Çiğdem CANPOLAT /
ÖNCÜŞEHİR - İzmir Ticaret Odası’nın(İZTO) Ekim ayı Olağan Meclis Toplantısı
bugün Meclis salonunda gerçekleşti. Oturuma Meclis Başkanı Selami Özpoyraz
başkanlık yaptı.
Konak Belediye Başkanı Abdül Batur’un katılım gösterdiği
oturumda, İzmir Ticaret Odası ile Konak Belediyesi arasında “Eğitim Kart” protokolü
imzalandı. İmzalanan protokolle ihtiyaç sahibi öğrencilere ‘Eğitim Kartları’
ulaştırılacak.
BATUR: KENTSEL
DÖNÜŞÜMÜN K’Sİ BİLE ORTA YOKKEN BİZ NARLIDERE'DE PLANLAMALARI YAPTIK
Toplantıda konuşan Konak Belediye Başkanı Abdül Batur 22,5 yıl sonra Oda’ya hitap etme şansı bulduğunu ifade ederek, "22,5 yılın 20 yılını Narlıdere'de geçirdik başkana olarak. Narlıdere doğup büyüdüğüm yer. İnsanın doğup büyüdüğü yerde hizmet etmesi çok önemli bir deneyimdi. Belediyecilik tecrübesini İZBETON müdürüyken zaten çok iyi yaşadık. İZBETON'un 19 kişilik personelden 750 kişilik personele ulaşmasında emeğimizin geçtiğine inanıyorum. Bu deneyimle Narlıdere'de 20 yıllık görev sürecimiz oldu. Narlıdere'de böyle bir çalışmaya başlarken, Narlıdere'deki İzmir' her çeperinde gördüğümüz önemli bir sıkıntı kentsel dönüşüm ile ilgili çalışmaları yürüttük. Sene 2000… Kentsel dönüşümün k’si bile orta yokken biz Narlıdere'de planlamaları yaptık. Bugünkü kentsel dönüşümde yapılan uygulamaların temelidir. Kenti yeniledik. Bunu yaparken en önemli husus yerinde dönüşümdü. Rezerv alanlarımız olmasına rağmen yerinde dönüşüm ile dönüşümü yürüttük. Bugün Konak'ta mahallelere gittiğimizde referans olarak gösterdiğimiz alana orası. Gidin sorun 1 kişi şikayet ederse planlamayı yapmayalım diyoruz. Narlıdere sosyal-kültürel yaşamı ile 2019'da bizim için kapandı ama ben Narlıdere de yaşamaya devam ediyorum. Genel Merkezimizde özellikle kentsel dönüşümde yaptığımız çalışmalar ile Konak Belediye Başkana adayı olarak atandık" dedi.
“YAPI ENVANTERİNİN EN
ESKİ OLDUĞU İLÇE KONAK”
Konak’ta hiç yabancılık çekmediğini dile getiren Başkan
Batur, "Konak'ta da hiç yabancılık çekmeden kentsel dönüşüm yapılacak bölgelerdeki
alanları dolaşırken, vatandaşın bizden tek isteği vardı, bu bölgeyi de
Narlıdere gibi yapacak mısın, Narlıdere gibi burası değer kazanacak mıydı. Yapılan
çalışmalarda önümüze çıkan kadınlar Gültepe bölgesinde aksamları çıkıp bir çay
içeceğimiz bir yer bile yok diyordu. Konak'ta 30 sendir kimse bu işe elini
sürmemiş. Bizde bu İşi nasıl yaparız anlayışı ile arkadaşlarımız ile oturup
çalıştık. Bu kentin en önemli sıkıntılarından bir tanesi dönüşümün sağlanmadı.
Bu sadece Konak içinde değil kentin tüm bölgelerinde yapı envanterinin en eski
olduğu ilçe Konak. 30 Ekim'de deprem gerçeğini hepimizi yaşadık. Hep deprem
gelecek dedik, bilim insanları uyarıyor ancak bizim yerel yönetimler olarak
elimizi çabuk tutmamız lazım. Bizim bekleyecek zamanımız yok. insanların bizden
istediği şu, güvenli ve elimizdeki binaları revize etmek. Bunun önünü açmamız lazım. Biraz radikal oluyor
ama yapılacak şey bu. Karşıyaka'dan Güzelyalı'ya kadar bir Çin Seddi var. Bunu
ada bazlı da çözmek mümkün yeni planlar da mümkün. Ancak uygulama ile ilgili
çok sıkıntılarımız var. Gültepe planlarımızı 1 senede bitirdik. Bütün parti
gruplarını desteği ile geçirdik. Biz bu kadar iyi niyetliyiz. 1 yılda 300
hektarlık ve 1,5 yılda da 200 hektarlık alanın planlamasını bitirdik. Bütün
kamu kuruluşları ile görüşüyoruz. Ancak şuna üzülüyoruz, artık bu bölgelerde
değişim olacak, olması lazım. Yüzde 85 oranında vatandaş diyor ki bu bölgeler
değişsin" dedi.
“PLANLARI NASIL
DÜZELTİRİZ ÖNERİSİ GETİRECEĞİNE MAHKEMEYE GİDİYORLAR”
Şehir Plancıları Odası'na 'planlama' çağrısında bulunan Batur,
"Bende bir oda mensubuyum, Şehir Plancıları Odası'na 3 defa Gültepe
planlarını sunduk. Birinde ben sunum yaptım. 59'ncü gün planlara dava açıldı.
Odaların planlama sürecinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Şehir Plancıları
Odası'ndaki yönetici arkadaşlarımız bu planları nasıl düzeltiriz önerisi
getireceğine mahkemeye gidiyorlar. Mahkeme en son gidecekleri nokta olmalı.
Nüfus artışı olmadan, emsal artışı olmadan, bizim yarattığımız sosyal alanları
sağlamak şartı ile 300 hektarlık alanı kimseyi üzmeden daire sahibi yapacağı
bir plan yapsınlar getirsinler ben onayların. Böyle bir şeyin olması imkansız.
Biz hem yapım ile ilgili uğraşı yapıyoruz, hem de mahkeme kararları ile
mücadele ediyoruz. Ancak biz kararlıyız. Narlıdere'de bu zorlukları yaşadık
ancak odalardan bu tepkileri değil yardım görmüştük. Sonucunda da Narlıdere bu
hale geldi" dedi.
KASIM AYI MECLİSİNDE
EMSAL ARTIŞI GÖRÜŞÜLECEK
K sınırlarının belirlenmesinin ardından emsal artışı konusunda da Kasım ayı Meclis oturumunda adım atacaklarını belirten Batur, "K sınırlarını yetmez bunun yanında 1 Kasım'dan itibaren K sınırları içerisindeki alanlarda parsel bazında yüz de 20, ada bazında yüzde 30 emsal artışını gündeme getireceğiz. Davalar ile uğraşacağız ancak bunu yapmak zorundayız. Kentsel dönüşüm için bu gerekli" diye konuştu.
ÖZGENER: BİRÇOK
MERKEZ BANKASI FAİZLERİ YÜKSELTMEYE BAŞLADI
Ekim ayı büyüme oranlarını değerlendiren İzmir Ticaret Odası
Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, “Uluslararası kurumlar Ekim ayında
global büyümeye ilişkin risklerin arttığını, büyümede ülkeler arası tehlikeli
ayrışmanın ciddi bir endişe kaynağı olduğunu paylaştı. Bizim pandemi başından
bu yana belirttiğimiz gibi salgın sürecinin ülke, yöre, sektör ve faaliyet
alanları baz alındığında çok farklı etkileri oldu. Dünyada ortak problemler ise
gayrimenkul, emtia ve enerji fiyatlarındaki artış ve bu artışlara bağlı olarak
enflasyonun tüm dünyada yükselmeye başlamış olması. Bu durum birçok Merkez
Bankası’nın politika değişikliğine gitmesine neden oluyor. Bazı gelişmiş
ülkelerin Merkez Bankaları şu anda sadece sözlü müdahalede bulunuyorlar ve para
politikası sıkılaştırmasını öne alma ihtimallerinden bahsediyorlar; ama
gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının enflasyon beklentilerinin
artmasını sözlü müdahale ile indirebilme lüksü daha sınırlı; o yüzden birçok
merkez bankası faizleri yükseltmeye başladı bile. Birkaç örnek verecek olursam
Çek Cumhuriyeti, Romanya, Meksika, Kolombiya, Brezilya ve Polonya’dan faiz
artışları geldi. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ise Eylül ayında başlayan
faiz indirimleri ile dünya geneline göre farklı bir strateji izliyor. En son
geçen hafta, politika faiz oranları piyasaların beklentisinin üzerinde 200 baz
puan daha indirildi. Merkez Bankamız faiz indirirken, diğer merkez bankalarının
faiz artırması, Türk Lirası’nı göreceli olarak zayıflatan en önemli unsurlardan
bir tanesi. Merkez Bankası faiz
kararında ticari mevduatlarda tahmin edilenden daha fazla bir sıkılaşma
yaşandığını belirtti. Geçtiğimiz Pazartesi günü kamu bankalarının açıkladığı
faiz indirimlerini özel bankaların da izlemesi bekleniyor. Ancak bu kredi
maliyetlerinin ağırlıklı olarak Türkiye’nin risk primindeki yükselişten dolayı
da yüksek olduğunu unutmamak gerekiyor. Şu anda 470 seviyelerinde olan Ülke
Risk Primi(CDS) oranlarının tekrardan 300’lerin, hatta 4 sene önce olduğu gibi
200’lerin altına inmesi, Türkiye’deki kredi faizlerini gerçek anlamdan
rahatlatacak en önemli unsur. Kısaca; kredi maliyetlerini politika faizleri ile
baskılamanın sürdürülebilir olmadığına inanıyoruz. Türkiye’nin risk primindeki
yükselme ve TL’nin artan değer kaybı ile birçok kalemde doğrudan ve dolaylı olarak
maliyet artışı yaşanıyor” dedi.
“GİRDİ VE ARA MALI
SIKINTISI HAD SAFHAYA ULAŞMIŞ DURUMDA”
Küresel tedarik zincirlerindeki bozulmaya dikkat çeken
Özgener, “İçinde bulunduğumuz süreçte, enerjinin büyük bir kısmı para
politikasının yarattığı finansal dalgalanmaları takibe ve bertaraf etmeye
gidiyor. Fakat bu süreçte, enerjimizi
kendi kendine yetebilen ve ihtiyaçların en yakından tedarik edilmesine olanak
sağlayan ülkelerden birisi olmaya ve pandemi sonrası süreci lehimize çevirmeye
harcamamız gerekli. Pandeminin başından beri yaptığım bütün konuşmalarda
küresel tedarik zincirlerindeki bozulmaya dikkat çekmiştim. Bugün geldiğimiz
noktada talep ve arz dengesizliklerinin yarattığı girdi ve ara malı sıkıntısı
had safhaya ulaşmış durumda. Emtia fiyatlarında son bir buçuk yıldaki artış %60
ile %357 arasında. Dahası, bu fiyatlarla mal almak isteseniz de konteyner
krizinin etkisiyle zamanında mal tedariki de mümkün olamıyor. En pahalı mal
bulunamayan maldır. Dünya bir süre daha piyasalar dengeye gelinceye kadar bu
sıkıntıları yaşayacak. Bu nedenle, daha iyi planlama ve daha akılcı tedarik
politikaları ile yolumuza devam etmeliyiz. “Just in Time” veya “Sıfır Stok”
gibi envanter, üretim ve finansman yönlü politikaları uzunca bir süre
kullanamayacağız. AB ile Gümrük Birliği üyeliği açısından tedarik zinciri
dinamikleri düşünüldüğünde Türkiye iyi bir destinasyon. Bu durum uluslararası
şirketlere, özellikle de ülkemizi üs olarak kullanmak isteyen firmalara
avantajlar sağlıyor. Taşımacılık maliyetlerinin katlanarak artması pek çok
uluslararası firma için ülkemizi cazip bir yatırım ve üretim merkezi olarak
düşünülmesine sebep oluyor. Bu ay içerisinde farklı sektörlerde ülkemize yeni
yatırım veya başka ülkelerden yatırımların yönlendirilebileceğine dair haberler
alıyoruz. Fakat burada hem iç, hem de dış yatırımların artabilmesi için en
gerekli unsurun öngörülebilirlik olduğunun altını çizmek istiyorum. Her türlü
girişimcinin yatırımlarını yönlendirirken, en çok ihtiyacı olan şeyler güçlü
bir pazar, yatırım maliyetlerini kontrol edebilmek ve işleyen bir iş ortamı”
dedi.
“TL VARLIKLARDAKİ
DÜŞÜŞ, YATIRIM MALİYETLERİNİ KONTROL EDEBİLMEK AÇISINDAN PROBLEM YARATIYOR”
“Finansal piyasalardaki dalgalanma ve TL varlıklardaki
düşüş, yatırım maliyetlerini kontrol edebilmek açısından problem yaratıyor”
diyen Özgener, “TL’nin değeri ve faizlerdeki oynaklıklar, TL’nin reel
seviyesinden daha fazla problem yaratıyor; çünkü yukarıda da bahsettiğim gibi
makroekonomik dengeleri bozma ihtimali her geçen gün artıyor. Öncelikli olarak
ülke riskimizi azaltmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Çünkü yüksek faizlerin
yanısıra yüksek risk primi ve düşük kredi notları da ülkemize yatırım yapmayı
düşünen firmaların kararlarına etki ediyor. Pandemi nedeniyle miktarı artan dev
sermaye akımlarından faydalanmak için politika üretmemiz ve sadece kısa vadeli
portföy yatırımlarını değil, uzun vadeli, sıfırdan, kalıcı yatırımları da
çekecek politikalara odaklanmamız gerektiğine inanıyorum. Bu anlamda; işsizlik,
enflasyon, cari açık gibi makro değişkenlerin yanı sıra işletmelerimizin mikro
ölçekteki sorunlarının da üzerine kararlılıkla gidilmesi gerekiyor” ifadelerini
kullandı.
“KAYITDIŞI İSTİHDAMLA
MÜCADELENİN ÖNEMLİ BİR AYAĞINI ASGARİ ÜCRET OLUŞTURUYOR”
Nitelikli çalışan bulma zorluğunun en büyük problemler
arasında yer aldığını ifade eden Özgener, “Pandemi; uzaktan çalışmayı
gündemimize taşıdı. Dolayısıyla bu yeni durumun tüm koşullarıyla ele alınması
gerekiyor. Kayıt dışı istihdamla mutlaka mücadele etmeliyiz. Kayıtdışı
istihdamla mücadelenin önemli bir ayağını asgari ücret oluşturuyor.
Çalışanlarımızın önemli bir kısmı asgari ücret alıyor. Asgari ücretin vergiden
muaf olması ile ilgili geçen hafta İzmir’deki il ve ilçe Oda ve Borsaların
katılımıyla düzenlenen Yönetim Kurulları Ortak Toplantısı’nda EBSO Başkanımız
Sayın Ender Yorgancılar’ın önerisi ile bir karar aldık. Asgari ücretin üzerinde
olan çalışanların da asgari ücrete kadar muaf, üstünün vergilendirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuyu hemen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza
ve TOBB Başkanımıza ilettik, olumlu sonuç almayı umuyoruz. Ayrıca Sayın Bakan,
önümüzdeki günlerde sendikal örgütlenmesi olan, sigorta ve vergi borcu olmayan
işletmelerimize Beyaz Bayrak Ödülü verileceğini söyledi. Bu ödüllendirmenin hem
kayıt dışı istihdamla mücadeleye destek olacağını hem de işletmelerimizi teşvik
edeceği düşüncesindeyiz. Ancak bu ödüllendirmenin aynı zamanda firmalara bir
teşvik modeli ile desteklenmesi de önemli” şeklinde konuştu.
“EN BÜYÜK DEZAVANTAJLARIMIZDAN
BİRİ ESKİYEN YAPI ENVANTERİMİZ”
30 Ekim 2020 tarihinde İzmir’de yaşanan depremin 3 gün sonra
birinci yılını dolduracağını belirten Özgener, “Kentimiz için en önemli gündem
maddelerinden birinin, kentsel dönüşüm olduğuna inanıyoruz. Kentimiz içinde
sıkışmış, üretim kapasitesini geliştirme olanağı bulamayan sektörlerimiz için modern
olanaklara sahip yerleri bulmak adına devamlı araştırma halindeyiz, ancak
kentimizde alan üretme konusunda çok zorlandığımızı da ilgili her platformda
dile getiriyoruz. En büyük dezavantajlarımızdan biri eskiyen yapı envanterimiz.
Sadece Konak değil kentimizin büyük ilçeleri olan başta Karabağlar ve Buca
olmak üzere Bornova, Karşıyaka, Bayraklı’da da bu ihtiyaç fazlasıyla var.
Kentsel dönüşüm konusunda devletimizin kredi olanaklarını geliştirmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Geniş bir geri ödemesiz dönem, uzun vadeler ve kira
öder gibi ev sahibi olma fırsatı, mevcut evlerde oturan vatandaşlarımızın da
ikna olmasına ve harekete geçmesine sebep olacaktır” dedi.
“EĞİTİM KART”
PROTOKOLÜ İÇİN BAŞKAN BATUR’A TEŞEKKÜR
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile imzalanan “Eğitim Kart” protokolünden bahseden Özgener, “Bildiğiniz üzere, 2020 yılında İzmir Büyükşehir Belediyemiz ile “Eğitim Kart” Protokolü imzalamıştık. Bu proje, pek çok sektörümüzde olduğu gibi pandemi sürecinde ciddi anlamda ekonomik ve finansal sıkıntı yaşayan kırtasiye sektörümüz için de can suyu olmuştu. Bugün de Konak Belediye Başkanımız, Çok Değerli Dostum Sayın Abdül Batur ile “Eğitim Kart” Protokolümüzü imzalayacağız. Hem İzmir Büyükşehir hem de Konak Belediyemizin ihtiyaç sahibi öğrencilere ulaştırdığı Eğitim Kartları, öğrencilerimizin ve ailelerinin yanı sıra esnafımıza ve tüccarımıza da destek oluyor. Sosyal belediyecilik anlayışı ile yaptıkları bu katkı nedeniyle huzurlarınızda kendilerine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Tüm faaliyetlerinin merkezine üye iletişimini koyan Odamız için üyelerimizin diğer kurumlarla olan irtibatı ve bilgi akışı da bizler için büyük önem taşıyor. Konuşmamın başında da belirttiğim gibi üyelerimizin en yoğun olduğu ilçemiz Konak’ta faaliyet gösteren üyelerimizin 7/24 Konak Belediyesi’ne ulaşarak, sorun ve çözüm önerilerini iletebilecekleri “Konak-İZTO İletişim Hattı” kurulmasını Sayın Başkanımızdan rica ediyoruz” dedi.