” dedi.
Yenilenebilir kaynaklarımız alanında daha çok yatırım
çekmemiz gerektiğine değinen Kocagöz,“Ülkemiz bu anlamda çok ama çok şanslı. Ancak
bu potansiyelimizi ancak doğru hamlelerle bir değere çevirebiliriz. Diğer
taraftan tarımda ve tarımsal üretimde yenilenebilir kaynakların mümkün
olduğunca çok kullanımı için gerekli desteğin verilmesi gerekiyor. Sulama
sistemleri ile bu desteğin başlatılmış olması çok olumlu. Ancak kapsam
genişletilerek ve kolaylaştırılarak tüm tarımsal üretim ve işleme yatırımlarına
da verilmeli” diye konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından toplantının görüş ve öneriler bölümünde söz alan Yönetim Kurulu ve Meclis üyeleri, sektörlerine ilişkin güncel gelişmeler hakkında bilgi paylaşımında bulundu.