ÖNCÜŞEHİR - İhale
sürecinin tamamlanan Buca Cezaevi’nin yıkım işlemine başlanmıştı. Ancak
cezaevinin bulunduğu alanın, yıkım çalışmalarının tamamlanmasının ardından
nasıl değerlendirileceği konusu da belirsizliğini koruyor. Söz konusu alanla
ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı 1/5000 ölçekli Buca Nazım
İmar Planı Revizyonuna Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi karşı çıkmış ve
planın yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle dava açmıştı.
Yargı süreci halen devam ederken konuyla ilgili odadan
yazılı bir açıklama geldi.
Odadan yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Uzun yıllardır İzmir kamuoyunun gündeminde yer alan Buca
Cezaevi bugünlerde yıkılıyor ve yıkım sonrası alanda hangi işlevin devam
edeceği hala tartışma konusu. Unutulmamalıdır ki, burası, fikirleri nedeniyle
çok sayıda politik mahkumun ve ailelerinin hayatlarında insan hakları açısından
kabul edilemez olaylara sahne olmuş bir alan. Son dönemde ise başta yetkili
merciler olmak üzere çeşitli medya organlarında farklı yorumlar ve
değerlendirmeler yapılmakta. Yapılan değerlendirmelerin büyük bir bölümünde ise
konunun alanda yer alması düşünülen AVM, Konut, Pazar Yeri vb. kullanımlar
üzerinden tartışıldığı, tarihsel bağlamından kopuk ele alındığı görülmekte. Söz
konusu alanda ne yapılacağı konusunda şeffaf bir süreç yürütülmeden alandaki
binaların yıkılması "ben yaptım oldu" zihniyetinin ürünüdür. Oysa ki,
kamu mülkiyetindeki bahse konu alanda yapılması düşünülen her müdahale,
katılımcı bir süreç yürütülerek, alanın tarihsel bağlamı ile olan ilişkisi ve
kamu yararı çerçevesinde ele alınması toplumsal hafızamız açısından son derece
önemlidir.
"Buca Cezaevi" kullanımının da olduğu bölgeyi
kapsayan İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2011 tarih ve 05.90 sayılı
kararı ile onaylanan 1/5000 ölçekli Buca Nazım İmar Planı Revizyonunun
yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle Şubemiz tarafından açılan davaya yönelik süreç devam
etmektedir. Yaklaşık 11 yıldır sonuçlanmayan süreçte çok sayıda başlık
tartışılmış olup, bu başlıklar arasında öne çıkan "Buca Cezaevi"nin
bulunduğu alana ilişkin söz konusu planda öngörülen "Tali İş Merkezleri
(2.ve 3.Derece Merkezler)" kullanım kararı bilirkişi raporları ve mahkeme
kararlarınca bölgede ulaşım talebini arttıracağı gerekçesiyle şehircilik
ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı açısından uygun görülmemiştir. Söz
konusu Bilirkişi Raporunda yer alan"1.Derece ana ulaşım arterleri üzerinde
bulunduğu görülmektedir. Dava konusu
imar planında Cezaevi alanının kuzeyinde önerilen ve mevcutta doğu-batı aksında
devamlılığı olan taşıt yollarını birbirine bağlayan 25 m`lik yol bağlantısı
dışında alanda yeni bir ulaşım alternatifi okunamamaktadır. Hal böyleyken
mevcutta trafik yoğunluğunun günün her saatinde son derece yüksek olduğu bu
alanda yeni bir ulaşım alternatifi oluşturulmadan yaklaşık 37.000 m² toplam
inşaat alanına sahip en az 3 katlı yeni bir ticaret alanı
oluşturmak, alanda zaten yoğun olan ulaşım talebini daha da
artıracaktır" şeklindeki
değerlendirmeler dikkate alındığında, cezaevi olarak kullanılan bölgeye ilişkin
getirilen kullanım kararının yapı yoğunluğuyla alandaki ulaşım problemlerini
daha da arttırıcı nitelikler taşıdığı belirtilmektedir.
1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı Revizyonuna ilişkin alınmış
bilirkişi raporu ve mahkeme kararlarında da ifade edildiği gibi, bölgeye
yönelik ulaşım talebini ve nüfus yoğunluğunu artıracak kullanımlar, şehircilik
ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına aykırıdır.
Kente, kentlilere ve doğaya karşı sorumluluğu olan TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi olarak, Buca Cezaevi`nin kaldırılmasıyla ortaya çıkan alana yönelik kullanım kararlarının yapı ve trafik yoğunluğunu artıracak kullanımlar yerine tarihsel geçmişi ile bütünlük içerecek şekilde kamusal bir kullanım kararına dönüştürülmesi konusunda her türlü katkıyı koymaya hazırız. Bu kapsamda, söz konusu alanın toplumsal hafızamızdaki yeri, Buca İlçesindeki mevcut yapı yoğunluğu ve kamusal alan yetersizliği dikkate alındığında, bu alanın nitelikli bir kamusal mekâna dönüştürülebilmesi konusunda sorumluluğu bulunan kurumların sergilediği "ben yaptım oldu" şeklindeki yaklaşımlar yerine, meslek odaları ve akademi başta olmak üzere ilgili tüm kesimleri dahil edecek katılımcı bir süreç işletilmelidir.”