ÖNCÜŞEHİR - Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi organizasyonuyla, bugün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile bir araya gelindi.
Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi, İzmir Kültürpark’ta İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde “İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kent Ekonomisine Katkıları” başlıklı bir toplantı düzenledi.
Toplantıya ev sahibi Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi Başkanı Murat Demircan’ın yanı sıra; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile çok sayıda basın mensubu katıldı.
Başkan Soyer, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kent ekonomisine katkılarını anlatıp, basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
SOYER: SİZLERE GELECEĞİN TÜRKİYE’SİNDE BİR DAMLA OLARAK İZMİR’İ ANLATACAĞIM
Sözlerine Aşık Daimî’nin sözleriyle başlayan Başkan Soyer, “Daimi der ki, “Damlanın içinde evreni buldum.” Bugün sizlere geleceğin Türkiye’sinde bir damla olarak İzmir’i anlatacağım. Geleceğin Türkiye’si diyorum, çünkü biz İzmir’de bir adım atarken kendimize iki kere soruyoruz. Birinci sorumuz, İzmirliler’e nasıl daha iyi hizmet verebiliriz? İkinci sorumuz, geleceğin Türkiye’sine nasıl daha iyi örnek olabiliriz? Bunun için ne yaptığımız sorusu kadar, nasıl yaptığımız sorusu da büyük önem taşıyor. Çünkü biz sadece başarılı olmakla yetinemeyiz. Asla yetinmemeliyiz. Aynı zamanda, adaleti ve refahı herkes için büyüten sosyal demokrasinin değerlerine dört elle sarılmak zorundayız. Geleceğin Türkiye’si için ektiğimiz tohumları İzmir cephesinden tüm Türkiye sathına ancak böyle yayabiliriz. Bu nedenle sizlere sunacağım icraatlarımızın hiçbirini masa başında belirlemedik. Doğrudan uygulama sathında, gerçek hayatın içinde yoğurarak tasarladık. Her bir projemiz defalarca vatandaşlarımızın ve ortak aklın sınavından geçti. Liyakatli ve yenilikçi uzmanların eliyle son halini aldı” dedi.
“ZENGİNLİK BELİRLİ BİR ZÜMREYE, BEŞLİ ÇETELERE AKIYOR”
Seçim kampanyasındaki, “Çok renk, çok ses, çok nefes” ve “Aşkla İzmir” sloganlarını tekrarlayan Soyer, “Aslında bu cümlelerin anlamı İzmir’i demokrasiyle kalkındırmak ve bunu tutkuyla yapmaktı. Biliyor ve yaşıyoruz ki, demokrasi olmadan da zenginliği artırmak mümkün. Ne var ki böyle olduğunda o zenginlik belirli bir zümreye, beşli çetelere akıyor. Milyonlarca insan, zengin olanı daha da zenginleştirmek için çalışıyor. Yaşadığımız bu hazin durum demokrasinin yalnızca sandığa indirgenmesi nedeniyle oluştu. Oysa demokrasi yaşamın her anına, tüm karar alma süreçlerine sirayet etmek zorunda. Bunun için öncelikle sosyal demokrasinin açısını genişletmek zorundayız” ifadelerini kullandı.
“EKOSİSTEMİ KORUMADAN, EKONOMİDE DE KALICI BİR GELİŞME SAĞLAMAK MÜMKÜN OLMUYOR”
Sosyal demokrasinin günümüzün sorunlarına çözüm üretebilmesi için ekonomik ve ekolojik demokrasi ile bütünleşmesi gerektiğini söyleyen Başkan Soyer, “Biz İzmir’de halkın gücünü örgütleyerek ekonomik demokrasiyi hayata geçiriyoruz. Halkın, üretimin öznesi olmasını sağlayarak refahı tabana yayıyoruz. Dahası, demokrasiyi tanımlarken doğayı da dışarıda bırakmadan ekolojik demokrasiyi güçlendiriyoruz. Ekoloji ve ekonomi arasında ses benzerliğinden çok daha güçlü bir bağ var. Ekosistemi korumadan, ekonomide de kalıcı bir gelişme sağlamak mümkün olmuyor. Bu nedenle icraatlarımızı anlatmaya ekolojik demokrasi ve ekonomik demokrasinin iç içe geçtiği İzmir Tarımı çalışmalarından başlamak istiyorum. Burada gördüğünüz, Türkiye’nin ilk çoban haritası. Bu çalışmayı, geçtiğimiz yıl bu günlerde Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun açılışını yaptığı İzmir Tarımı Geliştirme Merkezi’nde yaptık. İzmir’in sağlıklı ve piyasa değeri yüksek küçükbaş süt üretimi konusunda öz değerini ortaya koyduk. Belirlediğimiz 4658 çobanın ürettiği sütleri, piyasa değerinin yaklaşık iki katı bedelle satın almaya başladık” dedi.
“DOĞADAN ÜSTÜN VEYA ONUN HAKİMİ DEĞİLİZ, ONUN BİR PARÇASIYIZ”
Tarım uygulamalarından da söz eden Soyer, ““Başka Bir Tarım Mümkün” adını verdiğimiz bu yerel tarım politikası üreticinin desteklenmesinden çok daha fazlasını hedefliyor. İlk olarak, öz kaynaklarımıza dayalı yerli ve milli bir tarım politikası inşa ediyoruz. Bunu, doğru ürün planlaması ile başarıyoruz. İkincisi, kırsal kalkınma ile köylümüzün doğduğu yerde doymasını sağlıyoruz. Üçüncüsü, kuraklıkla mücadelemizi büyütüyor, su kaynaklarımızı ve doğamızı koruyoruz. Dördüncüsü, katma değerli ürünleri ortaya çıkararak kentimizdeki gıda sanayini ve istihdamı büyütüyoruz. Beşinci ve belki günümüzde de en hayati olanı… Gıda güvenliğini sağlıyoruz. Hayat pahalılığının zirve yaptığı bir dönemde şehirlerimizdeki milyonlara sağlıklı ve ekonomik gıda tedarik ediyoruz. Tarım konusunda iki yeni tarımsal eğitim kurumu daha kuruyoruz. Tarımda genç istihdamının giderek azaldığı bu dönemde, bu iki yeni eğitim kurumu, çiftçilerin bilgi ve tecrübelerini geliştirecek. Bunların ilki Bademler köyündeki İzmir Tarım Okulu, diğeri ise İzmir Tarım Teknolojileri Üniversitesi. Yüzde 100 burslu eğitim verecek okulumuzun 2023- 2024 Eğitim-Öğretim yılında açılması planlanıyor. Büyük gurur ve mutlulukla söyleyebilirim ki, Bademler Tarım Lisesi, yeni nesil köy enstitülerinin Türkiye’deki ilk kapsamlı örneği olacak. Ekolojik demokrasi doğamızla uyum, doğamızla uyum demek vicdan demektir. Doğanın hakkı vicdan sahibi yürekler tarafından korunur. Gezi Direnişinde bunu gördük. Kazdağları’nda bunu gördük. Zeytin ağaçlarını yok etmeye çalıştıklarında bunu gördük. Hep birlikte doğanın sesi olduk. Olmaya da devam edeceğiz. Çünkü doğadan üstün veya onun hakimi değiliz, onun bir parçasıyız” şeklinde konuştu.
“KÖRFEZİN NE YAZIK Kİ HALEN KİRLİ OLMASININ ÜÇ ANA NEDENİNİ BELİRLEDİK”
Körfez’e yapılan çalışmaları anlatan Başkan Soyer, “İzmir’de doğayla uyum deyince önümüzdeki en büyük meselelerden birinin Körfez temizliği olduğunu biliyorduk. Göreve gelir gelmez öncelikle Körfezi temizlemek için uygulanan stratejiyi ve faaliyetleri masaya yatırdık. Körfezin ne yazık ki halen kirli olmasının üç ana nedenini belirledik: Birincisi, İzmir’in yağmur suyu ayrıştırma altyapısının çok eksik olması. Kanalizasyon ve yağmursuyu hatlarının birleşik sisteme sahip olması. İkincisi, tüm İzmir’in arıtmasını yapması beklenen oldukça eskimiş Büyük Kanal Projesi’ndeki tasarım hataları. Son olarak, Çiğli Arıtma Tesisi’nden çıkan suyun Körfez’in en dar noktalarından birine deşarj ediliyor olması ve iç körfezdeki sığlaşma. Takdir edersiniz ki, katlanarak büyüyen ve yıllarca ihmal edilmiş bir meseleyi birkaç yılda çözecek sihirli bir değnek hiç kimsenin elinde yok. Tüm imkanları zorlamamıza karşın maalesef yaptığımız müdahaleler için zamana ihtiyacımız var. Bu bardağın boş tarafı. Dolu tarafı ise… Bugün elimizde Körfez’in nasıl temizleneceğine dair çok net, bilimsel bir yol haritası var. Bu planı sabırla ve tam bir kararlılıkla uyguluyoruz. Körfezle ilgili sorunlara paralel olarak bu stratejimizin de üç ayağı var: Birincisi, İzmir’de birlikte akan kanalizasyon ve yağmur suyu hatlarını ayırmak. Adına “birleşik sistem” denilen ve aslında bir sistemsizlik anlamına gelen bu yaklaşım şehrimizde koku, taşkınlar ve körfez kirliliği başlıklarıyla tezahür eden tüm konuların ortak nedeni. İkinci ayak, Çiğli Arıtma Tesisi’nin ve çamur döküm sahasının rehabilitasyonu. Üçüncü ve son ayak, Çiğli Arıtma Tesisi’nden çıkan binlerce metreküp tatlı suyun çıkış noktasını iç Körfez’den orta Körfez’e taşımak ve iç körfezin sığlaşmasını engellemek. Şimdi bu üç başlıkta yaptıklarımız hakkında biraz daha detaylı bilgi vermek istiyorum” dedi.
“AKSİNİ YAPMAK, ZATEN ŞEHRİMİZE VE GÖREVİME İHANET OLURDU”
İzmir’in yağmur suyu altyapınsın çok zayıf olduğunu vurgulayan Soyer, “Ne yazık ki, çok büyük bir metropol olmasına rağmen İzmir’in yağmur suyu kanalları elli yıldır ihmal edilmiş. Yağmuru toplayan altyapı sistemi, yani bir nevi şehrin yer altı dereleri inşa edilmemiş olduğu için yağışların bir kısmı yüzey akışına geçiyor ve yollarda su baskını riski oluşturuyor. Dahası, yağmurun önemli bir kısmı da kanalizasyon ağına karışarak sistemi kilitliyor. Zaruri olarak, kanalizasyon suları yağmurla birlikte denize akıyor. Hem Körfez kirleniyor hem de şehirde koku sorunu oluşuyor. Körfezdeki koku ve kirliliğin ana kaynağı iddia edildiği gibi düşük sirkülasyon değil, yüksek kontaminasyon. Maalesef uzun yıllardır İzmir’de durum bu. Bu nedenle daha önce çözüm olarak önerilen sirkülasyon kanalı kapısı bacası açık bir evde toz almaya benziyor. Dolayısıyla böyle bir kanal açılsa bile körfezdeki kirlenme ve sığlaşma sorununu çözemiyor. Bu nedenle birinci önceliğimiz dere ağızlarındaki elli santime kadar varan sığlaşmayı ortadan kaldırmak. Dahası, tüm zorluğuna rağmen caddeleri kazarak İzmir’e çağdaş bir yağmur suyu altyapısı kazandırmak. Yani kapıdan bacadan giren kirliliği durdurarak Körfez’e lağım akmasını engellemek. Elbette bu iki ucu keskin bıçak. Yolları kazmaktan çekinerek yağmur suyunu lağımdan ayrıştırmazsanız Körfez kokuyor. Caddeleri kazıp kanal açarsanız trafik sıkışıyor, herkesin keyfi kaçıyor. Ama yumurta kırılmadan da omlet yapılamıyor. Tüm algı operasyonlarına rağmen, bugüne kadar hiç kimsenin üstlenmediği bu görevi İzmir’de ekibimle birlikte göğüslüyoruz. Aksini yapmak, zaten şehrimize ve görevime ihanet olurdu” diye konuştu.
“GEDİZ YATAKLARINDAN BİRİ KÖRFEZ’İN CİDDİ KİRLENME KAYNAKLARINDAN BİRİ”
Göreve geldiği ay itibarıyla İzmir’in yağmur suyu kanallarının inşa edilmesi talimat verdiğini söyleyen Soyer, “Şu ana kadar 196 kilometre yaptık, iki yıl içinde 200 kilometre daha yapacağız. Böylelikle yağmur suları hiç kirlenmeden Körfez’e, kanalizasyon suları ise kendi kapalı sistemi içinde doğrudan arıtma tesislerimize ulaşacak. Yağmur suyu hatlarımızın yapımı ve dere temizliği çalışmalarımızla Körfez’in tüm kirlilik kaynakları sıfırlanacak. Son olarak, Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nin sınırından geçen Eski Gediz Yataklarından birinin de Körfez’in ciddi kirlenme kaynaklarından biri olduğu tespit ettik. Eski Gediz yatağı, yüksek miktarda sanayi atığını doğrudan iç körfeze taşıyor. Bu konuda AOSB yönetimi ile görüşmeleri İZSU ekibimiz başlattı. Tüm bunlara rağmen, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayınlanan son verilere göre İzmir arıtma tesisleri açısından Türkiye lideri. Günlük 951 bin 971 metreküp kapasiteye sahip 69 arıtma tesisine sahip şehrimizde, bu hizmetten yararlanan kişi oranını yüzde 98,6’ya ulaştırdık ve bununla gurur duyuyoruz” açıklamalarında bulundu.
“KOKUNUN ANA SORUNLARINDAN BİRİ ARITMADAN ÇIKAN ÇAMURUN YİRMİ YILDIR ÇİĞLİ ARITMA’NIN ÇEVRESİNDE DEPOLANMASI”
“Körfez temizliği stratejimizin ikinci ayağı ise Çiğli Arıtma Tesisi’nin revizyonu” diyen Soyer, “Çiğli Arıtma Tesisi’ni yenilemek ve verimini artırmak için çok kapsamlı bir çalışma içindeyiz. Öte yandan, Güneybatı Arıtma Tesisi başta olmak üzere Körfez çeperindeki arıtmaların kapasitesini ve sayısını artırıyoruz. İzmir’in arıtma sistemlerinde desantralizasyona giderek hem elektrik maliyetini düşürüyoruz hem de Çiğli Arıtma Tesisi üzerindeki yükü azaltarak bu yatırımın ömrünü uzatıyoruz. Çiğli Arıtma Tesisinde attığımız ve etkisini orta vadede çok açık göreceğimiz adımlar şöyle: İzmir’deki kokunun ana sorunlarından biri arıtmadan çıkan çamurun yirmi yıldır Çiğli Arıtma’nın çevresinde depolanmasıydı. Arkadaşlarımız projenin orijinal tasarımında bu çamurun uzakta bir çamur tesisine taşınması olduğunu tespit etti. İzmir tarihinde ilk defa arıtma çamurunu Körfez kenarında değil Manisa’da lisanslı bir tesiste depolamaya başladık. Eskiden birikmiş çamurun bertarafı içinse İYTE ile ortak bir proje yürütüyoruz. Bu yılın sonunda o çalışma da başlayacak. İzmir’in koku kaynaklarından biri tümüyle ortadan kalkacak. Tesisi biz devraldığımızda dördüncü fazın temeli atılmış fakat inşaatı durmuştu. Dahası, ilk üç faz düşük verimle çalışıyordu. Piyasadaki tüm olumsuz koşullara rağmen bu fazların yenilenme ihalesi tamamlandı ve tesisimizde bakım çalışmaları hızla başladı. Dördüncü Faz’ın ihalesine bu ay sonunda yeniden çıkacağız. Fakat şunu belirtmeliyim ki, ilk üç fazda yapacağımız yenileme çalışması tamamlandığında bu fazlar İzmir’in suyunu arıtmak için fazlasıyla yeterli olacak. Son olarak Çiğli Arıtma’dan çıkan suyun deşarj noktasını değiştiriyoruz. Çok sayıda bilim insanının katkılarıyla tasarlanan kapsamlı bir geri kazanım projesiyle iç körfeze ulaşan deşarj noktasını orta körfeze taşıyacağız. Tüm bu çalışmalarımızı Çevre Mühendisleri Odası başta olmak üzere ilgili uzman kuruluşlar ve akademisyenler ile bir koku master planı oluşturmak üzere bir araya getiriyoruz” dedi.
“İZMİR’İN YAPI STOĞU ÇOK YAŞLI”
Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen kentsel dönüşüm modelini anlatan Soyer, “İzmir’in yapı stoğu çok yaşlı. İzmir’le birlikte tüm Türkiye’nin sarsıldığı 30 Ekim depremi, bütün zorluklarına rağmen kentsel dönüşümde başarılı olmamız gerektiğini açıkça ortaya koydu. Bu durumda, öncelikle Büyükşehir Meclisimizden kentsel dönüşüm projelerini gerçekleştirmek için belediye şirketimiz İzbeton’a yetki aldık. Sonrasında tüm İzmirlilere bir çağrıda bulunduk. Gelin, bir adım öne çıkın, elinizi taşın altına koyun dedik. Çağrımız cevap buldu. İzmir’in iş insanları bu sıkıntılı süreçte inisiyatif aldı ve İzmir’in kentsel dönüşüm yapı kooperatifleri teker teker kurulmaya başlandı. Üç temel ilkeyle, yani yerinde dönüşüm, yüzde yüz uzlaşı ve Büyükşehir Belediyesi garantörlüğü ile İzmir’in dört bir yanında inşaatlarımız başladı. Gaziemir, Ege Mahallesi, Uzundere, Ballıkuyu, Çiğli Güzeltepe ve Örnekköy olmak üzere altı bölgede dönüşüm aynı anda devam ediyor. 3958 bağımsız birimin yapımı sürüyor, 2500 bağımsız birim ise yapım ihalesine hazır hale geldi. Hedefimiz 20.000 konut yapmak. 30 Ekim depreminde Bir Kira Bir Yuva Kampanyamız sonucunda, bir aydan kısa bir sürede çadırda tek bir İzmirli kalmamıştı. Şimdi o kampanya büyüdü, gelişti” ifadelerini kullandı.
“KOOPERATİFLER MÜŞTERİ SAYISINI İKİYE ÜÇE KATLADI”
Türkiye’de ilk kez uygulanan bir modeli hayata geçirdiklerini ifade eden Soyer, “Depremde yıkılan binalardan birini yeniden inşa etmek için Dilber Apartmanı sakinlerinin kurduğu kooperatifle ortaklık protokolümüzü birkaç hafta önce imzaladık. Üretenin kendi kendini yönetebildiği kooperatifçilik modelini tarım ve kentsel dönüşümle birlikte toplu ulaşıma da taşıdık. İZTAŞIT dediğimiz, Bireysel Taşımacılığın Toplu Ulaşım Sistemine Entegrasyonu Projesi’ni geliştirdik. Bu kapsamda Belediyemizin toplu ulaşım genel müdürlüğü ESHOT bu hatları taşıma kooperatiflerine bıraktı. Bunun için dört koşul öne sürdük: Birincisi bizim istediğimiz standartta araçlarla taşıma yapmaları, ikincisi bizim fiyat tarifemizi uygulamaları, üçüncüsü belediyemizin belirlediği duraklarda durmaları ve son olarak bizim istediğimiz kalitede hizmet vermeleri. ESHOT bu hatlardaki araçları çektiği için olağanüstü tasarruf sağladı. Kooperatifler müşteri sayısını ikiye üçe katladı ve vatandaşlarımız yüksek kalitede taşıma hizmeti almaya devam etti. İZTAŞIT’ı Seferihisar ve Kiraz’da başlattık, Menemen ve Torbalı ile görüşmelerimiz devam ediyor. Foça ile ilgili olarak ise geçtiğimiz haftalarda meclis kararı alarak ilk adımı attık” şeklinde konuştu.
“1 MİLYAR 485 MİLYON LİRA TASARRUF SAĞLAMIŞ OLACAĞIZ”
“Şimdi size nasıl 1 milyar 485 milyon lira tasarruf ettiğimizin hikayesini anlatmak istiyorum” diyen Soyer Eshot’un çalışmalarından bahsetti. Soyer, “Enerji fiyatlarında Türkiye’de yaşanan artışlar ve vatandaşın faturasına yansıtılan fahiş zamlar hepimizin belini büktü. Önümüzde iki seçenek vardı: Ya bu artışlar sonrası İzmirlilere sağladığımız hizmetlerin bir bölümünden vazgeçecektik ya da Büyükşehir Belediyesi’ni enerji konusunda kendine yetebilen bir hale getirecektik. Biz ikinci yolu seçtik ve daha önce denenmemiş bir yöntem geliştirdik. İzEnerji şirketimiz bünyesinde İzmir Elektrik Tedarik Anonim Şirketi’ni yani İZETAŞ’ı kurduk. İZETAŞ’la ilk aşamada İzmir Büyükşehir Belediyesi ve iştiraklerinin enerji ihtiyaçlarını karşılamaya başladık. İZETAŞ’ın kurulduğu günden bu yana Büyükşehir Belediyesi bünyesinde enerji giderlerinde yüzde 22’ye varan tasarruf sağladık. Beş yılın sonunda, bugünkü fiyatlar üzerinden toplamda 1 milyar 485 milyon lira tasarruf sağlamış olacağız” dedi.
“İZMİR TARİHİNİN EN BÜYÜK PROJESİ”
Geleceğin İzmir’inin en önemli parçalarından birinin raylı sistemler olacağını söyleyen Soyer, “Bu nedenle İzmir’i demir ağlarla örüyoruz. Projelerimizi geliştirdik, merkezi hükümetten gerekli onayları aldık, finansman kaynaklarını temin ettik. İki yıl içinde Narlıdere metro tüneli kazısını tamamladık ve beş yeni güzergahta daha yeni metro yatırımları başlattık. Çiğli Tramvayı da yapım aşamasında. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında Narlıdere Metrosu ve Çiğli Tramvayı’nı hizmete almış olacağız. 28 kilometrelik Karabağlar Gaziemir Metrosu, 27.5 kilometrelik Otogar Kemalpaşa Metrosu ve 5 kilometre uzunluğundaki Örnekköy Yeni Girne Tramvay Hattı İzmir’e kazandıracağımız yeni güzergahlar. Ve son olarak Buca Metrosu’nun yapım hazırlıklarına başladık. Buca Metrosu, Türkiye tarihinde bir belediyenin kendi kaynakları ile yaptığı en büyük yatırım ve İzmir tarihinin en büyük projesi” diye konuştu.
“MERKEZİ HÜKÜMETTEN TEK KURUŞ DESTEK ALMADIK”
Buca Metrosu’nun her gün İzmir nüfusunun onda birini taşıyacağını belirten Soyer, “Günde on İzmirli’den biri, yani 400 bin İzmirli bu hattı kullanacak. Buca’nın en uzak mahallesi Çamlıkule ile İzmir Körfezi arasındaki ulaşım süresi 15 dakikaya inecek. Bu devasa yatırımı merkezi hükümetten tek kuruş destek almadan, tümüyle İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin imkânlarıyla yapıyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin güçlü finansal yapısı sayesinde, Buca Metrosu için 490 Milyon Euro'luk uluslararası yatırım kredisi temin ettik. 3,2 faizle aldığımız bu krediyi, dört sene anapara geri ödemesiz olarak 12 yılda ödeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
“METRO TAMAMLANDIĞINDA BELEDİYE YILDA 48 MİLYON EURO TASARRUF EDECEK”
Buca Metrosu dünyanın fizibilitesi en yüksek metro yatırımlarından biri olduğunu ifade eden Başkan Soyer, “Dünya genelinde bir metronun kendi finansmanını karşılama süresi ortalama 30 yılken biz bunu yarı süresinde gerçekleştireceğiz. Trenleriyle beraber 765 Milyon Euro’ya mâl olacak Buca Metrosundan elde edilmesi beklenen yıllık işletme geliri ise yaklaşık 45 milyon Euro. Metro inşaatı dört yıl ödemesiz dönemde tamamlanacak ve hat işletmeye açıldığında elde edilecek işletme geliri ile finansmanın geri ödemesi yapılacak. Dolayısıyla kimsenin cebinden para çıkmadan İzmir bu olağanüstü büyük yatırıma kavuşmuş olacak. Ayrıca Buca Metrosu’nun taşıyacağı 400 bin yolcuyu şu anda otobüs ve minibüslerle taşıyoruz. Metro tamamlandığında Belediyemiz yılda 48 milyon Euro tasarruf edecek” diye konuştu.
“BİZLER İÇİN ARTIK HATTI MÜDAFAA YOK, SATHI MÜDAFAA VAR”
Krizleri yönetirken şehirde dayanışmayı örgütlediklerini vurgulayan Soyer, Böylelikle krizlere rağmen büyüyen bir yerel ekonomi yarattık. Sonuç hepimiz için gurur verici. Türkiye’nin içinde geçtiği ekonomik krize rağmen, yenilikçi ve şeffaf finansal yönetimimiz sonucunda İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin uluslararası kredi notu 3A. Yani en yüksek düzeyde teyidlendi. Gördük ki, eğer el ele verirsek hiçbir şey bizi durdurmaya yetmez. Gücümüz, yaşadığımız tüm sorunları yenmeye muktedir. Anladık ki bizler için artık hattı müdafaa yok, sathı müdafaa var. Memleket sevgisi var. Kucaklaşmak var. Cesaretle yürümek var. Bu günler, çok daha fazla olan ortak değerlerimizi yüceltmenin günleri. Bugünün temel meselesi, hepimizin adaleti yüceltmesi. Temel meselemiz, birlikte yeni bir memleket inşa edilmesi. İzmir’de biz vatandaşlarımıza bir söz verdik; Hak yemeyeceğiz. Hak için helallik isteyeceğiz. Sen bizdensin, sen değilsin demeyeceğiz. Kardeşlik için el ele vereceğiz. Ayırmayacağız. Bölmeyeceğiz. Yakıp yıkmayacağız. Biz, buluşturan olacağız. Çoğaltan olacağız. Yeşerten olacağız. İzmir’den çok açık bir şekilde görünmektedir. Gelecek, adaleti büyütenlerindir. Nefreti değil, hoşgörüyü örgütleyenlerindir. Gelecek, refahı bölüşenlerindir. Barışı yüceltenlerindir” dedi.
DEMİRCAN: TEDARİK ZİNCİRLERİ BOZULDU
Ekonomi Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi Başkanı Murat Demircan ise, “Önce pandemi, sonrasında Rusya – Ukrayna savaşı dünyada ekonomik dengeleri kökünden sarstı. Tedarik zincirleri bozuldu. Hammadde, enerji, petrol, navlun fiyatları astronomik artış gösterdi. Bütün bunlar yaşanırken Türkiye ekonomi yönetimi anlayışıyla dünyadan ayrıştı. Ekonomi politikalarındaki farklı tutumumuz sonrasında Türkiye’de enflasyon rakamları baş döndürücü bir yükselişe geçti. Tüketici fiyatlarındaki artış TÜİK verilerine göre yüzde 78’e ulaştı. Üretici fiyatlarındaki artış yüzde 160 seviyelerini gördü. Üretici fiyatlarındaki artış, tüketici fiyatlarındaki artışın önümüzdeki aylarda devam edeceğinin ip uçlarını veriyor. Sabit gelirli milyonlar üzerinde yakıcı bir etkiye sahip olan yüksek enflasyon rakamlarında daha zirveyi görmediğimizi zaten Cumhurbaşkanımız ve Hazine ve Maliye Bakanımız birkaç gün önceki açıklamalarında net bir şekilde kamuoyu ile paylaştılar. Hazine ve Maliye Bakanımız enflasyonda düşüş için Aralık ayını işaret ederken, Cumhurbaşkanımız Şubat ve Mart aylarını telaffuz etti. Dünya’nın faiz artırdığı bir süreçten geçiyoruz. Amerika Merkez Bankası geçen ay 0,75 puanlık faiz artışına gitti. Bu artış oranı son 28 yılın rekoru” ifadelerini kullandı.
“İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ADETA BİR HOLDİNGİ ANDIRIYOR”
Türkiye’nin faizleri 5 puan indirdikten sonra uzun süredir sabit tutması hakkında konuşan Demircan, “Bu adımlar sonrasında döviz kurları Türk Lirası karşısında her gün yeni rekorlar kırıyor. Günlük hayatımızda pek çok girdi dövize endeksli. Hayatımıza önemli dokunuşları olan yerel yönetimlerde ekonomideki değişimlerden anında etkileniyor. Son bir yılda yüzde 250 civarı artan petrol fiyatlarının toplu taşıma maliyetlerini ne denli artırdığını ön görmek için kâhin olmaya gerek yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Web sitesindeki bilgiye göre; ulaşımdan enerjiye, teknolojiden fuarcılığa, tarım yatırımlarından turizm ve hizmetler sektörüne 12 şirketin sahibi. 12 şirketi ve 12,5 milyar TL’lik 2022 yılı bütçesiyle İzmir Büyükşehir Belediyesi adeta bir holdingi andırıyor” dedi.