Dilipak'ın "15 Temmuz" başlığıyla yayımlanan
yazısı ise şöyle:
“3 yıl geçmiş. Ve hâlâ hemen her hafta bir operasyon haberi
geliyor. Bir yandan eski davalar sonuçlanırken bir yandan da yeni davalar
açılıyor.
15 Temmuz’un iş, medya ve uluslararası ayağı henüz tam
olarak çözülmüş değil.
15 Temmuz başarılı olmuş olsaydı, kimler Başbakan ve bakan
olacaktı. Kimler vali emniyet müdürü, kaymakam olacaktı. Bunlardan haber yok.
Peki, ilk kimleri tutuklayacaklardı ve onları ne yapacaklardı. Hangi vakıf,
dernek, sendikaya el koyacaklardı. Bu tempo ile, 5. yılda da bu davalar
bitmez.. Bakın geciken adalet adalet değildir..
KHK ile görevden alınan, hakkında dava açılan, beraat ettiği
halde göreve iade edilmeyen o kadar çok insan var ki! Bir yandan da, FETÖ’cü
olduğu bilinen birileri elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyor. Bir de
kaçanlar var tabi. Onlar da “dost ve müttefik” NATO ülkelerinde yaşamaya devam
ediyorlar.
Adam itirafçı olmuş, güya. Masum bir takım insanlar hakkında
iftirada bulunmuş, onlar içeri alınmış, İtirafçı serbest kalınca yurt dışına
kaçmış. İftira ettiklerinin kimi hâlâ içeride, kimi beraat etmiş ama hâlâ
göreve iade edilmiş değil. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin 3. yılında, daha
yargılamalar bitmeden affı konuşmaya başladık. Bu işten insanlar fazla bir şey
anlamadılar.
“The Cemaat”le dolaylı ve zorunlu ilişkide olanlar bir
şekilde cezalandırılırken, bu hareketin merkezinde ya da doğrudan ilişkisi olan
bir takım isimlere kimsenin dokumuyor olması, hatta bunların itibar görmeleri,
terfi etmeleri anlaşılır bir durum değil. Öte yandan bir “Cemaat”ten yakamızı
kurtaralım derken, onu taklit eden başka cemaatler onların yerini almaya
başladı. Bir takım FETÖ’cüler de bu muteber cemaatler, vakıflar, dernekler
üzerinden AK Parti saflarına sızdılar. Onların “ılımlı İslam” politikası bir
şekilde bu yapılar üzerinden takip edilmeye başladı. “İstanbul Sözleşmesi”
bunlardan sadece bir tanesi. AK Parti’nin bugün yaşadığı krizin arkasında bu ve
buna benzer sorunlar var.. Hatta iş artık sadece “Ilımlı İslam” değil, “Ilımlı
Kemalizm”, “Ilımlı sol”, “Ilımlı milliyetçilik” projelerine dönüştü. Dört
koldan harekete geçtiler. Etkin konumdaki partilerin hepsi yeniden dizayn
ediliyor. AK Parti de, CHP de, MHP de, İyi Parti de, HDP de yeniden
yapılandırılacak ve yeni siyasi oluşumlar, yeni ittifaklarla siyasi dengeler
yeniden kurgulanacak! FETÖ, BÇG’lilerden yakasını kurtarıp ipleri ele
geçirseydi, onlara göre 15 Temmuz’a gerek kalmayacaktı. Şimdi FETÖ ve BÇG’ye
yön veren üst akıl, “Kansız” bir şekilde, “silahsız kuvvetler” eli ile yeni bir
yol deneyecek!
15 Temmuz davasının seyrinden şehid yakınları da, gaziler de
rahatsız. Siyaset de, bürokrasi de, yargı da, ordu da bu konuda iyi bir sınav
vermedi. Üniversiteler zaten kendi içlerini bile temizleyemediler. 15 Temmuz
konusunda hangi üniversite kaç bilimsel makale yayınladı. 15 Temmuz’u
hazırlayan sebepler, oluş şekli ve sonuçları, bu işin ekonomik, sosyal,
siyasal, kültürel maliyeti, sosyopsikolojik, sosyopolitik maliyeti, bölge
devletleri üzerine etkisi, bundan sonraki muhtemelen yansımaları acaba ne
olacak, bunu araştıran var mı?
Mesela bu süreç AB ile ilişkileri, NATO ile ilişkileri nasıl
etkileyecek? Darbecileri iade etmeye yanaşmayan ülkeleri, mesela F. Gülen’i
himaye etmeye devam eden ABD’nin bu kararının gerekçelerini inceleyen bir
akademisyen var mı? Peki, bunun efradına cami, ağyarına mani bir belgeseli var
mı? Aynı şekilde romanı yazıldı mı, sinema filmlerine hangi ölçüde konu edildi.
Bu konuları toplum ve medya sağlıklı bir şekilde, övgü ve sövgü dışında
konuşabiliyor mu?
Mesela darbe günü İncirlik’te yaşananları ne zaman
öğreneceğiz.. Darbe girişimi öncesi sırası ve sonrasında ABD, İngiltere,
Almanya, Yunanistan, İsrail ve Rusya’da yaşananlar nelerdi!
Ben merak ediyorum, 15 Temmuz darbe girişiminden hükümet
üyeleri ne zaman haberdar oldular, haber aldıktan sonra ne yaptılar, o gece
neredeydiler, saat kaçta ortaya çıktılar. Bildiğim kadarı ile bu konuda, o güne
ilişkin kitap hacminde açıklama yapan yalnız Davutoğlu oldu.
Bu konuda sadece AK Parti değil, diğer partilerdeki
yöneticiler de neredeydiler ve ne yapıyordular! Ne yazık ki, hâlâ birileri
kendi içlerine bakmaya cesaret edemiyorlar. Çünkü bunların arkasında diğer
darbelerin de arkasında olan “iyi saatte olsunlar” var!
Ben 15 Temmuz’un kahramanları hakkında şöyle düşünüyorum:
Daha Tayyip Erdoğan’ın nerede olduğu bile bilinmezken meydana çıkanlar, 15
Temmuz’un asıl kahramanlarıdır. Onlara altın madalya. Kimse onları çağırmadı,
onlar kendi kararları ile darbeye karşı sokağa çıktılar. Tayyip Erdoğan’ın
çağrısından sonra sokağa çıkanlar da gerçekten önemli bir iş yaptılar. Onlara
gümüş madalya! Yatıp sabah namazına kalkınca darbe olduğunu anlayıp, biz ne
duruyoruz diye sokağa çıkanlara bronz madalya. Gün doğup, ortalık aydınlanıp,
darbenin başarısız olduğu anlaşılınca, elinde bayraklarla sokağa çıkanlara
gelince, onlara güvenmeyin. Onlara dikkat edin!
Bu adamların bir kısmı parti saflarına sızdılar, bu son
seçimlerde bile “kraldan fazla kralcı” söylemlerle meydanlardaydılar. Merkezi
siyaset, yerel yönetimler ve bürokraside kendilerine kolaylıkla yer buldular.
Hemen AK Parti çevresinden, ya da diğer partilerden birileri ile ortak
şirketler kurup, piyasada iş tutmaya başladılar.15 Temmuz’un hep hafızalarda
kalacak birkaç noktası var. O insanların darbeye karşı akşamın ilk saatlerinde
nasıl sokaklara, meydanlara aktılar. Erdoğan’ın cesur ve kararlı duruşu ve
havaalanını ele geçiren halkın kuleyi de ele geçirerek Erdoğan’ın salimen
havaalanına inmesi, Halisdemir’in, darbeyi yönetecek paşayı alnından vurması,
darbenin sivil yönetici Adil Öksüz’ün Akıncı Üssü’nde yakalanması ve birileri
tarafından kaçı(rılı)şı!
O güne dair halkın bildiği birçok gerçek henüz günyüzüne
çıkmış değil. Mesela o günden önce ABD’ye gidip “Hoca efendi ile birlikte
dönmek için” orada bulunanlar kimlerdi. Onları Türkiye’de karşılamak için
heyecanla bekleyenler, planlar yapanlar, billboardları hazırlayanlar, şehri
donatmaya hazırlayanlar kimlerdi! Bunlar şimdi neredeler. Sahi MİT ve Emniyet
bu süreçte ne yapıyordu. JİTEM neredeydi, Genelkurmay İstihbaratı ne yapıyordu.
Buna benzer daha birçok cevabını bekleyen sorular var. Genelkurmay başkanının,
MİT müsteşarının özel kalemleri, Cumhurbaşkanının yaverleri hep örgüt üyesi!
Darbe olacağını, bilmesi gerekenler dışında neredeyse herkes biliyor! Zaten
bugüne kadar hiçbir darbe ansızın ve sessizce gelmedi. Davul çala çala
geldiler.
Şu seçim sürecini hatırlayın! Olanlardan ders almıyoruz.
Basiretimiz mi bağlanıyor, neden bilmiyorum, göz göre göre yine bir yerlere
doğru sürükleniyoruz sanki. Herkesin gördüğü gerçeği karar vericilerin
görmemesini neyle ve nasıl açıklayabiliriz.
Aşk, öfke, korku ve ihtiras gözü kör eder, kulaklar
sağırlaşır. Bir iş zamanında yapılmıyorsa, bu hastalığın tedavisi gibidir,
yarın çok daha pahalı ve zor şartlar bizi bekliyor olabilir. Onun için “Hayırda
acele ediniz” denmiştir. Demir tavında dövülür. Giden fırsat geri dönmez. Namaz
vaktinde kılınır, oruç zamanında tutulur, Hac zamanında gerçekleşir, kurban
zamanında kesilir. Siyasetin kuralı da zamana bağlıdır. Tarihin tekerrür
etmemesi için tarihi övgü ya da sövgü kitabı yapıp, onu mefahirle sarmalayıp,
törenlere boğmadan halkın idrakinde canlı tutarak ders almayı sağlamamız
gerekiyor.
Ha bu darbe bize ders olsun! Hani “bir musibet bin nasihatten iyidir” derler ya, umarım ders alırız. İbret almazsak, tarih yine tekerrür eder. Yarın da, darbe başarılı olsaydı, ne yapacaklardı, onu yazalım inşallah. Selam ve dua ile.”