Tali komisyon olarak toplanan Çevre Komisyonu, kanunun
çevreyle ilgili olan 1, 4, 5, 6, 7, 8, 12, 13 ve 29’ncu maddelerini görüştü.
Komisyona Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Mehmet Emin
Birpınar, bürokratlar ve sivil toplum kuruluşları katıldı.
Komisyonun CHP Sözcüsü Murat Bakan ile üyeler Mahir Polat,
Vecdi Gündoğdu ve Barış Karadeniz kanunla ilgili muhalefet şerhini tamamladı.
Şerhte; komisyonun İçtüzüğe aykırı olarak alelacele toplandığı bu yüzden çevre
örgütleri, Sivil Toplum Kuruluşları ve meslek örgütlerinin komisyon
görüşmelerine katılımının kısıtlı olduğu, komisyona katılan temsilcilere beşer
dakikalık sınırlı zaman tanındığı için görüşlerini yeterli ifade edemedikleri
vurgulanıyor.
Erdoğan’a bir yetki daha
Teklifle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından inşa
edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin maksat oranlarının
belirlenmesi, değiştirilmesi ve kaldırılabilmesi yetkisi Cumhurbaşkanı’na
veriliyor. CHP’ye göre bu konunun önemi ve gerekçesiyle çelişiyor, “Tek bir
kişiye böylesine geniş bir yetki verilerek, diğer ilgili kurum ve kuruluşların
devre dışı bırakılması, iktidarın iklim kriziyle mücadeleye bakış açışını da
ortaya koymaktadır” diye yorumlanıyor ve yetkinin Cumhurbaşkanı’na verilmemesi
gerektiğini savunuluyor.
Müsilaj: Marmara,
Ege, Akdeniz ve Karadeniz ekosistemleri birbirlerine bağlı
Şerhte; teklifin, geçen yıl yaşanan müsilaj nedeniyle
Boğazlar ve Susurluk Havzası dahil Marmara Denizi Hidrolojik Havzasında yaşanan
kirliliğe odaklandığını, Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa karşı acil ve
radikal önlemler alınması gerektiğinin bir gerçek olduğuna ancak sadece Marmara
değil tüm denizler ve iç suların da büyük bir kirlilik tehdidi altına olduğuna
dikkat çekiliyor: “İklim kriziyle mücadelede bütüncül yaklaşım önemliyken,
iktidarın hedeflerinin ve uygulamalarının bu anlamda tutarlı olmadığını
görmekteyiz. Türkiye, Karadeniz’den Marmara’ya, Ege’den Akdeniz’e kadar uzanan
kıyı şeridiyle biyolojik çeşitlilik açısından çok değerli, doğal yaşam
ortamlarını barındıran bir ülkedir. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ve
biyolojik genetik havuzu olarak adlandırılan Marmara Denizi, dünya denizleri
içinde en hassas olarak kabul edilen ekosistemlerin geçiş noktasını
oluşturmaktadır. Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz ekosistemleri yakinen
birbirlerine bağlıdır.”
Yerel yönetimler
almadığı hizmetin bedelini ödemek zorunda kalabilir
Teklif ile yerel yönetimlerin, çevre kirliliğini önlemeye
yönelik, arıtma, geri kazanım, arıtma
çamuru işleme ve bertaraf, sıfır atık
yönetimi kapsamında atıkları toplanma, taşıma hizmetleri, atık işleme, geri
kazanım ve bertaraf tesisleri ile mapa şamandıraları yap-işlet-devret
yöntemiyle özel sektöre yaptırabilmelerinin önünü açılıyor. Şerhinde maliyet
vurgusu yapan CHP, kamu hizmetlerinin kamu özel işbirliği (KÖİ) başlığı altında
toplanan yap-işlet- devret, işlet-devret, yap-kirala-devret ve benzeri
modellerle özel sektöre devredilmesinin; otoyol, köprü, hava limanları ve şehir
hastaneleri gibi projelerde de görüldüğü gibi, kamuya yıllarca sürecek çok
yüksek maliyetler çıkaracağını düşünüyor ve “Bu durum yerel yönetimleri 20-30
yıl sürecek büyük bir işletme hizmet bedeli ödeme yükümlülüğü altına
sokabileceği gibi, almadıkları hizmetin bedelini ödemek zorunda da
bırakabilecek” diye uyarıyor.
Amaç; atığı depozito
sistemiyle önlemek değil, yıllık 20 milyar TL rantın nasıl dağıtılacağı!
Teklif, Türkiye Çevre Ajansı’nın, depozito ile ilgili işlemleri yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre yaptırabilmesine olanak tanıyor. “Amaç; oluşacak atığı depozito sistemiyle önlemek değil, yıllık yaklaşık 20 milyar TL’lik rantın birilerine nasıl dağıtılacağının hesabı” görüşündeki CHP, şerhinde konuyu şu şekilde değerlendiriyor:
“Depozito düzenlemesi konusunda dünya örneklerine
bakıldığında; yaklaşık 20 ülkede depozito sisteminin uygulandığını ve özellikle
Almanya, Hollanda, Finlandiya, Litvanya, Norveç, Danimarka ve İzlanda
örneklerinde yüzde 90’ın üzerinde iade oranıyla çalıştığını; başarılı olan
ülkelerin ise sistemin kar amacı gütmeyecek şekilde ve kapalı döngü halinde
uygulandığını görüyoruz. Sistemin temelinde hedef; toplanmış malzemeden, kapalı
döngü içerisinde yeniden ambalaj üreterek maksimum düzeyde çevresel korumayı ve
ekonomik faydayı elde etmektir. Ülkemizde oluşturmaya çalıştıkları sistemde ise
vatandaş depozito için bir para ödediğinde sistemde birikmektedir; o biriken
para arttıkça kar ya da rant alanı haline gelmektedir. Yani amaç; oluşacak
atığı depozito sistemiyle önlemek değil, yıllık yaklaşık 20 milyar TL’lik
rantın birilerine nasıl dağıtılacağının hesabıdır. AKP, KÖİ projeleri yani
yap-işlet-devret ve beraberinde getirdiği garanti yükümlülüklerle birçok alanda
geliştirdiği ‘kârı şirketlere, zararını vatandaşlarımıza ve ülkenin yarınlarına
yükleyen’ anlayış yelpazesini çevre alanına da yaymak istemektedir. AKP, sadece
ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektiren projelerle sınırlı
tutulması gereken KÖİ modeliyle yatırım yöntemini olağan iş yapma yöntemi
haline getirmiştir. KÖİ’ler kamunun yürütmesi gereken yatırım projelerinin
görünür gelecekteki gelirinin bugünkü hükümeti finanse eden şirketlere tahsisi
için birer siyasi araç haline gelmiştir. Benzer şekilde Çevre Ajansı adı
altında oluşturulmak istenen yapı da ülkenin kaynaklarını belli şirketlere
peşkeş çeken kamu özel işbirliği sistemi ile hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır. Ajans depozito yönetim operasyonu için kar amacı gütmeyen bir
yapı oluşturmalı, içinde çevre konusunda çalışan sivil toplum örgütleri,
akademisyenler ve ilgili firmalarının yani özel sektör temsilcileri de yer
almalıdır. Yasa ile kurulması itibariyle Kamu Tüzel Kişisi olarak karşımıza
çıkan Ajans, getirilen teklifteki faaliyet görme biçimiyle somut şekilde bir
rant paylaşım sistemine dönüşmüştür.”
Çevre Ajansı eliyle
turizm alanları işletilecek
Teklif; Türkiye Çevre Ajansı’na, doğal sit alanları, özel çevre koruma bölgeleri ve kıyılardaki Hazineye ait yerleri işletme hakkı verilmesini, yani, Çevre Ajansı’nın kıyılardaki Hazineye ait yerlerde mapa ve şamandıra sistemleri, deniz araçlarına atık alım hizmetlerini bizzat ya da işletmeye vermek suretiyle işletebilmesini öngörüyor. CHP’ye göre ise, Çevre Ajansıyla turizm alanlarının işletilmesi planlanıyor ve bu ajansın kuruluş amacıyla çelişiyor. CHP şerhinde, “Kıyılardaki ve denizdeki kirliliği önlemeye yönelik maddelerle birlikte ajansa bu konuda kirlilik bildirimi gibi görevler yüklenileceğine, kıyılarda, korunan alanlarda turizm işletmeciliği görevi verilmektedir. Söz konusu faaliyetler denizlerimizdeki su kirliliğinin de artmasına neden olacaktır. Teklif, hassasiyetle sürdürülmesi gereken faaliyetin merkez üzerinden taşere edilmesi anlamına gelmektedir” diyor. CHP, Çevre Ajansı’nı şu şekilde eleştiriyor: “Türkiye, AB Çevre Ajansına üyedir, ne var ki, Türkiye Çevre Ajansı için yasa önerisinde öngörülen statü ile görev ve yetki alanı bakımından AB üyesi olan devletlerdeki benzeri kurumlara göre ciddi sapmalar bulunmaktadır. Dünyadaki örneklerine uygun olarak, çevre politikası alanında strateji belirlemek, geliştirmek, çevre hakkında doğru ve bağımsız bilgi sunmak, iklim krizi ve diğer çevre sorunlarıyla ilgili ulusal strateji oluşturmak, bilimsel araştırmalar yapmak, halkı doğru bilgilendirmek amacıyla kurulmamıştır. Ajansın, çevreyi sermayeleştirme ve rant alanı haline getirme görev edindiği görülmektedir.”