ÖNCÜŞEHİR - Cumhuriyet
Halk Partisi’nde neredeyse 60 yıllık emeği bulunan Hatice Tatlı, siyasetteki
tüm birikimlerini ve meslek hayatının deneyimlerini anlattığı “50 Yılın
Sancısı” adlı kitabı ile bir ilke de imza attı. Türk siyaset tarihinde siyasi
anılarını yazan ilk kadın olarak kayıtlara geçti. Hayatını sol mücadeleye
adayan Tatlı, kitabın gelirini de Atatürkçü gençlere burs olarak bağışladı.
İçinde yakın tarihimizin çok önemli olaylarına da tanıklık edeceğiniz ’50 Yılın
Sancısı’ için siyasetin Hatice Ablası ile keyifli bir söyleşi yaptık.
Öncelikle kendinizden
bahseder misiniz? Hatice Tatlı nasıl bir yaşam sürdü?
Ben 68 kuşağıyım. Siyasete benim dönemimin Dev-Genç’i ile başladım. O zaman Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi toplumda bilinen ve benimsenen devrimci liderler vardı. Bende sempati duymuştum. Bu nedenle de onların eylemlerine destek verdim. Ama evlenince dağ gerillası olunmuyor. Çok genç yaşta evlendim ve o zaman CHP’ye katıldım. 6. filonun Türkiye’ye gelişi ve gençlerin direnişi beni çok etkileyen olaylardan biri olmuştur. Ama devrimci gençlerin hak etmedikleri ölüm biçimleri beni çok derinden yaralamıştır. Onun için, ‘Vurulduk ey halkım unutma bizi’ cümleleri bende sadece Uğur Mumcu’yu değil, bütün o devrimcileri çağrıştırıyor. Daha memurken ben hamile bir şekilde Konya’dan Ankara’ya gittiğimi hatırlıyorum, kurultay için. Kurultayda Ecevit’in parti meclisini kazandığını gördüm. Daha sonra da İnönü istifa etti zaten. Daha sonra CHP ile beraber oldum. Bu süre içerisinde, sizin söylemleriniz sizin solcu olduğunuzu ortaya koyar, onun içinde sizden hoşlanmayanlar sizi oradan oraya sürebilirler. Mesela benim oğlum 5 yıllık ilkokulu 4 ayrı ilde bitirdi. Ben 20 günlük bebeğimle Ankara’dan Sivas’a sürüldüm. Kara trenle eksi 38 derecede gittim. Orada yine 12 Eylül süreçleri geçti ve başka yere sürüldüm. Siz gitmeden ününüz gidiyor ya benim zaten gitmişti. Sıkı yönetim komutanlığı tarafından alınıp Erzincan’a götürüldüm. Burada ir işkence dönemden geçilip tekrar getirenlerdenim. Ama hiçbir şey beni pes ettiremedi. Benin doğrularım var, Atatürk’ün aydınlık yolunda bir Cumhuriyet öğretmeninin yapması gerekenleri yaptım. Zaman Gazetesi 8 sütuna beni manşet yaptı, ‘solcu Öğretmen’ diye. 41 yaşında emekli oldum. 9 Eylül 1992 yılında CHP’yi yeniden açanlardan oldum. Eskişehir’de il başkan yardımcısı olarak görev başladım. Deniz Baykal, 1994 yerel seçimlerinde bana Odun Pazarı Belediye Başkanlığını teklif etmişti. Ben çok mutlu olmuştum. Ben kabule ettim ama eşim istemedi. Eşim bana, ‘Ya siyasetin ya ailen. Ben çocukları alıp İzmir’e gidiyorum’ dedi. Benim ailem çok değerlidir. Tabi bende İzmir’e geldim ve Bornova’ya yerleştik. Bornova’da yöneticiler beni buldu. SHP-CHP 1995’te birleşmiş ama bütünleşememişti. Bana birleştirmemi istediler. Kadın Kolları Başkanı oldum. Başkan iken parti meclisi üyeliğine seçildim. Türkiye’de kadın kolu başkanı olup Parti Meclisine seçilen nadir kişilerden biri benim. 2009’daBayraklı ilçesi kurulunca benim önerim olmamasına rağmen Genel Merkez’de adım çok fazla telaffuz edilince Hasan Başkan adımı yazmış. Bayraklı’da meclis üyeliği ve grup başkan vekilliği yaptım. İkinci dönemde Büyükşehir Meclis Üyeliği ve Meclis Başkan Vekilliği yaptım. Siyasi yaşam çok uzun bir süreçti devam ediyor. Yalamak var olmaktır, var olanı da sevmektir derler ben siyaseti, doğayı, insanları sevdim. İnsanları sevdiğim için de hala uğraşmaya devam ediyorum.
Böyle bir kitap yazma
fikri nasıl ortaya çıktı?
Benjamin Franklin diyor ki, “öldüğünüzde hemen unutulmak
istemiyorsanız ya yazılı bir eser bırakın veya yazılmaya değer bir işler
yapın.” Ben yazılmaya değer işler yaptım mı tartışılır ama yazmak istedim.
Çünkü mesleki ve siyasi anılarımı yazmak çok uzun yıllardır hayalimdi. O kadar
uzun yılların birikmişliği var ki… Ben kitabın adını ‘50 yılın sancısı’ koydum
ama belki 60 yılın sancısı var. 1951 doğumluyum ben. 59 yılından bu yana daha
dikkatli gözlemleri var. Türkiye’nin nerede nereye geldiğini, hem sosyokültürel
açıdan hem de siyasi açıdan nereye geldiğini ve gelirken bende bıraktığı izler,
acılar, sevinçler var. Bu süreçte yaşamış olduğum işkenceler ve sürgünler de
var. Bunların hepsini yazıp bırakmak istedim.
Bu kitabı yazamaya beni teşvik eden Mevlüt Kömür ve Mevlüt Dağdeviren’e,
birçok gazeteci dostuma teşekkür ediyorum. Benden gençlere belki rehberlik
eder, Türkiye’de neler olmuş, buradan ne ders çıkarmalıyız diye düşünülür diye
düşünerek böyle bir kitap yazmaya karar verdim.
Kitabı okurken bazı
bölümlerde kendinizi bulabilirsiniz demiştiniz…
Türkiye’de birçok insanla çağdaşım ve gençler son
dönemlerini bilmekte. Ama öyle olaylar yaşadım ve gördüm ki onlar da tanık
oldular. Onlar da belki benim çektiğim sıkıntıları çektiler. Benim duyduğum
acıları duydular, yaşadığı sevinçleri yaşadılar, kendilerini bulacaklar orada.
Ve ‘evet, öyle bir olay yaşamıştık biz’ diyecekler. En yakın 15 Temmuz’u yaşadı
gençler. Ben sizin gözünüzle baktım mı, bilmiyorum. Ama benim gözümle bakan
gençlerde olduğunu biliyorum. Onun için kendilerini bulacaklar birçok
yaşanmışlarda.
Kitabın geliriyle ne
yapacaksınız?
Türkan Saylan’ı kardelenler vardı. Bu benim için hep bir yol
gösterici oldu. Ben Türkan Saylan’ı yanıma fırsatı bulan şanslı kişilerdenim.
Onun gösterdiği çabayı biliyorum. Ben Atatürk’ün aydınlık ışığında yolunu
çizmiş ve bulmuş bir Cumhuriyet öğretmeni ve tıbbi teknoloğum. Kitabı
okuduğunuzda göreceksiniz, çok güç koşullarda okudum. Mesela ben ortaokula
gitmek istediğimde babam bana, “hayır, iki erkek çocuğum var. Anca onu
okutabilirim dedi.” Salihli’de dört dönüm bağımız vardı. Babam çiftçi adamdı,
annem ise ev kadını. Biz dört kardeştik, hangi birimizi okutacaktı. O zaman
ortaokul ve lise öğrencileri kondüktör gibi şapka takardı. Kitaplarda hiç
değişmezdi. Ben, “şapka giymek istiyorum, abimin kitaplarını kullanacağım,
abimin defterlerini silip tekrar kullanacağım” dedim. Ben o kadar çok
ağlamıştım ki okuma isteğiyle babam beni ortaokula göndermek zorunda kalmıştı.
Özellikle kız çocukları okusun istiyorum. Çünkü Türkiye’nin geleceğini
şekillendireceklerin başında gençler ve kadınlar geliyor onun içinde kız
çocukları okusun ağırlıklı istiyorum ama Atatürkçü düşünce de yetişsinler
istiyorum. Onlara burs vermeyi temel amaç edindim. Basımında tüm masraf benim
katkım olacak ama net bir kuruş bile gelse kitaptan onu mutlaka Atatürkçü çocuklara
burs olarak vereceğim.
Kapak yazısında
kimler yer aldı?
Kitabı yazdığımda bazı şeylerin teyit edilmesi gerekiyordu.
Hukuksal olarak incelenmesi gerekiyordu. Çünkü günümüz siyaseti işle yazdım.
Şimdi benim mesleki yaşamın 1970 ile 1992 arasında geçti. 1992’den sonrası ise
aktif parti içindeki siyasetimi içeriyor. Ama kitabın içerisinde Türkiye ve
İzmir siyaseti ağırlıklı bir biçimde. Bunu yaşayanlar da var. Mesele eski genel
başlan yardımcılarımızdan Murat Karayalçın, kendisini çok severim. Aradığımda
kapak yazısı yazdı. Bir de Yaşar Seyman, parti meclis üyesi, sendikacı bir
kadın ve yazardır kendisi. Seyman da kapak arkası yazdı. Kronolojik olarak da
CHP tarihini yazan Prof. Dr. Hakkı Uyar bir kapak yazısı yazdı. Kendileri de bu
kitabı okudular. Editörler, son okuyucular okudu. Defalarca kişiler tarafından
okundu, hata yapmak istemedim. Çünkü ben iki tane ders kitabı yazdım, bu benim
anılarım olan ilk kitap. Kadınlar şimdiye kadar hiç siyasi anı yazmamış.
Türkiye’de ben bu konuda ilkim. Siyasi anılarını yazan ilk kadın ben oldum.