Depremzedeler Cumhurbaşkanı’na seslendi: ‘Biz insan değil
miyiz?’
İzmir 30 Ekim 2020 tarihinde gerçekleşen 6.9 şiddetindeki
depremde 17 bina yıkılmıştı.
Depremin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bayraklı’da
7 rezerv alanı belirlemişti. Depremin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen rezerv
alanlarının ilanıyla birlikte hak kayıplarına uğrayan depremzedeler isyan etti.
Depremzedeler, rezerv alanlarında kat sayılarının 5’e ve metrekarelerin de 70’e
düşürülmesiyle birlikte oluşan hak kayıplarını ve mağduriyetlerini dile
getirerek, imzaladıkları 121 dilekçeyi müdürlüğe teslim ettiler ve taleplerini
ilettiler.
KARAMAN: VATANDAŞLAR
AYRILTIRILDI
Dilekçelerin tesliminin ardından kendisi de bir depremzede
olan Avukat Nilsu Karaman bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Karaman şunları
söyledi; “7 adet binamız deprem sırasında yıkılmış ve 117 canımızı
kaybetmiştik. Depremden sonra, deprem anında yıkılan 7 adet binanı Bayraklı
bölgesindeki 652 adet ağır hasarlı binanın bir kısmının dahil olduğu bölge,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından proje alanı olarak ilan ediliş,
depremden önce birçok binada bulunan toplamda bin 819 bağımsız bölüm, 7 adet
proje alnı içinde kalmıştır. Rızabey Apartmanı 70 dönümlük 3. Proje alanına
alınırken depremde 4 blokundan 3’ünü kaybeden Barış Sitesi 1. Proje alanından,
Karagül Apartmanı diğer 2 apartmanla beraber 2. Proje alanında ve Doğanlar
Apartmanı ve Emrah apartmanları da tek başına farklı proje alanlarına
alınmışlardır. Deprem anında yıkılan ve acil yıkılacak statüde olan apartmanlar,
7269 sayılı Afet Kanunu’na tabi olurken diğer binalar 6306 sayılı Kentsel
Dönüşüm Kanunu’na tabi olmuştur. Bu ayrım ne açıdan önemli? 6306 sayılı kanuna
2019 yılında eklenen 6A maddesinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geniş ve
tek elden yetkiler verdiğini biliyoruz. 6269 sayılı kanuna tabi olunsa, tüm
vatandaşlar, gerek sosyal yardımlar gerekse binaların yeninden yapılması
durumunda AFAD eliyle İçişleri Bakanlığı’na tabi olacakken şimdi bazı
vatandaşlar, 6306 sayılı kanuna tabi olarak ayrışmışlardır.”
“TAPUDAKİ
MÜLKİYETLERİMİZ SİLİNDİ”
Bölgede gökdelenlere çok katlı imar izni verilirken rezerv
alanlarına verilmemesinin büyük bir adaletsizlik teşkil ettiğini ifade eden
Karaman, ayrıca bakanlığın ihale yoluyla depremzedelerin tapularını da kamulaştırdığını
söyledi ve “Binalarımıza kuş uçuşu mesafede gökdelenlere izin verilirken, proje
alanı dışına 8 kat imar verilirken bize niye 5 kat imar verildiğini merak
ediyoruz. Burada gökdeleneler ve çok katlı binalara müsaade edilirken bizim
mülkiyet haklarımız neden ihlal ediliyor? Neden böyle bir çifte standart var?
Neden halkımız proje alanı içi ve dışı olarak ayrıştırıldı? Aynı afet yaşamış
insanlar olarak proje içi ve dışı olarak neden ayrıştırıldığımı anlamadık.
Farklı kanunlara tabi olmanın farklı sonuçları ve yükümlülükleri vardır.
Dolayısıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 6306 sayılı kanun uyarınca kendisine
bir yetki ve çalışma alanı açtı. Aslında bizim İçişleri Bakanlığı’na bağlı
olarak Afet Kanunu’na tabi olmamamız gerekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
burada birtakım ihaleler yapmak suretiyle bizim tapulardaki mülkiyetlerimiz
bile tapudan sildi ve aldı. Şu anda hiçbirimiz tapularda hak sahibi
görünmüyoruz” dedi.
“BİZİM ÖNÜMÜZE HALA
BİR BORÇLANDIRMA RAKAMI KONULMADI”
Karaman, depremin hemen ardından Çevre ve Şehircilik Bakanı
Murat Kurum’un verdiği sözlerin henüz yerine getirilmediğini ifade ederken
büyük bir iddiayı da ortaya attı ve “Depremden sonra Sayın Çevre ve Şehircilik
Bakanı Murat Kurum, buraları tekrar yapılandıracaklarını ve hiçbir hak
kaybımızın olmayacağını söylemiş hatta çıkan maliyetlerin yarı ödemelerinin
yapılacağını söylemişti. Ama 8 ay geçmesine rağmen bizim önümüze hala bir
borçlandırma rakamı konulmadı. Biz hala ne kadar ve ne şartlarda ödeyeceğimizi
bilmiyoruz. 2 farklı kanun var. Bu kanunlar hem borçların hesaplandırılması hem
de ödemelerde farklı maddeleri öngörüyor? Biz hepimiz afet kanununa mı tabi
olacağız? Bizim borçlarımızın hesaplanması nasıl olacak? Peki bizim
borçlandırılmamızla iliği net bir şey konulmazken hepimiz, boş evraklara imza
atmak zorunda bırakıldık. Ziraat Bankası’nın boş borçlandırma taahhütlerini
imzalamak zorunda bırakıldık. ‘Eğer imzalamazsanız arsa paylarını ödeyeceğiz ve
gideceksiniz’ dendiği için ne ödeyeceğimizi bilmeden bunları imzalamak zorunda
kaldık. Dolayısıyla biz pratikte neye tabi olacağımızı biliyoruz. Kaldı ki bu
borçlandırmalarda, enkazlarda içeride kalan eşyalarımızın bedelleri ne oldu?
Binalarımızın yıkımını bakanlık resen yaptı. Bize ne enkaz ne hurda ne de metrekarelerimizin
kaybıyla ilgili bedel ödendi. Ne olacağını bilmiyoruz. Süreçler şeffaf olarak
işletilmiyor. Biz bütün vatandaşların şeffaf işletilmesini ve bundan sonra ne
olacağını bilmek istiyoruz” diye konuştu.
“YETERİ KADAR EZA,
CEFA VE CEZA ÇEKTİK”
Son olarak binaların alt katlarındaki dükkanlarında yeni
planlarda çıkarıldığını ifade eden Karaman, depremzedelerin farklı kanunlarla
yeteri kadar mağdur edildiğini ifade etti ve iktidara seslendi. Karaman,
sorunlarının çözüme kavuşturulması gerektiğini belirtti ve şunları söyledi;
“Kat sayılarımız ve metrekarelerimiz düşürüldü. Bu, insanları göçe zorlamaktır.
Bu bölgeyle ilgili imar plan değişiklikleri haksızlık, adaletsizlik. Eğer
yatay mimariye geçilecekse proje alanı
içi-dışı diye ayrıştırılmadan tüm İzmir’de geçilmeli. Hala gökdelenlerin
yapımları devam ediyor. Biz neden 5 kat olduk? Biz hala oluşturulan proje
alanından tarafımıza hangi binanın hangi dairesinin verileceğini de bilmiyoruz.
Kura çekileceğini söylüyorlar. Hangi işçiliklerde ne teslim alacağımızı da
bilmiyoruz. Yan proje alnında kura gibi haklarımızı ihlal eden bir yöntemi
kabul etmemiz de mümkün değildir. Katlar düşürüldüğü için alt katların da
mesken yapılacağı söyleniyor. Biz binalarımızın altını dükkan olarak bıraktık,
dükkan istiyoruz. Bunu da kabul etmemiz mümkün değil. Burası ticarethanelerin
olduğu bir bölgedir. Dolayısıyla biz yine dükkânlarımızı, metrekarelerimizi ve
haklarımızı istiyoruz. Biz kura çekmek itemiyoruz. Apartmanlarımızı ve
haklarımızı istiyoruz. Yeteri kadar eza, cefa ve ceza çektik. Sayın bakanımızın
sayın iktidar sahibi vekillerimizi yanımızda olmaya ve bizi kucaklamaya davet
ediyoruz” dedi.
“BİZ İNSAN DEĞİL
MİYİZ?”
Adalet Apartmanı’ndan Mahmur Çavuş ise seslerinin duyulması
için çığlık çığlığa isyan etti ve “Adalet Apartmanı’ndan Bugüne kadar hiçbir
talebimiz kabul edilmedi. Biz bu ülkenin insanı değil miyiz? Herkes hak sahibi
oluyor, biz neden olamıyoruz? Artık yeter! Yeter artık kafamızı yedik! Artık
psikolojilerimiz bozuldu. Bunu cumhurbaşkanı duysun. Cumhurbaşkanımız gelsin
bunları bize izah etsin. Artık yeter. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü bile
bizi kabul etmiyor. Biz insan değil miyiz” dedi.
“ANAYASA’NIN EŞİTLİK
İLKESİNE AYKIRI”
Depremzedelerden Tansu Lale ise yaşadıkları sorunları şu
şekilde dile getirdi; “Biz kanunun maddeleriyle ayrıştırılmaya bir kenara
koyduktan sonra deprem proje alanı ve proje alanı dışı olarak da ayrıştırıldık.
Depremin yaşandığı bir bölgede depremzedelerin nasıl ayrıştırıldığını
bilmiyorum. Biz 8 kattan 5 kata düşürüldük, evlerimizin metrekareleri
düşürüldü. Belki kur usulü yapılacak çekilişten sonra aynı yerimizde
oturamayacağız. Ama proje alanı dışında kalan diğer depremzedeler kendi
katlarında ve yerlerinde evlerini yeniden inşa edecekler ve kendilerine rezerv
alanından da hak sahipliği verilecek. Biz onu da elde edemiyoruz proje alanı
mağdurları olarak. Burada anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık gibi söz konusu
geliyor.”