Özuslu, “Hızal’ın Türkiye’nin tek
belediye hastanesi, bizlerin gözbebeği olan İzmir Büyükşehir Belediyesi
Eşrefpaşa Hastanesi ile ilgili söyledikleri ve haksız ithamları tüm vicdanları
yaralamıştır” dedi.
Mustafa Özuslu’nun yaptığı açıklama şöyle:
“Gün geçmiyor ki İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi ve
AK Parti Grup Başkan Vekili Sn. Özgür Hızal’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin
yürütmesi ve Başkanımız Sn. Tunç Soyer ile ilgili dayanaktan yoksun ve en hafif
ifadeyle mesnetsiz iddialarını duymayalım, görmeyelim. Daha önce ne yazık ki
günlük rutin işlerimiz arasına Sn. Hızal’ı aydınlatma misyonu da eklendi derken
bu kadar sıklıkla bize mesai yaptırmak zorunda kalacağını düşünmemiştim ancak
öyle gerçek dışı iddialarla İzmir kamuoyunun gündemini meşgul ediyor ki Sn.
Hızal’dan önce İzmirlilere açıklama yapma zarureti ortaya çıkıyor. Sakın yanlış
anlaşılmasın, bizler göreve geldiğimizden beri İzmir’i alnımızın akıyla,
şeffaflık ilkeleriyle yönetiyoruz ve bundan asla taviz vermeden aynı şekilde
yönetmeye devam edeceğiz. Gönül isterdi ki muhalefet de en az bizim işimize,
emanetimize duyduğumuz saygı ve bu doğrultuda sergilediğimiz doğruda durma
azmimiz kadar çaba sarf etsin.
Öncelikle, Sn. Hızal’ın Türkiye’nin tek belediye hastanesi,
sağlık alanına katkıları ve hemşerilerimizin sağlıklarının yılmaz bekçisi
olmasından dolayı bizlerin gözbebeği olan İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa
Hastanesi ile ilgili söyledikleri ve haksız ithamları tüm vicdanları
yaralamıştır. Kurtuluş Savaşı tarihimizde bir onur nişanesi olarak yerini alan,
hemen hemen herkesin Sn. Cumhurbaşkanımızın pandemi sürecindeki atfı ile
yakından hatırlayacağı bir topyekün mücadele sembolü vardır: Tekâlif-i Milliye.
Bu emirler Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak ve
Sakarya Savaşı'na hazırlanmak için Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın kanunla
kendisine verilen yasama yetkisini kullanarak yayınladığı "Ulusal
Yükümlülük" emirleridir. Emirlerden murat edilen şey ise ordunun acil
ihtiyaçlarının vatandaşlardan karşılanmasıdır. Fakat, vatandaşlardan alınan her
şey tek tek kayıt altına alınır ve kurtuluş savaşımızın sonunda
vatandaşlarımıza alınan her şeyin karşılığı kuruşu kuruşuna ödenir. Yaklaşık 1
yıldır tüm dünya Covid-19 pandemisi ile savaştadır. Pandemi ile mücadele bir
sağlık savaşıdır. Türkiye adına savaşı yürüten ana karargah ise Sağlık Bakanlığıdır.
Sn. Hızal’ın Eşrefpaşa Hastanemizin pandemi döneminde sorumluluk almadığı
suçlamasına karşı biz de çok açık yüreklilikle soruyoruz: neye ihtiyaç
duyulmuştur da hastanemiz karşılamamıştır? Hastanemizden ne talep edilmiştir de
bizler bu talebe kayıtsız kalmışız? Hastanemizde mevcut olan ventilatörlerden
(solunum cihazı) talep edildi de biz mi vermedik? Doktorlarımız göreve
çağırıldı da biz mi göndermedik? Örneğin, hastanemiz ambulansını gelen talep
doğrultusunda 112’nin emrine vermiştir. Üstelik hastanemiz tarafından defaten
İzmir İl Sağlık Müdürlüğüne başvurulmuş ve bir ihtiyacınız, destek
olabileceğimiz bir konu var mı diye sorulmuştur. Hastanemizin tüm bu
girişimlerinden sonra sorumluluk almadığını söylemek iyi niyetli değildir.
Sn. Hızal’ın hastaneye
Covid-19 hastası kabul edilmedi iddiası ise en hafif ibareyle gerçek dışıdır.
Doğru değildir. Hastanemizin kapısına gelen Covid-19 hastasını kabul etmediği
düşünülemez. Bu ne akla, ne vicdana ne de insanlık hukukuna sığar. Hastanemize
gelen tüm hastalarla ilgilenilmiştir. Sn. Hızal’a belirtmek gerekir ki
hastanemiz Sağlık Bakanlığının denetimi altındadır. Aksi bir durum olsa, bir
vatandaşımız çıkıp beni almadılar, kapıdan çevirdiler demiş olsa bakanlığımızın
üstüne düşen sorumluluğu yerine getirerek soruşturma açacağından, meselenin
üstüne gideceğinden hiçbir şüphemiz yoktur sanıyorum. Ne böyle bir soruşturma
ne de soruşturma sonucu bir ceza söz konusudur. Öyleyse, böylesi ithamlarla
neyin elde edilmeye çalışıldığı sorusunun cevabını İzmirlilerin takdirine
bırakıyorum.
Bir diğer yandan, hastanemizin aşı konusunda düşük
performans gösterdiği iddiası da yanlıştır. Hastanemiz, Sağlık Bakanlığı hangi
sayıda aşı yapılmasını uygun görürse o sayıyı sağlamakla mükelleftir ve
sağlamaktadır. Hastanemizde sadece 10 ünite, aşılama faaliyetleri için
ayrılmıştır ve gerek duyulması durumunda bu sayıyı arttırabilecek insan
kapasitesi hastanemizde mevcuttur. Bilinmesi gerekir ki aşıdan şu an için 65
yaş üstü yurttaşlar yararlanmaktadır. Üstelik aşıyı nerede olacağına
yurttaşlarımız karar vermektedir. Aşı olma marjınının 60 yaş üstü yurttaşlar
olarak belirlenmesi durumunda ise aşı popülasyonunun yüzbinlerce kişi artacağı
hepimizin malumudur. Gururla söylemek gerekir ki hastanemiz her şart altında 76
doktoru ve 550 çalışanı ile her türlü senaryoya hazırlıklı durumdadır. Köklü ve
oldukça sağlıklı işleyen bir kurumu itham etmeden önce elimizi vicdanımıza
koymamız gerekir. Hepimiz İzmirlilere bizlere verdikleri emanet gereği azami
dürüstlük borçluyuz.
Antikor testi yapılması konusu bildiğiniz üzere meclis
gündemimizde çok konuşuldu, tartışıldı. Sn. Hızal mecliste uzun uzadıya
konuşulduktan sonra aslında çok basit bir internet araması ile üyeleri
bulunabilecek bilim kurulunu kastedip ‘Bizler tanımıyoruz’ diyerek açtığı
meseleyi tekrar İzmir kamuoyuna taşıdığı için bu konuda da gerekli açıklamayı
yapayım. En başta şunu katiyetle belirtmeliyim: hastanemiz aşının kontrolünü
yapma yetkisine de kapasitesine de sahip değildir. Zaten böyle bir iddiası da
hiç olmamıştır. Önerinin meclis gündemine taşınmasının temel sebebi bahsi geçen
tahlillerin sağlık emekçileri için ücretsiz yapılması ya da yapılmamasının
tartışılması ve mecliste karara bağlanmasıdır. Yine, bu öneri gündeme
getirilirken düşünülen şey Sağlıkçı Ali Bey’de, Fatma Hanım’da aşı sonrasında
yeterli derecede antikor var mı yok mu sorusuna cevap aranmasıdır. Amacımız,
aşılama sonrası vücudu yeterli miktarda antikor üretmemiş sağlıkçıları tespit
etmek idi. Evet belki 30.000 tahlil yapılacaktı ama yetersiz antikoru olan 30
sağlıkçı tespit edilecekti. Belki de alınacak önlemlerle tespit edilen
sağlıkçıların hayatları kurtulacaktı. Bir diğer yandan, Avrupa Birliği, birlik
sınırları içinde seyahatlerde kullanılması planlanan "aşı
sertifikası" için bir yasal düzenleme hazırladı bile. Buna göre aşı
sertifikası, kişilerin Kovid-19 aşısı olup olmadığını, olduysa nerede ve hangi
aşıyı olduğunu gösteren bilgiyi, hastalığı geçirenlerin iyileştiğine ve antikor
seviyesine dair belgeyi ve Kovid-19 PCR veya hızlı antijen test sonucunu içerecek.
Dünya ile aynı dili konuşmak derken bizler tam da bunu kastediyoruz. Söz konusu
şartlar altında, bugün getirilen itirazlardan ne kadar pişman olunabileceğini
yine milletimizin takdirine bırakıyorum.
Hastane duvarına pandemi ile mücadele ederken görevi başında
pandemiden dolayı vefat eden sağlık emekçilerinin isimlerini yazmak suretiyle
anmak için yapılan mural çalışmasını fuzuli masraf olarak değerlendiren Sn.
Hızal’a bu konuda bir cevap vermeyi dahi zul görüyorum ancak insanlarımızın
anılarını yaşatmak, arkalarında dimdik durmak boynumuzun borcu. Eğer vefat eden
sağlık emekçilerinin isimlerini duvara yazmayı fuzuli masraf olarak
görüyorsanız evet fuzuli masraf ettik. Ölümler karşısında meblağı konuşmak bile
ayıptır, yazıktır, günahtır. Burada saygı gösterileceğine, usulüne uygun olarak
gerçekleştirilmiş bir ihale sonucunda harcanan parayı konuşuyorsanız zaten aynı
noktada değiliz, olamayız, olmayacağız. Sn. Hızal şunu unutmasın: Hayat ileriye
doğru yaşanır geriye doğru anlaşılır. Bu musibeti atlattıktan sonra geriye
dönüp baktığında kendi vicdanına dahi hesabını veremeyeceği ithamlarda bulunmak
hiç kimseye hiçbir şey kazandırmaz. Aksine toplum olma bilincimizi zedeler.
Bundan katiyetle kaçınmak gerekir.
Sn. Hızal’ın İzmirlilere ait olan Eşrefpaşa Hastanemiz ile
ilgili dayanaktan yoksun iddialarının yanında başkanımız Sn. Tunç Soyer’in
geçtiğimiz günlerde kamuoyuna tanıttığı İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin deprem
sonrası afet yönetimine ilişkin tasarlanan projesi ‘Acil İzmir’ üzerinden
depreme hazırlık yapmadığımız algısını yaratmaya yönelik bilgiden yoksun
ithamları da ‘El İnsaf!’ dedirtecek türden ne yazık ki. Kendisinin bu konuda da
doğru bilgiye erişebilmesi için ben bıkmadan usanmadan açıklama yaparım
yapmasına ama Sn. Hızal’ın bir iddiayı ortaya atmadan önce düşünmesi, sonra
araştırıp cevabını bulamadığı sorular üzerinden istişare mekanizmalarını
işletmemiz İzmir için daha hayırlı olacaktır.
Başkanımız Sn. Tunç Soyer’in defalarca açıkladığı gibi bizim
hedefimiz İzmir’i her türlü doğal afete veya kriz durumuna karşı dirençli bir
şehir kılmaktır. Bu doğrultuda özellikle deprem bahsinde, başkanımız göreve
gelir gelmez altında 3 müdürlüğü olan ‘Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel
İyileştirme Dairesi Başkanlığı’nın kurulması talimatını verdi ve bu daire
kuruldu. Eş zamanlı olarak deprem riskini azaltmak için çok önemli
çalışmalarımız devam ediyor. Yapı ve zemin laboratuvarlarımız kuruluyor. Hatta
yapı laboratuvarımız kuruldu, zemin laboratuvarımız için ise onay bekliyoruz.
Kentimizdeki güvenli yapı envanterini çıkarmak için inşaat mühendisleri odası
ile bir protokol imzaladık. Zeminden kaynaklı sorunlar doğrultusunda yapı-zemin
ilişkisinin kurulması için ODTÜ gibi Türkiye’nin en önde gelen kurumları ile
protokol çalışmalarına başladık. Tsunami modellemeleri çalışmalarımız devam
ediyor. İzmir’de deprem üreten 13 adet fayın deprem üretme periyodlarını
belirleyerek depremle ilgili önlem alabilmek için 2 yıl boyunca paleosismoloji
çalışmaları yapılacak. Deprem konusunda İzmir Büyükşehir Belediyesi Türkiye’nin
en kapsamlı çalışmalarını tek bir kişinin dahi burnu kanamasın diyerek aynı
anda, kararlılıkla sürdürmektedir. Kentsel dönüşüm konusunda ise, işte daha
martın başındaki olağanüstü meclisimizden, hep birlikte, binbir emekle ve
tamamen ortak akılla Türkiye’ye örnek teşkil edecek şekilde 30 Ekim depremi
sonrasında ağır ve orta hasarlı olarak tespit edilen yapılar ile 1998 yılındaki
yönetmelik öncesi ruhsat alan veya 6306 sayılı yasayla riskli kabul edilen
yapıların dönüşümüne ilişkin düzenlemeyi geçirdik. Sürece canla başla katkı
koyan herkese çok teşekkür ederim. Örnekköy’deki dönüşüm çalışmalarının
2.etabını başlattık. Orası da son derece hızlı devam ediyor. Başkanımız Sn.
Tunç Soyer, İzmir'imizin deprem yaralarını sarabilmek ve olası hasarları
engelleyebilmek adına İzmir’in kentsel dönüşümü hedefiyle Dünya Bankası'ndan
çok uzun vadeli ve oldukça düşük faizli üstelik orta hasarlı binalar için
kullanılabilecek 250 milyon dolarlık kredi bulduğumuzu kamuoyuna duyurmuş, Sn.
Cumhurbaşkanımıza da bilgilendirmiş ve kendilerine durumu izah etmişti. Sn.
Cumhurbaşkanımızdan kredi kullanımı için onayını beklediğimizi de buradan bir
kez daha belirtelim. Yetkili kurum olmasak da Deprem Master Planı revize çalışmalarımız
da üstlendiğimiz sorumluluk ile devam ediyor. Tüm bunların üstüne deprem ile
ilgili bir çalışma yapılmıyor demek Başkanımız Sn. Tunç Soyer’e ve İzmir
Büyükşehir Belediyesi’nin bütün çalışanlarına yapılabilecek en büyük
haksızlıktır.
Son olarak, bizler İzmir’in ihtiyaç duyduğu yatırımların neler olduğunu, sorunlarının çözülebilmesi için izlenecek yolların ortak akılla nasıl bulunabileceğini ve işletilebileceğini gayet iyi biliyoruz. İzmirlilerin bizlere duyduğu güven de bunun en doğru göstergesidir. Kentimizin altyapı ve üstyapı yatırımlarını son derece özenli, ihtiyaç odaklı ve usulüne uygun planlarken, kentimizin marka değerini arttıracak, İzmir’i bir dünya kenti yapacak, turizmini geliştirecek adımları da tasarlıyor ve hayata geçiriyoruz. İzmir’in karşı karşıya olduğu sorunlara, tehlikelere, afet ve risklere hazırlıklı olması, bunlara yanıt verme ve bunlara uyum sağlama kapasitesinin artırılarak dirençli bir kent haline getirilmesi de en önemli önceliklerimizdendir. Tüm hizmetlerimizi dünya görüşümüz ve İzmirliler tarafından onaylanan İzmir vizyonumuz doğrultusunda bütüncül ve entegre biçimde hayata geçiriyoruz. Sn. Hızal’dan da hasmane bir yaklaşım benimsemektense aynı şekilde bütüncül bir perspektiften İzmir için katkı koymasını bekliyoruz. Başkanımız Sn. Tunç Soyer’in yönetme pratiği asla Sn. Hızal’ın iddia ettiği gibi show yapmak değil, hizmetlerini İzmirlilerin gönül sahnesine sunmaktır. Sn. Hızal’a bu uğraşta figuran olmaya çalışmak değil, İzmir için aktörlerden biri olmak yakışır. Çünkü biz birlikte çalışmaya ve üretmeye inanıyoruz. Bizler birlikte İzmir’iz.”