31 Mart Yerel Seçimlerine çok kısa bir süre kalmasına
rağmen, yoğun programlarınızın içinde bizlere zaman ayırıp basın toplantımıza
teşrif ettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum. Hoş geldiniz.
Son günlerde dünya kamuoyu; bitmek tükenmek bilmeyen bir
şiddetin, dökülen kanların, çatışmaların, çarpışmaların karanlığına hapsolmuş
durumdadır.
Farklı kültürel çevrelerde büyüyüp, farklı sosyal sınıflara
mensup olan milyonlarca insanın her birine tarihi boyunca bir ana kucağı olan
İzmir’imizin bizim için kıymeti; bu günlerde bir kat daha anlamlı hâle
gelmiştir.
İzmir; bu farklılıkların tümünü bir zenginlik vesilesine
dönüştürmüş ve hepsini bağrından çıkaran Türk medeniyetinin potasında
birleştirebilmiştir.
İzmir; kapısını çalan herkes için sıcak bir yuva, dara düşüp
bu şehre gelenler için güvenilir bir sığınak, güzelliğine meftun olup burada
kalanlar için sakin bir liman olmuştur.
İzmir; geçmişten bugüne kadar daima ticaretin kalbi, kültür
ve medeniyetimizin incisi, milletimizin de gözbebeği olmuş bir şehirdir.
İzmir; uğruna İstiklal Harbi verdiğimiz, kurtuluşunu
hürriyetin mührü bildiğimiz bir şehirdir. İzmir; ilk kurşun demektir. İzmir;
Hasan Tahsin demektir.
İzmir; zulme ve düşmana boyun bükmeyen, baş eğmeyen, diz
çökmeyen zeybek yürekli yiğitlerin diyarıdır.
İzmir bizim için sadece savaş meydanlarında süngülerle
yazılmış bir kahramanlık destanı değildir. Aynı zamanda İktisat Kongresi’ne
yaptığı ev sahipliğiyle; finansal kurtuluş mücadelemizin de işaret fişeği
olmuştur.
İzmir; yalnızca bizim için değil dünyayı güzelleştiren bir
mücevher olması bakımından bütün insanlık için kıymetlidir.
Victor Hugo’nun tabiriyle
"İzmir, bir prensestir çok güzel küçük şapkasıyla. / Mutlu
ilkbaharlar durmaksızın onun çağrısına yanıt verir. Nasıl vazo içindeki
çiçekler gülümserse, O da denizler arasından ışıldar”.
İzmir; bizim tarihimizde yine bir başka ilke şahitlik
etmesiyle özeldir. Bu da belediyeciliktir. 25 Kasım 1867 tarihi itibariyle
teşekkül eden İzmir Belediye Dairesi; yerel yönetim anlamında Türk devlet
geleneğinde önemli bir sayfanın açılmasına vesile olmuştur. 31 Aralık 1867
tarihli Ruzname-yi Ceride-yi Havadis gazetesinde bu yeni hadise şu cümlelerle
müjdelenmiştir:
“Belediye dairesinin kurulmasının gözle görülür faydaları
olduğunun herkesçe kabul edilmiş olmasından dolayı İzmir’de de böyle bir
dairenin kurulmasına dair padişahın izin verdiğini haber aldık”.
Fakat ne acıdır ki belediyeciliğin öncüsü, modern anlamda
şehirciliğimizin kilometre taşı olan İzmir; bugün yine çarpık bir yerel yönetim
anlayışı sebebiyle yaralı ve zor durumdadır. Ta 1867 yılında, Ruzname-yi
Ceride-yi Havadis’te tespit edilen belediyeciliğin “gözle görünür faydaları”;
bir takım yanlış zihin yapıları yüzünden göze görünmez olmuştur.
İzmirliler; tarih boyunca farklı kültürlerin kavşağında, insanlığın
ortak medeniyet birikim havzasının tam göbeğinde şekillenmiş bir algıyla
dünyayı Türkçe okuyabilmektedir.
Bu anlamda; tabir-i
caiz ise İzmirliler Türkiye’nin en şehirli insanlarıdır. Fakat çok acıdır ki
artık İzmir bir şehir değildir.
Türk milletinin nadide çiçeği İzmir; betonla, organize
sanayi bölgesi atıklarıyla, usulsüzlüğün çarpıklığıyla boğulmuştur. İzmirliler
hak ettikleri şehre kavuşturulmalıdır. Bunun için ise yapılacak iş; sadece isim
veya kadro değişikliği değildir. Behemehâl gerçekleştirilmesi gereken; baştan
ayağa bir zihniyet değişikliğidir.
CHP’li yöneticilerin İzmirliliği; politik bir duruşla
özdeşleştirmesi ve bu durumu sürekli vurgulamaları boşuna değildir. Çünkü onlar
İzmir’e hizmet sunmak ve oy almak yerine; başka siyasi hesapları kullanarak
İzmirliyi çantada keklik saymayı tercih etmektedir.
Bu şuur; gerilimleri kaşıyarak inat üzerinden İzmirlilerin
oylarını avlamayı seçen ama karşılığında halk için çalışmak yerine İzmirliye
polemik ve siyasi gerilimden başka şey sunmayan bir yapıya sahiptir.
Kurtuluş sonrası İzmir’in hemşerisi ilan edilmekle ne kadar
mutlu olduğunu dile getiren Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK; 24 Eylül 1922 tarihli
hitabında “ülkemizin Akdeniz'e karşı ışığı” diye tasvir ettiği bu güzel şehrin
acılarını dindirmeyi asli vazifesi olarak nitelendirmiştir. İşte bu hassasiyet;
alçak işgalcilerin yakıp küle çevirdiği İzmir’den çok kısa sürede çağdaş bir
şehir vücuda getirmiştir.
Bu hassasiyetten uzağa savrulan CHP’li idareciler; her
şeyden önce, Hasan Tahsin’in emaneti İzmir’e ve İzmirlilerin kıymetli hemşerisi
Gazi Mustafa Kemal’e ihanet etmiş olacaklarını unutmuş gibidirler.
Yeni CHP, genetiğiyle oynanmış GDO’lu CHP’dir. Bu CHP Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’e karşı çok daha ağır bir ihanet oyununun içindedir. Türk
milletinin gözlerinin içine baka baka yürüttükleri bu oyunu; bir takım süslü
cümleler ve kaçamak cevaplarla görünmez kılabileceklerine inanmışlardır. PKK
ile ortaklık kurup, bölücülerle birlikte seçime girip; İzmirlinin temiz
oylarına talip olabileceklerini düşünmüşlerdir. Mustafa Kemal’in fahri
hemşerisi olan İzmirliler ise bu tezgâhı elbette yutacak değildir.
Zaten artık son günlerde ortaya çıkan bilgilerle iplikleri
pazara çıkmış, ihanet ortaklığının listeleri meydana dökülmüştür.
Adını “millet” koydukları Zillet İttifakı kapsamında bir
araya gelen CHP, İP ve Saadet Partisi; gizli ortakları olan HDP’yle bağlarını
şu zamana kadar reddetmenin yollarını aramışlar ve inkâra sığınmışlardır.
Hatta bu kapsamda; HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin
“Biz Kürdistan’da kazanacağız. Batıda da AK Parti ve MHP’ye kaybettireceğiz”
diyerek yol haritalarını çizmeleri görmezden gelinmiştir.
Yine Sezai Temelli’nin “Seçilen belediye başkanı bizim
oylarımızla seçildiğini bilecektir” diye şimdiden seçim sonrası için fatura
kesmesi de hasıraltı edilmeye çalışılmıştır.
Fakat artık ortaya çıkmıştır ki Türkiye’nin hemen hemen her
şehrinde; bir takım bölücü örgüt militanları CHP, İP ve Saadet listelerine
belediye meclis üyesi olarak yazdırılmıştır. Kandil’den gelen talimatla kurulan
ortaklık; yine terörist inlerinden gelen listelerle iyice perçinlenmiştir.
Son günlerde basında da yer alan bu bölücü ortaklık listesi;
İzmirliler açısından da dehşet vericidir.
Maalesef ki İzmir,
bizim güzel İzmir’imiz; Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si tarafından PKK’lılara
peşkeş çekilmek istenmiştir.
Tunç Soyer’in Belediye Meclis Üyesi listelerinde tam 14 PKK
militanı yer almaktadır.
Fotoğraf açık, görüntü nettir. Mustafa Kemal’in düşman
işgalinden kurtardığı İzmir; Kemal Kılıçdaroğlu tarafından düşmana teslim
edilmeye çalışılmaktadır.
Halen Kemal Kılıçdaroğlu çıkıp Türkiye çapında sayıları
400’ü bulan bu PKK’lı adaylar için CHP’li diyebilmektedir. Terör örgütüne
mensup olma suçundan içeride yatan, PKK’lı mahkûmları ziyaret eden, terör
örgütü elebaşısı için eylem yapan, dağdaki kalleşlere yardım ve yataklık eden
isimler; bize kalırsa CHP’li olamaz. Fakat Zillet İttifakı sürecinde iyice
evrim geçiren ve başkalaşan Kılıçdaroğlu’nun CHP’si için teröristleri meclise
taşımak normalleşmiştir. Anlaşılan odur ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinde bu
teröristler baş tacı edilebilmektedir.
İzmir’in alt yapı problemlerinin en başta gelenlerden birisi
lağım sıkıntılarıdır. İzmirli bunlardan mustariptir. Fakat sıklıkla patlayan ve
etrafa kötü koku yayan lağımlar dahi, ortalığa yayılan bu listeler kadar iğrenç
değildir. Listeler ortadadır. Zillet İttifakı bir seçim ortaklığı değil, bir suç
ortaklığıdır. Lağım patlamıştır.
Fakat İzmirli artık bu rezalete, bu kepazeliğe, bu ihanete
razı gelmeyecektir. Tunç Soyer ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun imza attığı pislikler
İzmir’in sokaklarını işgal edemeyecektir.
Değerli Basın Mensupları;
İzmir’i uzun zamandır yöneten yerel yönetim zihniyeti; tek
varlık sebebi olan partizanlığı kutsamış ve hizmet götürmek zorunda olduğu
halkla arasına aşılmaz bir duvar örmüştür.
Hizmet; bir partiye oy verenlere bahşedilen, vermeyenlerden
esirgenen bir lütuf değildir. Unutulmasın ki; Halka hizmet; siyasetçinin asli
görevidir.
Fakat İzmir’deki belediye yetkilileri, kendi partilerinden
olmayan ilçe belediyelerinin hiçbir çalışmasında çözüm ortağı olmayı
kabullenememektedir.
Yol bakım ve onarımından, şehrin yaşam alanlarının
düzenlenmesine kadar, MHP’li ve AK Parti’li belediyelere dirsek gösteren
anlayış; nasıl bir halkçılık gütmektedir? Kendi partilerine oy vermeyenler
halkın mensubu değil midir?
Misal vermek gerekirse MHP’li Aliağa Belediyesi ve AK
Partili Selçuk Belediyesi’ne karşı gösterilen tavır; İZBAN’ın bu ilçelere
düzenlediği sefer sayılarına kadar yansımıştır.
Aynı güzergâhta ve bahsi geçen belediyelere de yakın olan
bazı ilçelere giden seferlerin neredeyse 3’te 1’i kadar sefer; Aliağa ve
Selçuk’a ulaşmaktadır.
Böyle yaparak halkı kendince cezalandıranlar; sonrasında
sahte gülücükleri ve “sosyal belediyecilik” maskelerini takarak herkesi
kucakladıklarını iddia etmektedir.
Onların kucakladıkları İzmirli değildir. Kemal Atatürk’ün
CHP’si İzmir’i bağrına basarken; Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Kandil Dağı
kuklalarını bağrına basmaktadır.
Bu yeni CHP’nin prenslerinden birisi de İzmir Büyükşehir
Belediye Başkan adayı Tunç Soyer’dir.
Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında;
“Babam gerekeni yaptı” diyerek yüzlerce vatan evladını idam etmek isteyen 12
Eylülcü babasını savunmaya devam edeceğini belli etmiştir.
Demokrasi aşığı İzmirlilere reva görülen bu darbe sevici
başkan adayına; sadece ülkücülerin değil, darbe karşıtı herkesin itiraz etmesi
gerekmektedir.
Yine aynı programda “Beka sorunu yoktur” diyen Tunç Soyer;
beka deyince Türkiye’nin geleceğini değil, muhtemelen bölücü örgütün varlığını
düşünerek kendinden emin bir şekilde beka probleminin olmadığından bahis
açmıştır.
Çünkü Sur Belediyesi’nin iş makineleriyle hendek kazan, öz
yönetim ilanıyla bu ülkeyi bölmeye kalkanlar; Tunç Soyer’in desteğini asla
esirgemediği yakın dostlarıdır.
Mehmetçiği şehit eden örgütçülere, Türk ordusu demir
yumruğunu indirdiği zaman feryat Tunç Soyer’den yükselmiştir.
Halkın oylarını alıp hizmeti örgüte sunan Diyarbakır Sur
Belediyesi’ne; Türk devletinin emriyle müdahale edildiğinde Tunç Soyer “Bu bir
darbedir” diye destek ziyaretleri düzenlemiştir.
Hakiki darbe; babasının başrolünde olduğu ve onlarca vatan
evladının insanlık dışı işkencelere maruz kaldığı 12 Eylül dönemidir.
Ama kendisi yüzlerce insanı idam etmek isteyen babasına
“saygın hukukçu”, babasının bizzat nezaret ettiği işkenceli sorgulara da
“yapılması gereken yapıldı” diyerek yaklaşmaktadır.
Tunç Soyer; 12 Eylül insanları ezerken, insanlıktan tarafa
değil cuntacı katillerden yanadır.
Tunç Soyer; PKK devlete karşı ayaklanmışken, devletten yana
değil PKK’dan yanadır.
Bir belediye başkanının kamuya ait iş makinelerini vererek
bölücü örgütün alçak isyanına destek vermesi; yerel seçim dediğimiz hadisenin
nasıl beka meselesi olduğunun delilidir.
Bu kepazelikle siyasi tarihimize geçen Sur Belediyesi’nin
yılmaz savunucusu Tunç Soyer; bizzat kendi varlığıyla beka sorunun ne olduğunu
izah etmektedir.
PKK’nın şehir kadrosuna Sur Belediyesi temaslarıyla göz
kırpan Tunç Soyer; PKK’nın siyasi şubesi HDP ile de ittifakını
sağlamlaştırmaktadır.
HDP İzmir İl Eş Başkanı Kadir Baydur; Tunç Soyer’e sonuna
kadar destek olduklarını açıklayarak “bizim çizdiğimiz profile en uygun aday”
diyerek Soyer’den övgüyle bahsetmiştir.
Son günlerde; patlayan PKK ile irtibatlı, iltisaklı belediye
meclis üyesi adayları rezaleti de tüm bunların üzerine tuz biber olmuştur.
Artık mızrak çuvala sığmamakta, güneş balçıkla sıvanmamaktadır.
Minareyi çalıp kılıfını hazırladıklarını zannedenler; HDP
ile kapalı kapılar ardında iş tutup meydanlarda Atatürkçü pozları vererek
milleti kandırabileceklerini zannedenler; suçüstü yakalanmışlardır. Artık inkâr
da onları kurtaramamaktadır.
Tunç Soyer bir başka toplantıda ise; kendisine yöneltilen
HDP ile ittifak sorularına “HDP meşru bir partidir” yanıtı vererek zımmi olarak
ortaklığı kabul etmiştir.
Bu kirli cepheleşmenin itiraf edildiği yerin İP İzmir İl
Başkanlığı olması da bir başka acı gerçektir.
Bu sözleri alkışlayan İP yöneticileri; bir dönem çatısı
altında bulundukları üç hilâlin ışığından zerre kadar nasiplenmediklerini ispat
etmişlerdir.
“Kürdistan’da biz kazanacağız, batıda da MHP ve AK Parti’ye
kaybettireceğiz” diye zafer naraları atan HDP Eş Genel Başkanı Sezai
Temelli’ye; Kürdistan’ın neresi olduğunu sormaktan bile aciz bir yapıdır İP!
Türkiye’yi bölünmeye hazırlamak için mozaik edebiyatı
yapanlara “Ne mozaiği ulan!” diye haykıran Başbuğ’u ve onun partisini satanlar;
bu savruldukları noktaya çok çabuk uyum sağlamışlardır.
Onlar da Kemal
Kılıçdaroğlu gibi PKK’lı aday gösterme kervanından geri durmamışlar; bölücü 29
adayı listelerine yazmışlardır.
Türk kamuoyunun gözünün önünde cereyan eden bu hadiseler;
elbette milletimizin şaşmaz irfanı ile yorumlanacak ve gereken cevap 31 Mart’ta
bu terör ortaklarına verilecektir.
Tunç Soyer’in İzmir için vaatleri sadece partizanca
önyargıların, beton blokların, çöp dağlarının büyümesi olabilir.
Kendisinin dillere destan etmeye çalıştığı Seferihisar
Belediye Başkanlığı tecrübesi de bunun ispatıdır.
Belediye başkanıyken Seferihisar’ı sürüklediği borç batağına
çare olabilmek için bulduğu tek çözüm; Eşek Adası'nı özel mülkiyete satmasıdır.
Bugünkü rayiçle değeri 84 milyon olan bu adayı, 1,35 milyon
lira gibi absürt bir meblağa devreden Tunç Soyer; memleketinin toprağını adeta
satmamış, peşkeş çekmiştir.
Tunç Soyer, 10 sene yürüttüğü Seferihisar Belediye
Başkanlığı boyunca buna benzer pek çok peşkeş operasyonu yürütmüş.
Ama bunlara rağmen Seferihisar’ın borcu 30 milyondan 130
milyona çıkmıştır.
Tunç Soyer; alelade bir dolandırıcı gibi Seferihisar’dan
giderken geriye sadece borç bırakmıştır.
Sahte gülücükler ve boş vaatlerle İzmirliyi çağırdığı
gelecekte de bu şehre verebileceği borç, harç ve yokluktur.
Çünkü Tunç Soyer ve benzerlerinin yerel yönetimden anladığı
halka hizmet değil, külfet vermektir.
Değerli Basın Mensupları, kıymetli dava arkadaşlarım;
Tunç Soyer’in yerel yönetim anlayışından rahatsız olanlar
arasında CHP’de yıllarca siyaset yapmış isimler de vardır. İzmir kamuoyu
tarafından bilindiği üzere Tunç Soyer’e karşı mesafeli olan isimlerin başında
Aziz Kocaoğlu gelmektedir.
CHP kulislerinde
dolaşan malumatlara göre Aziz Kocaoğlu; Tunç Soyer’in adı, İzmir Büyükşehir
Belediye Başkan Adaylığı için geçtiğinde şiddetle itiraz etmiş ve bu ismin
kırmızı çizgisi olduğunu söylemiştir.
Hatta Kocaoğlu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı iken bu
seçimlerde aday olmayacağını söylemiş; sonrasında Tunç Soyer’in adı sıkça
telaffuz edilince aday adaylığını açıklamıştır.
Akabinde hangi kapalı kapılar ardında, ne sözler alınmış ne
vaatler verilmişse; Aziz Kocaoğlu da birden Tunç Soyer destek kampanyalarına
katılmıştır.
Aziz Kocaoğlu’nun cevaplaması gereken sorular vardır. En
azından yıllarca oy vererek Sn. Kocaoğlu’nu Belediye Başkanı seçen İzmirlinin
beklediği cevaplar vardır:
Sizin ajandanızı değiştiren, yol haritanızın güzergâhını
savuran gelişmeler nelerdir? Tunç Soyer; sizin gönlünüzü alacak ne vaatte
bulunmuş; Kemal Kılıçdaroğlu yönetimi sizlere nereyi işaret etmiştir? Seçmene
layık görmediğiniz, partinize layık görmediğiniz, İzmir’e layık görmediğiniz
bir adaya; önce köstek olup şimdi destek olmanın manası nedir Sayın Kocaoğlu?
Tunç Soyer’in Seferihisar’daki yerel yönetim anlayışı makyaj
belediyeciliğidir. İçi boş, altyapısı eksik, PR çalışmalarıyla şişirilen bir
reklam belediyeciliğidir.
Seferihisar’ın 25 nadide mülkünü, şusunu busunu satıp;
yetmeyince adasını satan emlak belediyeciliğidir. Son 9.5 yılda 175 kez
yurtdışına çıkarak, 525 bin TL.’lik uçak bileti masrafı yapan Tunç Soyer’in
yerel yönetim anlayışı; seyyah belediyeciliğidir, turizm acentesi
belediyeciliğidir. Her yılın ortalama üç ayını yurt dışında geçiren eski Seferihisar
Belediye Başkanı Tunç Soyer’in anlayışı; “seni uzaktan sevmek / aşkların en
güzeli” belediyeciliğidir.
Onlar gerçekte Seferihisar’ı sevmez, İzmir’i sevmez. Tunç
Soyer’in zihniyeti harcırah, yurtdışı seyahat ve reklam kokan hareketleri
sever.
Karşımızdaki adını aldıkları milletle zerre kadar irtibat
kuramayan, şer ittifakı; bir kere Türkiye’yi sevmemektedir ki, İzmir’i sevsin.
Bunların şerrinden Türkiye emin değildir ki İzmir onlara emanet edilsin?
Bugün HDP ile birlikte seçime girenler, bugün PKK Mehmetçikleri
şehit ederken mazbatalı teröristlerle iş tutanlar; dün İstiklal Harbi’nde
işgalci Yunan’a gülücük saçanlarla aynıdır.
Onların ait oldukları yer bölücü terörist inleridir, Mustafa
Kemal’in emaneti olan parti değil...
Onların ait olduğu yer, kendilerine sosyal medyadan destek
açıklamaları yapan FETÖ firarisi köşe yazarlarının yanıdır; milletin helal
oylarıyla seçilecekleri belediye başkanlığı makamları değil…
Onların ait oldukları yer Kandil Dağı’dır, Pennsylvania’dır;
Mehmetçiğin kan pahasına, can pahasına kurtardığı İzmir değil!
CHP’yi kirleten, İzmir’i kirleten, CHP’ye oy veren masum
vatandaşlarımızın helal oylarını kirleten bu zihniyete artık dur demedin
vaktidir!
İzmirliler; en az kendileri kadar temiz, en az kendileri
kadar çalışkan, en az kendileri kadar dürüst bir belediyeyi hak etmektedir.
Türkiye’nin en şehirli insanları olan İzmirlilere karşı
bütün bölge siyasetçilerinin bir borcu vardır: Bu da İzmir’i yeniden şiirlere,
şarkılara ilham verecek bir şehir haline getirmektir.
Görevimiz; Attila İlhan’ın şiirini yazdığı, DarioMoreno’nun
şarkısını söylediği İzmir’i geri getirmektir. O büyük musiki üstadının
sözleriyle vazifemiz; “Eşsiz sevgilimiz İzmir”i, yeni baştan diriltmektir.
İzmirlilere; “İşte hak ettiğin şehir! İşte özlediğin İzmir!”
diye göğsümüzü gere gere hediye edebileceğimiz bir şehri hep beraber, el ele
inşa etmemiz gereklidir.
Bu noktada inanıyorum ki Cumhur İttifakımızın adayı Nihat
Zeybekçi; İzmir’i ayağa kaldıracak hamlelere imza atacaktır.
İzmirli; Nihat Zeybekçi ve Cumhur İttifakı kadrolarının
kendisine öz kardeş olduğunu anlamış, onları bağrına basmıştır.
İzmirli; bu şehre hizmetkâr değil, hükümdar olmak isteyen
CHP zihniyetinin üstünü çizmiştir.
Artık İzmir’in kendisine dayatılan öcü masallarına, “biz
gidersek; falancalar gelir, filancalar gelir” sahtekârlıklarına tahammülü
kalmamıştır.
Artık İzmirlinin asfalyaları atmıştır.
Evet… 31 Mart günü İzmir’de gidenler ve gelenler olacaktır. 31 Mart’tan sonra Kılıçdaroğlu’nun CHP’si gidecek ve İzmir’e bahar gelecektir.