ÖNCÜŞEHİR - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, Öncüşehir TV’de ‘Öncü Siyaset’ programının konuğu oldu. Öncüşehir Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mevlüt Kömür ve Genel Yayın Yönetmeni Mevlüt Dağdeviren’in sorularını yanıtlayan Sındır, önemli açıklamalarda bulundu.
“BİR ŞEYİ SAVUNUYORSANIZ ARKASINDA DURURSUNUZ”
AK Partiye geçeceği iddia edilen Bağımsız Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin tutumunu değerlendiren Sındır, “CHP Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun kendisine sahip çıkmış olması, genç, pırıl pırıl bir teğmen, tutuklanmış, hüküm giymiş, cezaevlerinde mücadele etmiş. Ona sahip çıkmak ve onun sesini TBMM’de daha yüksek sesle ifade edebilmesi içi önünü açmış partimizden de milletvekili oldu. Parti meclisine girdi, çok sayıda konuşmaları var, mevcut siyaset eleştirisi var. Önce parti içi eleştiri yüzünde ayrıştı, Memleket Partisi’ne geçen milletvekilleri arasında yer aldı. Memleket Partisi’nden istifa ettikten sonra geçen birkaç ay sonrasında şimdi de “Cumhur İttifakı’nın adayına oy veririm” gibi söylemler içerisinde. Bir şeyi savunuyorsanız arkasında durursunuz. Belki ufak tefek kendi hatalarınızı görerek bir ayar yaparsız ama bu kadar farklı bir siyasi anlayışa destek verir pozisyonunu çok samimi değil” ifadelerini kullandı.
“HİNDİSTAN’IN KABUL ETMEDİĞİ BİR GEMİYİ BİZ KABUL ETTİK”
Brezilya’dan söküm için Aliağa’ya doğru yola çıkan ve 900 ton asbest içerdiği iddia edilen Nae São Paulo gemisi hakkında konuşan Sındır, “Bu ilk değil, son da olmayacak öyle anlaşılıyor. Aliağa gemi söküm tesisleri dünyanın çöplüğünün dönüşüm için getirildiği yer oldu. Bu sadece İzmir’in de değil, Türkiye’nin de temel sorunu. Bundan yıllar önce yine böyle bir mücadele vermiştik, çabalarımız sonucu geri döndürdük. Halkın tepkisine muhalefet gücüne direnemedi ve kabul etmek zorunda kaldı. Ben bununla ilgili bir sene önce bir soru önergesi vermiştim. Bu geminin ilk lafı çıktığında Bakanlığa önerge verdim, bu asbest söküm tesisinde olası asbest miktarının her yıl gittikçe artan oranlarda olduğunu ifade ettim. Malesef bu gemi de Brezilya’dan yola çıktı, yolda geliyor. Bunu Hindistan kabul etmedi. Hindistan’ın kabul etmediği bir gemiyi biz kabul ettik, ülkemize getiriyoruz. Sadece asbest üzerinden yapılan tartışmada doğru değil. Şu an 900 ton olduğu söyleniyor. Geminin büyüklüğüne ve mudili olan diğer gemilerden çıkan asbest miktarına göre yaklaşık 900 ton bir asbest olduğu ifade ediliyor. Asbest çok zararlı, kanserojen etkisi nedeniyle dünya yasakladı… Bizim bu gemiye ihtiyacımız mı var? gemi gelecek, o kadar riski alacağız, çalışanlar ve Aliağa halkı o riski sırtlayacak. Aliağa’da, İzmir’de Türkiye’de bu gemiyi istemiyor” dedi.
“ADAYI YIPRATMAK İÇİN ÖĞRENMEK İSTİYORLAR”
6’lı masanın Cumhurbaşkanı adayını açıklanmaması sebebiyle gelen eleştirileri değerlendiren Vekil Sındır, “Cumhur ittifakı neden ısrarla aday çıkartın diyor ben anlayamıyorum. Sen kendi adayın varsa çıkartırsın. Tanıtırsın vs. millet ittifakının adayının kim olacağı neden o kadar çok ilgilendiriyor Cumhur İttifakı’nı? Adayı yıpratmak için öğrenmek istiyorlar. Aday çıkmamış olsa ne olacak, sanane. Ülkede tartışılması gereken gündemde olması ve tartışılması gereken sorunlar varken bunlardan uzaklaşıp aday mevzuna giriyorlar. Millet İttifakı, adayın kim olacağıyla ilgili açık ve net bir şekilde adayın hem niteliği hem de aday ile gidilecek süreci ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.
“KURUMLARIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ SONRASINDA TARIM SEKTÖRÜ BÜYÜK BİR DARBE YEDİ”
Türkiye’de tarımın büyük bir darbe yediğini ifade eden Sındır, “Türkiye’de neoliberal politikaların uygulanmasıyla başlayan süreçte, en büyük darbeyi gören yarım sektörü, tarımsal üretim, çiftçi olmuştur. Ekonomi anlamında özelleştirmeler diyoruz, özelleştirmelere bakarsanız kitlenin özelleştirmesinin en kötü örneği de tarım sektörü olmuştur. Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu özelleştirildi, Türkiye Zirai Donatım Kurumu satıldı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, köye hizmet götürürdü. Köye hizmet götürenler bu alandan çekildi ve bu alanlar ihale süreçleriyle özele devredilmiş oldu. Bunların hepsine baktığınızda büyük bir kısmı doğrudan tarım sektörüyle piyasayı düzenleyen, üretimin ve üreticinin güvencesi olan kurum ve kuruluşlardı. Bütün bu kurumların özelleştirilmesi sonrasında tarım sektörü büyük bir darbe yedi. Bu darbe sonrası Dünya Bankası v İMF’nin politika baskıları, İMF’ye verilen niyet mektubu ve arkasından gelen uygulamalar. Dünya Bankası’ndan alınan krediler çerçevesinde devlet ve kamu tarım sektöründen yavaş yavaş uzaklaştırıldı. Tarım sektörü tamamen serbest ve rekabet piyasa koşullarına terk edildi. Üreticinin, çiftçinin sermayesi mi var bankada ki ilaç alacağında gitsin direk alsın. Krediyle, faizle alıyor. Bütün o krediler, kredi faizleri, Ziraat Bankası’ndan alınan kredileri tamamen normal piyasa kredilerine dönüştürdü. Üreticiye kredi ve faiz diye bir şey kalmadı. Bunlar ciddi darbelerdi. Bununla berber tarımsal üretimdeki destekleme politikaları tamamen doğrudan gelir desteği adı altında çok yanlış uygulamayla üretimi ve üretimde verimi, gıda güvenliğini teşvik eden desteklemeden çok alan başına al para şekline dönüştü” dedi.
“TARIM ALANLARI DARALMIŞ DURUMDA”
Türkiye’de buğday ithalatı 10 milyon tonu bulduğunu söyleyen Sındır, “Türkiye fabrikaların un kapasite kullanım oranları çok yüksek. Mevcut iç üretimle elde edilen un, o kapasiteye yetmiyor. O kapasiteyi kullanabilmek için ithal ediyor. Yaklaşık 6,5 milyon ton Rusya’dan, geri kalan 3,5 milyon tonu Ukrayna’dan buğday ithal ediyoruz. Nasıl ithal ediyoruz, dahilde işleme rejimi kapsamında. İthal ettiğin ürünü yurt içinde işleyebilirsin, işlendikten sonra işlenen ürünü ihraç etmek zorundasın. İç piyasaya süremezsin. İthal ettiğin ürünün tamamını ihracatta kullanmak zorundasın. İç piyasaya sürülen 2,5 tona yakın buğday var. Türkiye’nin açığı burada. Rusya’dan Ukrayna’dan buğday gelmediği takdirde iç tüketimde sorun ortaya çıkacak. Fiyatlar yükselecek vs. Türkiye böyle bir duruma düşmek zorunda mıydı? Türkiye’de bundan 20-25 yıl önceki nüfus diyelim ki 55-60 milyondu, şimdi 85 milyon. Bir de sığınmacılar var, onlar da 5-6 milyon vardır. Onları da sayarsanız Türkiye’nin buğday üretimini bundan 25 yıl önceki üretimin en az 3’te 1’i oranında arttırması gerekiyordu. Biz ise bunu bırakın alanlarımız daralmış durumda” diye konuştu.
“ÇİFTÇİYE DEVLETİN BİRİKTİRDİĞİ BORÇ 270 MİLYARIN ÜZERİNDE”
Yaşanan kriz için çözümlerin olduğunu ifade eden Sındır, “Bunun çözümü var. Üreticiyi borç sarmalından kurtaracaksınız. Tarım Kanunu’nun 21. maddesi açık ve net söyler; tarıma aktarılan destekler gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olamaz der. Çok olabilir ama bundan az olamaz. Ama şimdi bırakın yüzde 1’i, onun yarısı bile tarıma destek olarak verilmiyor. Tek adam hükümetinin 2022 yılı gayrisafi yurt dışı hasılat tahmini 7,2 trilyon lira civarında. Bunun yüzde 1’i, 72 milyar lira yapıyor. 2022 yılında bütçede konulan destekleme miktarı ise 26,5 milyar liraydı, daha sonra bunu 29,5 milyara çıkardılar. Bu aradaki fark çiftçiye devletin borcu olarak ifade edilirse 2016 yılında çıkan tarım kanunundan bu yana çiftçiye devletin biriktirdiği borç 270 milyarın üzerinde” ifadelerini kullandı.