Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda milli sporcu Sümeyye
Boyacı'nın, dünya ikincisi olduğunu hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Azmi ve
kararlılığı, eğer insan inanırsa hangi sonuçları elde edebileceğini Sümeyye
kardeşimiz bize gösterdi. Biz CHP olarak, bütün üyelerimiz adına kendisine
şükran borçluyuz, yürekten teşekkür ediyoruz. Bayrağımız göndere çekildi,
İstiklal Marşı okundu ve herkes saygı duruşunda bulundu. Bunun verdiği katkıyı
sıradan hiçbir kişi veremez." diye konuştu.
Sadece insanların değil, toplumların anılarında da derin
acıların bulunduğunu, bunlardan birisinin de 12 Eylül olduğunu belirten
Kılıçdaroğlu, 12 Eylül öncesi ve sonrasında çok kişinin hayatını kaybettiğini
anımsattı.
Kılıçdaroğlu, 12 Eylül'de CHP'lilerden de çok kişinin
hayatını kaybettiğini ifade ederek, PM Üyesi Tekin Bingöl'ün CHP'li olup da
hayatını kaybedenlerle ilgili özel bir araştırma yapıp bir kitapçık
hazırladığını anlattı.
Terör dolayısıyla hayatını kaybeden CHP'liler arasında
Anadolu'nun değişik yerlerinde yaşam mücadelesi veren insanların olduğunu dile
getiren Kılıçdaroğlu, hayatını kaybedenleri rahmet ve saygıyla andı.
CHP'nin kavgadan, gerilimden uzak, herkesi kucaklayan,
kimseyi ötekileştirmeyen, her insana saygı duyulan, sorunları ve çözümleri dile
getiren yeni bir siyaset anlayışını Türkiye'ye getirmek istediğini vurgulayan
Kılıçdaroğlu, bilgiye dayalı eleştirinin önemine işaret etti.
"Vatandaş bilmeli ki CHP bir konuda bir eleştiri
getiriyorsa, mutlaka bunun bir gerekçesi vardır. Eğer CHP, Anayasa Mahkemesine
başvuruyorsa, vatandaş düşünmeli, bir şey var ki burada CHP Anayasa
Mahkemesi'ne gidiyor." diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye'de yaşayan insanların,
Cumhuriyetin, demokrasinin çıkarı için hak ve hukuk yolu aradıklarının altını
çizdi.
"ŞEHİTLER 82
MİLYONUN ONURUDUR"
Kılıçdaroğlu, hiç kimsenin ötekileştirilmemesi gerektiğinin
önemine işaret ederek, "Beraber yaşıyorsak, aynı bayrağın altındaysak,
aynı vatanda yaşıyorsak, aynı havayı teneffüs ediyorlar, bu ülkenin
caddelerinde, sokaklarında beraber geziyorsak niçin bir başkasını
ötekileştirelim? Neden 'bizden olanlar ve olmayanlar' diye özel bir ayrım
yapalım? Dolayısıyla bizim yeni siyaset felsefemizin özünde yatan bu, kimseyi
ayrıştırmamak." dedi.
İktidar sahiplerinin zaman zaman yaptığı ayrıştırmanın
toplumu böleceğini, kutuplaştıracağını, bunun yanlış bir politika olduğunu
belirten Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Şehitler 82 milyonun onurudur. Hepimiz şehitlerimize
ve şehit yakınlarımıza sahip çıkıyoruz. Onların haklarını korumak, onları baş
tacı yapmak, onları bu ülkenin onuru haline getirmek hepimizin ortak görevidir.
Şehit yakınlarına da toplumun her kesiminin saygı duyması gerektiğini defalarca
dile getirdim ama şehitleri ve şehit yakınlarını 15 Temmuz'da şehit olanlar ve
diğerleri diye ayırırsanız, bu topluma en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.
Şehit, şehittir. Bu ülkenin birliği ve bütünlüğü için hayatını vermiştir. Onu
yetiştiren anneler, hepimiz için kutsal annelerdir. Nasıl ayrım yapabiliriz?
Ama bu ayrımı yaptılar. Biz, buna karşı çıktık, 'yanlıştır' dedik. Biz buna
karşı çıktık, 'Siz 15 Temmuz'u destekliyor musunuz?' dediler. Hayır, darbe
girişimine karşı hep beraber mücadele ettik ama şehitler, gaziler arasında
ayrım yaparsanız bu yanlıştır dedik."
"ANNELERİN HAKKI
HUKUKU SAVUNULMALI"
"15 Temmuz'da tırnağı yaralananı gazi ilan edeceksiniz,
vücudunda terör kurşunu taşıyan gaziyi 'gazi' ilan etmeyeceksiniz." diyen
Kılıçdaroğlu, buna karşı çıktıklarının altını çizdi.
Şimdi toplumun gündeminde annelerin olduğuna dikkati çeken
Kılıçdaroğlu, anne için evladın çok değerli olduğunu dile getirdi.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şimdi anneler arasında da
bir ayrımın olduğunu vurgulayarak, "Cumartesi anneleri, Diyarbakır
anneleri... Nasıl bir ayrım? Anne, annedir. Anne çocuğunu istiyor.
Diyarbakır'daki anne de haklıdır, Cumartesi annesi de haklıdır. İkisi de
çocuklarını istiyorlar." dedi.
Diyarbakır'da bir annenin "Benim evladım geri
gelmeyecek, inşallah sizin çocuğuz geri gelir." dediğini aktaran
Kılıçdaroğlu, bu tabloya bakıldığında annelerin hakkının ve hukukunun
savunulması gerektiğinin altını çizdi.
Cumartesi annelerinin 755 haftadır kimseye dokunmadan, kötü
bir söz söylemeden, sadece fotoğraflarla "evlatlarının mezarını"
görmek istediklerini belirten Kılıçdaroğlu, evlatları, terör örgütünce
kaçırılan Diyarbakırlı annelerin de acılarının olduğunu, onların da evlatlarını
istediğini söyledi.
"AYRIŞTIRIRSANIZ
ADALET KALMAZ"
Terör örgütünce kaçırılan çocukların kurtarılması
gerektiğine işaret eden Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz, yetkili değiliz, elimizde yetki, güç yok. Yetki,
güç sahibi olanlar, güçsüzlüklerini adeta itiraf etmek için gitmişler
Diyarbakır anneleriyle beraber oturuyorlar. Sen bakansın kardeşim, sorunu
çözecek olan sensin. Ne diye gidiyor oraya oturuyor? Sen çözeceksin kardeşim
sorunu, acıyı çözeceksin. Senin görevin sorunu çözmek. Yetki, güç, imkan sende,
ordu, polis, hakim, kaymakam, vali, general sende, Diyarbakır annesinin elinde
ne var? Sadece bir feryat var, 'Oğlumu, evladımı istiyorum.' diyor. Şimdi
anneleri de bölüyorlar. Acı olan bu, yazık, günah olan bu. Anne, annedir. Anne,
insanlığın sürdürülebilirliğini sağlayan en önemli aktördür. Evlat üzerine
titreyen bir annenin acısını paylaşmak da hepimizin ortak görevidir. Anneler
arasında ayrım yapmak, bir grup anneyi ötekileştirip, bir grup anneyi
kucaklamak doğru değildir. Hepsini kucaklayacağız. Hepsinin derdine el
birliğiyle çözüm üreteceğiz. Bu işin iktidarı, muhalefeti yoktur ama güç
iktidardadır. Sorunu çözecek olan iktidardır."
İktidarın sorunları çözmek için vatandaştan oy istediğini
dile getiren Kılıçdaroğlu, toplumun bölünmemesi, kutuplaştırılmamasının önemine
işaret etti.
"Ayrıştırırsanız, bölerseniz, gerginlik yaratırsanız,
haksızlık yaparsanız ne olur? Adalet dediğimiz kavramın içi boşalır, adalet
kalmaz. Hukuk dediğimiz kavramın içi boşalır, hukuk kalmaz." değerlendirmesini
yapan Kılıçdaroğlu, aynı acıyı yaşayan birisine sevgiyle, bir başkasına öfkeyle
yaklaşıldığında orada adaletin olmayacağını vurguladı.
"ADALETSİZLİKTE
BİR DÜNYA REKORU"
Hazreti Ali'nin "Devletin dini adalettir."
dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, devletin adaletsizliğin kaynağı olması
durumunda, toplum vicdanının derin yaralar alacağının altını çizdi.
Kılıçdaroğlu, adaleti yüceltmenin önemine işaret ederek,
adaletsizliğin beslenmesi durumunda ciddi sorunların olacağını belirtti.
Adaletsizliğin demokrasiyi, güçler ayrılığı ilkesini de
aşındıracağını, adalete duyulan güvenin yerlerde sürünmesinden en büyük zararı
vatandaşın göreceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Düşünün, adaletin tepesindeki insanlar 'adalete olan
güvenin yüzde 30'lara indiğini' söylüyorlar. İktidar sahiplerinin oturup
düşünmesi lazım. Neden bu tablo ile biz karşı karşıyayız? Kim yönetiyor bu
ülkeyi? Kim adaletsizliği besliyor? Kim adaletsizlikten yana politikalar
izliyor. Kim toplumu ayrıştırıyor ve bölüyor? Biz, bu soruları sormak
zorundayız. Bu, bizim hakkımız. Kimin adına? 82 milyon adına bu soruları sormak
zorundayız. Bütün canlıların adalete ihtiyacı var. Bu kadar yüce bir kavramın
içini hangi iktidar boşaltabilir? Boşalttılar. Bu bizim için büyük bir acıdır.
Son 5 yılda uluslararası anketlerde, çalışmalarda, raporla da hukukun üstünlüğü
konusunda Türkiye 50 basamak geriye gitti. Adaletsizlikte bir dünya rekoru.
Nasıl olur da 50 basamak birden geriye düşersiniz? Demek ki adaletsizliği
sadece bizim hakimler, savcılar, Yargıtay Başkanı ya da Cumhurbaşkanı
Yardımcısı söylemiyor, bütün dünya Türkiye'de bir 'adaletsizlik olduğunu'
söylüyor."
"SIRTI KALIN
OLANLAR DIŞARIDA"
Tutuklu Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının tahliye
edildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Haksız ve hukuksuz yere hapiste
yattıklarını Adalet Bakanı biliyor, Yargıtay Başkanı biliyor, Anayasa Mahkemesi
Başkanı biliyor, herkes biliyor ama içeriden çıkaramıyorlar. Ne için? En
sonunda çıktılar. Peki bu kadar haksız bir şekilde içeride yatmalarının hesabını
kim verecek?" dedi.
Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi Üyeleri Eren Erdem'in aylardır
delilsiz bir şekilde hapiste tutulduğunu anımsatarak "Sanıyorlar ki hapse
atıldığında Eren Erdem düşüncelerinden, insanlığa hizmetten, yazmaktan,
çizmekten vazgeçecek. Eren Erdem'i idam da etseniz, Eren Erdem inandığı yoldan
vazgeçmez. Bunu önce iktidar sahiplerinin bilmesi lazım. O bir yurtsever,
vatansever." diye konuştu.
"Siz FETÖ ile kucak kucağa gezerken o FETÖ'yü
eleştiriyordu. Kitap, makale yazıyordu." diyen Kılıçdaroğlu, sadece
Erdem'in değil, Osman Kavala'nın, yazarların, çizerlerin, gazetecilerin,
avukatların, askeri öğrencilerin hapiste olduğunu söyledi. Kemal Kılıçdaroğlu,
şunları kaydetti:
"Kim dışarıda? Yeşil dolarları olanların, sırtı
kalınların tamamı dışarıda. Bastır parayı, çık dışarıya. FETÖ borsasını ben mi
dillendirdim? FETÖ borsası diye bir borsayı kim dillendirdi? Önce AK Parti
kanadından dillendirdiler. Orada da vicdan sahibi insanlar var. 'Bir borsa var,
sizin haberiniz yok mu? Parayı bastıran dışarı çıkıyor.' dediler. İzmir'deki
cinayeti unutmadık. FETÖ borsasının olduğu bir ortamda bir kişiyi gittiler
dairesinde öldürdüler. Ne oldu? Vicdan sahibi olanlar sormayacak mı bu soruyu?
FETÖ borsasının aktörleri kimlerdi? Kimler para ödüyordu, kimler çıktı dışarıya?
FETÖ ile hala iç içe olanlar devletin protokolünde yer alıyor. Hala
Pensilvanya'dan emir ve talimat alanlar devletin protokolünde yer alıyor. Çünkü
beyefendi gitmiş Erdoğan'ın avukatlarını tutmuş, dünyanın parasını ödemiş.
Hakimi, savcısı cesaret edip deva bile açamıyor. Hangi adaletten bahsedilecek?
Özellikle bunu AK Partili ve ülkücü kardeşlerime seslenerek söylüyorum,
adaletse hep beraber. Adalet birilerinin iki dudağına teslim edilemez. Parası
olan için adalet kendi iradesine göre, parası olmayan açın içeri gitsin. Yazık
günah değil mi?"
"Adaletsizliğin ülkedeki her alanda yaşandığını,
esnafın, çiftçinin, sanayicinin ülkede adaletin olmadığı ortak görüşüne sahip
olduğunu" belirten Kılıçdaroğlu,"Gerçekten de adalet yok. İktidar
sahibi olup adaleti arayan da yok. 'Adalet reformu yapacağız' dediler, yap
kardeşim elinden tutan mı var. Meclis tatilde, adalet için Meclis tatile mi
girer? Toplarsın Meclisi, 'Gelin kardeşim yasal düzenlemeyi hazırladık, bak
güzel şeyler yapıyoruz' denilse, gideriz toplanırız, çözeriz olayı. Ama
birilerinden izin almadan olmuyor. Tek adam rejiminin getirdiği en büyük
kötülük budur, parlamentonun iradesi bile ipotek alında." diye konuştu.
Türkiye'nin kuralsız ve kurumsuz yönetildiğini savunan
Kılıçdaroğlu, "Türkiye'de bağımsız hangi kurum var? Yasanın tanıdığı
görevleri kendi özgün idaresiyle yerine getiren hangi kurum var? Hiçbir kurum
yok. Bütün kurumlar dönüp saraya bakıyor. Ne söyleyecek, biz ona göre karar
alalım diye. Peki sizin göreviniz ne? Atın onları, robotları getirin koyun
oraya." ifadelerini kullandı.
"İTHAL PAMUĞA 21
MİLYAR 468 MİLYON DOLAR ÖDEMİŞİZ"
Türkiye'nin pamuk üretiminde dünyanın sayılı ülkelerinden
birisi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetin ilk yıllarında en büyük
ihracat kaleminin tarım ürünleri olduğunu ve bunun içerisinde pamuğun önemli
bir yere sahip olduğunu söyledi.
Pamuk üretimi ve ihracatı sayesinde Türkiye'nin silah başta
olmak üzere birçok fabrika kurduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Şimdi pamuk üreticisini cezalandırıyoruz. Fiyat daha
belli değil. Türkiye'de 2002'de 7 milyon dekar pamuk ekiliyordu. Bugün pamuk
ekilen alan 5 milyon dekara düşmüş durumda. Niçin? Çünkü üretici zarar ediyor.
Peki ne oluyor? Dışardan ithal ediyoruz. 2003'ten bu yana ithal pamuğa 21
milyar 468 milyon dolar ödemişiz. Bu parayı bizim pamuk üreticisine verselerdi
ne olurdu? Neden 21 milyar dolar ödüyoruz yabancı çiftçiye de kendi çiftçimize
ödemiyoruz? Adalet mi bu? Adaletsizlik sadece yargıda değil ki, bu da
adaletsizlik. Kendi çiftçisini cezalandıran, yabancı ülkelerin çiftçisini ödüllendiren
bir tarım politikası. Buğdayda böyle, mercimekte böyle. Yozgat'ın mercimeği
dünyada bir numara. Yok ettiler. Ne oluyor, Yozgatlılar da en çok oyu oraya
veriyorlar, bizi iyi ki yok ettin diyorlar."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisinin grup
toplantısında, doğal gaz ve elektrikte indirim yaptıklarını açıklayıp,
"Bay Kemal sen de duy" dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "İktidar
oldu, seçimler bitti, doğal gaza ve elektriğe arka arkaya zam. Şimdi bana, 'Bay
Kemal zam yaptık, sen bunu duy' demiyor. Vatandaşı kandırıyorsunuz. Devletin en
tepesindeki kişi vatandaşı kandırıyor." dedi.
"TÜRKİYE
YÖNETİLMİYOR, TÜRKİYE SAVRULUYOR"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, işsizliğin
Türkiye'deki en önemli sorunlardan biri olduğunu belirterek, "İktidarın sahiplerinin
işsizliğin ne olduğundan haberleri var mı? Hayır. Hepsinin çocukları işte,
dayıları, amcaları, halaları, yeğenleri hepsi işte. Bir işte de değil, bir işe
giriyor, 5 tane de yönetim kurulundan üye. Oradan da paralar geliyor, akıyor
paralar. Kimin paraları bunlar? Bu fakir fukaranın paraları." diye
konuştu.
Vatandaşların sadece vergi ödemediğini, "yatmadığı
hastanenin garantisini ödediğini" savunan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Dünyanın hangi ülkesinde bir hastaneye hasta garantisi
verilir? Yatmadığı hastanenin, uçmadığı havaalanının, geçmediği otoyolun,
köprünün garantisini ödeyecek, bu adalet mi? Kime? Devlete değil, müteahhide
ödeyeceğim. Madem ben ödüyorsam, 82 milyon ödüyorsa, benim bu sözleşmeleri,
verdiğimiz garantilerin büyüklüğünü görmem lazım, kaça mal olduğunu bilmem
lazım.
Geçen yılın bütçesine 6 milyar 200 milyon lira garantiler
için para verecekler müteahhitlere. 2019 bütçesine 9 milyar 700 milyon lira,
yani 9 katrilyon lira koydular, 2020 bütçesine 20 milyar yani 20 katrilyon lira
para koyacaklar. Yap-işlet-devret ile vatandaşın cebinden para çıkmıyordu,
nasıl oluyor? Devletin tepesindeki kişi, vatandaşına doğruları söylemezse o
ülkede devlet yönetiminde bir sorun var, bir kriz var, devlet yönetilmiyor,
Türkiye yönetilmiyor demektir. Boşuna demiyorum, Türkiye yönetilmiyor, Türkiye
savruluyor."
"CUMHURİYET
TARİHİNDE İLK KEZ, BORÇLANMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURULDU"
Kılıçdaroğlu, devletin borç batağına sürüklendiğini iddia
ederek, "Baktılar ki bu borcu bir kişi yönetemiyor, tuttular Borçlanma
Genel Müdürlüğü kurdular. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Borçlanma Genel
Müdürlüğü kuruldu. Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü vardı eskiden, şimdi
Borçlanma Genel Müdürlüğü. Osmanlı'yı hatırladım, Düyun-u Umumiye vardı, yani
Osmanlı'nın paraları toplayıp, el koyup bir şekilde dışarıya aktaranlar.
Borçlanma Genel Müdürlüğü de böyle. İsraf ekonomisi, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'nin Borçlanma Genel Müdürlüğü kurulmasını zorunlu kıldı. Acı olan,
devasa bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kapitülasyonlardan büyük acılar çekmiş
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yabancılardan alınan borcun faturasını en ağır
şekilde ödemiş bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarih tekerrür ediyor, aynı
tabloyu bir daha yaşıyoruz, aynı acıyı bir daha yaşıyoruz." değerlendirmesinde
bulundu.
"Cumhuriyetin kuruluşundan AK Parti iktidarına kadar
toplanan vergilerden daha fazlasını topladılar." ifadelerini kullanan
Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyetin kurduğu bütün fabrikaları sattılar. Yetti mi,
yine yetmedi." diye konuştu.
"BOZUN
ANLAŞMAYI, 50 MİLYON DOLARI SANA 24 SAATTE BULACAĞIM"
Kemal Kılıçdaroğlu, bunların yanı sıra devletin arsalarının,
otellerinin de satıldığını ifade ederek, şunları söyledi:
"Bu da yetmedi, 420 milyar dolar devleti
borçlandırdılar. Türkiye tarihinin en büyük borçlanmasını yapıyorsun ve Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'ni borç batağına sürüklüyorsun. Geleceğimizi de
borçlandırdılar. Şimdi sıra tank palet fabrikasını, askeri fabrikaları satmaya.
Özellikle ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Tank palet fabrikasını Katar
Ordusu'na peşkeş çektiren siyasi iktidara ve ona destek veren Bahçeli'nin
arkadaşlarına seslenmek istiyorum. Bana dünyadan bir örnek gösterin, hangi ülke
kendi silah fabrikasını bir başka ülkenin ordusuna peşkeş çeker? Nasıl oluyor
da hangi gerekçeyle satıyor?
Şimdi, Cumhurbaşkanı'nın ikinci bir kararı var. 1105 sayılı
karar. Bunu Resmi Gazete'de yayımlamıyorlar. Sayın Bahçeli'ye sesleniyorum,
'Lütfen 1105 sayılı kararı, Saray açıklamıyorsa sen açıkla kardeşim, sen
açıklamak zorundasın. Madem 'Milliyetçiyim, vatanseverim, ben bu ülkeyi
seviyorum, ben bayrağımı, vatanımı seviyorum' diyorsun, 1105 sayılı kararnameyi
git Erdoğan'dan al ve kamuoyuna açıkla. Bu senin tarihi görevindir. Ya
açıklayacaksın ya da Katar ordusuna peşkeş çekilen bir siyasal iktidara destek
vermeyi keseceksin. Bir ordunun silah fabrikası başka bir orduya peşkeş
çekilemez. Dünyada örneği yoktur. Satılmayan bir silah fabrikalarıydı, şimdi
onu da peşkeş çektiler. Ne için, 50 milyon dolar için. '50 milyon dolar para
bulamadık, o nedenle.' Dedim ki, 50 milyon doları bir ay içinde bulamazsam
siyaseti bırakacağım. Siz yeter ki Katar ordusu ile yaptığınız anlaşmayı bozun.
Yok. Erdoğan, benden kurtulmak istemiyor muydu? Kurtulmak için sana bir yol
gösteriyorum. Bozun anlaşmayı, 50 milyon doları sana 24 saatte bulacağım.
Bulmazsam sen de benden kurtulacaksın."
Ülkenin çıkarlarının her şeyin üstünde olduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, "Bir ülkenin silah fabrikası, başka bir ülkeye peşkeş çekilemez, nokta. Bunu herkesin çok iyi bilmesi lazım." ifadelerini kullandı.