Dr. Fikret Hacıosman’ın geçen hafta, tedavisini üstlendiği hasta tarafından öldürülmüştü. Kızı Beril Zeynep Hacıosman da acısını sosyal medya hesabından “Babamın anısına” başlıklı bir yazıyla paylaştı.
İşte Beril Zeynep Hacıosman'ın o yazısı;
"Ben hep birini
ölümsüzleştirmenin yolunun, kelimeleri kağıda dökmekten geçtiğine inandım. Bu
sebeple yazdıklarıma her zaman dikkat ettim. Çünkü bilirim ki; yazılan her şey
gerçeklik kazanır ve gerçekler hiçbir zaman ölmez. Ama sen ölümsüzlüğe hiçbir
zaman inanmadın. Faniliğin ile mutlu ve huzurluydun. Zamanın gelince bu
dünyadan gideceğini bilirdin ve bu bilinç, seni hiç mi hiç rahatsız etmezdi.
Kaçınılmaz saat gelene kadar elinden gelenin en iyisini yapmaya, ardında
iyilikler ve güzellikler bırakmaya çalıştın. Hayatın 4 sıfatın etrafında
şekillendi. Evlat, eş, hekim ve baba… Evlatlığını anne ve babanın, eşliğini
annemin, hekimliğinin taktirini ise 24 sene boyunca şifa dağıttığın insanlara
bırakıyorum. Ben şimdi hayatımda ilk defa sana bendeki seni anlatacağım. Ve
sen, bu yazı bittiğinde benim için ölümsüzleşeceksin.
"Babalığını dibine kadar yaptın"
Sen farklı bir insandın. Duygularını benim ve annemin yaptığı gibi allayıp
pullayıp dile getiremezdin. Öyle sarılmayı da çok sevmezdin. Çocukluğumda çok
bozulurdum bu işe. Ama yıllar geçtikçe anladım ki; önemli olan sözler değil,
davranışlarmış. Sen her kararınla, hep birkaç adım arkamda duruşunla, ne zaman
dengemi kaybetsem hemen sırtımdan yakalayıp yere düşmemi engelleyişinle
babalığını dibini kadar yaptın. Bana önemli olanın davranışlar olduğunu
öğrettin.
"Daha değerliydim"
Sonra bugün seninle olan anılarımı düşündüm. Öyle afili çok anımız yokmuş onu
fark ettim. Hayatın içinde geçirdiğimiz sıradan denebilecek anlar paylaşmışız
seninle hep. Ama o anlar aslında hiç de sıradan değilmiş. Mesela aklıma gelen
ilk anımız şu: Boyum yeterince uzayınca ve araba merakım tavan yaptığı
zamanlarda her yaz tatile gittiğimiz Dikili’de araba kullanmayı öğrettirdin
bana. Ben de nedendir bilmem arsada ne kadar taş varsa üstünden geçerdim. Sen
de sinir olurdun tabii. Ama bir kere bile sesini yükseltmedin bana. Çünkü
arabana ne kadar düşkün olsan da ben arabandan daha değerliydim.
Biliyorsun; lise ikinci sınıfa kadar tembel bir öğrenciydim. Lise sonda her şey
tam tersine dönmüştü. Üniversite eğitimime kadar aldığım ilk ve tek takdir
belgesini lise sonda almıştım. O gün okuldan çıkınca hemen senin yanına,
hastaneye koştum. Neden bilmem başarımı ilk paylaşmak istediğim insan sen
olmuştun.
"Mahrem bir adamdın"
Edebi yeteneğime hayrandın. Belki de sende olmadığı için, belki de yazdıklarımı
gerçekten beğendiğin için. Yüksek lisans tezimi makaleye dönüştürürken gururun
gözlerinden okunabiliyordu. Akademik kariyerime en büyük desteği belki de sen
verdin. Belki uzmanlığını aldıktan sonra akademisyen olmadığın için pişmanlık
duyduğundan, belki de bendeki öğretme aşkını fark ettiğinden… Mahrem bir
adamdın. Kendini, geçmişini çok fazla anlatmazdın. Mesela ben neden
eczacılıktan tıpa geçtiğini daha bu yaz öğrendim. Ve yine hattatlık yeteneğin
olduğunu yine bugün babaannemi ziyarete gittiğimde öğrendim.
Ne zaman dışarıda işim olsa ve biraz da fazladan zamanım, seni arardım ve
şakayla karışık “Doktor bey bir kahve ısmarlar mısınız bana?” derdim.
Hastanenin oradaki Zeynep Cafe’de oturur, hem kahve içer hem de sohbet ederdik.
"Elimi tutan kimse yoktu"
2015 Mayıs’ında dedemin mezarına toprak atılırken el ele tutuşmuştuk. Sen ise
küçük kızının büyüdüğünü belki de ilk kez o gün fark etmiştin. Sanırım
aramızdaki bağın kopmamak üzere güçlendiği gün, o gündü. Sen babanı, ben dedemi
kaybetmiştim. Birbirimizle güçlerimizi paylaşmıştık o gün. Ve dedeme bir söz
vermiştik. “Merak etme bizi. Biz birbirimize bakarız” demiştik o gün aslında
dedeme, el ele tutuşarak. Bugün mezarın başında dikilirken ve seni babanın
yanına defnederken elimi tutan kimse yoktu. Yine de kendimi güçsüz hissetmedim.
Hatta çok güçlü hissettim. Nedenini hala çözebilmiş değilim. Sonra mezarının
başına geldim, yerden bir avuç toprak alıp iki elimle sıktım ve mezarının
üzerine döktüm. Ağır geldi. Çok ağır geldi. Ama sonra alternatifi geldi aklıma:
“Ya sen benim mezarıma toprak atmak zorunda kalsaydın” Böyle bir acıyı sana hiç
mi hiç dilemezdim. O yüzden sırtımı dikleştirdim hemen. Boynumu bükmedim.
"Seni özledim ama güçlüyüm"
Bugün hastaneye gidip odadaki eşyalarını toplamaya gittiğimde babalar gününde
sana hediye diye aldığım tespihi buldum. Nasıl duygulandım anlatamam.
Tespihlerin meşhurdu. Ne zaman canın sıkılsa, güç almaya ihtiyaç duysan avucuna
alırdın onları, bilirim. Eğer gökyüzünden elimde sana aldığım tespihi görürsen
bil ki; “seni özledim ama güçlüyüm” demek istiyorum sana. Benden senin için satın
almamı istediğin ama benim bir türlü fırsat bulup alamadığım Evrim isimli
kitabın künyesinin yazılı olduğu kağıdı da buldum cüzdanında. Senin adına satın
alıp okuyacağım, söz!
"Senin varlığın benim varlığım olmuş"
Hastaneden çıkmadan önce sevenlerinden bir hanımefendi bana sarılıp “Babana çok
benziyorsun, sakın değişme olur mu” dedi. O zaman cam kapıdaki yansımamla yüz
yüze geldim. Ben gerçekten sana çok benziyordum. Boyum, bakışlarım, oturuşum,
kalkışım, yürüyüşüm, yaptığım her işi hakkıyla yapışım, değer yargılarım,
düşüncelerim, sevdiklerime sahip çıkışım… Ben sana o kadar çok benzemişim ki
yıllar içerisinde, fark etmeden sen oluvermişim. Senin varlığın benim varlığım
olmuş. Senin ayak izlerin benim izlerim haline dönüşmüş.
"Bazı savaşlar kazanılmaz"
Sana hep “Sen çalışırken öleceksin” derdim şakayla karışık. Çalışmayı,
hastanede olmayı, insanlara şifa dağıtmayı çok severdin. Bak gene haklı çıktım.
Çıkmaz olaydım ama çıktım işte. Ben bu lafı söylerken yaşlılıktan veya
yorgunluktan ölmeni kast etmiştim hep. Kısmet böyleymiş. Sen hep “İnsan alnına
ne yazılmışsa onu yaşar” derdin. Senin alnına da böyle bir ölüm yazılmış.
Başımla beraber deyip canı gönülden kabul ettiğine adım kadar eminim. Son
olarak hayatta kalmak için yeterince çaba harcamadığını düşünüp sakın suçlama
kendini. Elinden geldiği kadar savaştığına eminim. Sırf beni sensiz bırakmamak
için bile olsa elinden geleni yaptığını biliyorum. Ama işte, bazı savaşlar
kazanılmaz. Tekrar görüşene kadar dedemle sana huzur diliyorum."