Çiğdem CANPOLAT / ÖNCÜŞEHİR – İzmir Büyükşehir Belediyesi olası İzmir depremi ile ilgili 3 yıldır kenti dirençli kent haline getirmek için başlattığı çalışmaları anlatmak adına “İzmir Afet Planı Deprem Hazırlık ve Dirençlilik Çalışmaları Bilgilendirme Toplantısı’ düzenledi.
Depreme hazırlık ve dirençlilik çalışmaları hakkında ilgili akademisyenler, meslek odalarının temsilcileri ve yetkili bürokratların sunumlarının yer aldığı toplantıda Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür de önemli açıklamalarda bulundu. GÖRÜR: KENTLER ŞUURSUZ, ANLAMSIZ BAZEN FAY HATLARIYLA İÇ İÇE…İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen mikro bölgeleme çalışmaları hakkında konuşan Görür, “İzmir bu çalışmasıyla Türkiye’de 2. örnek. Umarım k büyük Maraş depreminden sonra bütün kentlerimiz İzmir’in yaptığı gibi benzer nitelikteki çalışmaları yapsın. Bu çalışmalar şu anda Türkiye’de bildiğim kadarıyla İstanbul’da yapılıyor. Burada yapılan çalışma genal anlamda mikro bölgeleme dediğimiz zaman… Ben bunu sadece zemin olarak görmüyorum. Bütün jeolojik çalışmalarının tümü kapsayan bir paket olarak görüyorum Deprem kentlerinde kentin yönetiminde mikro bölgeleme çalışmalarından toplanan veriler olmadan o kentin geleceğini, gelişmesini mekan kullanımını doğru ve bilimsel olarak yapamaz. Nitekim ülkede mikro bölgeleme bazlı yönetim olmadığı için kentler şuursuz, anlamsız bazen fay hatlarıyla iç içe bazen de hiç inşaatın yapılmaması gereken arazilerin inşaat yoğunluğunun artırılmasıyla sonuçlanıyor. Deprem geldiğinde de bugünkü acıları yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. “DEPREM KADER DEĞİLDİR”İzmir’in Türkiye’ye örnek teşkil etmesi gerektiğini ifade eden Görür, “İzmir’in mikro bölgeleme çalışmalarını yapmakla örnek olduğu gibi İzmir’e ikinci bir örnek olma yükünü yüklemek istiyorum. İzmir, deprem dirençli kentleri ilk oluşturan kent olmak ve Türkiye’ye örnek teşkil etmek zorunda. Bunu İzmir yapabilir. Yönetim anlayışı halkı ve bilime inancıyla Türkiye’de deprem dirençli kent olma özelliğini bütün Türk toplumuna gösterebilir. On binlerce canımızın enkaz altında olduğu dönemde, gözlerimizi İzmir’e çevirdiğimiz bu dönemde İzmir başını kaldırmalı ve dikta olacak davranışlar sergilemeli. Tolumun buna ihtiyacı var. Ben kişisel olarak bir karar aldım. Artık bu ülkede fay tartışmayacağım. Bunu tartışmayalım. Deprem mekanizması bu ülkede 13 milyon sene önce başladı ve milyonlarca sene devam edecek. Halkı jeolog yapmaya gerek yok. Depremleri kurma lüksümüz de yok. Depremleri gerçek olarak algılayıp siyasetçisi, yöneticisi ve halkıyla zaman kaybı olan fay tartışmalarını bırakmalıyız. Binalarımız yıkılmasın, on binlerce insanımızı kaybetmemek için depremde yıkılmamak ve canlarımızı kaybetmemek için deprem dirençli kentler nasıl oluştururuz onu tartışalım. Bütün gücümüzü ona verelim. Nitelim bunu başaran ülkeler var. Amerika, Japonya, Meksika ve İtalya gibi ülkeler. Bizde benzer depremler oluyor 10-15 kişi ölüyor. Bizim gibi on binlerce canını toprağa vermiyor. O halde siyasetçiler deprem dirençli kentler nasıl olur onu tartışsınlar. Deprem bu ülkenin gerçeği ve problemi. Siyasetten ve işsizlikte önemli. Depreme kadar saatlerce günlerce memlekette sorun sayan siyasilerin gündeme getirdikleri maddelerden daha mı az önemli canlarımız. Bizim şu anda günlük faaliyetlerimizi sürdürmemiz bile bizim için ağır olmuyor mu? Nasıl bu konuda hiçbir şey olmamış gibi davranılabilir? Türk hükümetlerinin birinci görevi vatandaşlarının an güvenliğin sağlamak. Bu memlekete az yol, az havaalanı yapsınlar ama kentlerimizi depreme dirençli yapsınlar. Biz gelecek nesillerimizi depreme kurban etmek istemiyoruz. Deprem kader değildir, bizim kaderimiz asla olamaz” dedi. “YALVARIYORUM”7 bileşenin depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Görür, “Benim geliştirdiğim çok basit bir kentin deprem dirençli olması modeli var. O da şu; kent dediğimiz zaman kenti oluşturan bileşenler var. Onlar da yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem bir de ekonomi. Yani kent dediğimizde bu yedi bileşenden meydana gelen bir yapı. İşte kenti deprem dirençli yapmak istiyorsak bu bileşenleri deprem dayanıklı yapmalıyız. Bunların yöntemi belli ve basit. Türkiye Cumhuriyeti bunu yapabilir. Paramız var, yeter ki irademiz bunu yapmak istesin. Yönetim… Vali tayin ediyoruz. Ama belediye başkanımız başkan seçilmeden önce bir işi var. O belediye başkanı afet ya da afet azaltmayı bilmez ki. Ama biz onu seçip tek yetkili kabul ediyoruz. O nedenle bir kenti yöneten yönetim depremle ilgili gerekli eğitimden geçirilmek mecburiyetinde. Bunu yapmazsanız depremde neyin önemli olduğunu bilip tayin edemez. Halk… Deprem idraki olmayan bir kent halkıyla siz kenti depreme hazırlayamazsınız. Kenti depreme hazırlamak için eğitimi alanlar inşaatta kaçakçılık yapmaz, ranta bakamaz, gecekondu mantığıyla çalışmaz. Bunların hepsi de başlık ve yarından itibaren başlanır bu işler yapılmaya. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Altyapı… Yol, köprü, viyadük, tünel, su şebekesi… Sorsanız hepsi ‘Her şeyimiz hazır’ diyorlar. Bu doğru değil Deprem dirençli kent için şimdiden başlayarak altyapımızın deprem dirençli olup olmadığı ya da deprem geldiğinde ne kadar hasar alacağı tespit edilebilir. Yapı stoku… Yapı stokunu tespit edip zayıf olanı ya yıkacaksınız ya da güçlendireceksiniz. Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmayacak. Çevre ve ekosistem… Deprem en büyük çevre felaketi. Kanalizasyon içme suyuna karışıyor. Ekonomi… İzmir, batı Anadolu’nun ekonomisini elinde tutan bir kent. İzmir’de bir deprem düşünün. İstanbul’u düşünün. Eğer düşündüğümüz deprem gelirse bütün Marmara bölgesinde ekonomi çarkları durur. Eğer ekonominin çarkları durursa Türkiye ekonomik acıdan diz üstü çöker. Türkiye sadece ekonomik değil, siyasi bağımsızlığını da kaybeder. Ekonomi de depreme hazır olmalı ve ekonominin çarkı çökmemeli. İzmir’i ekiplerini önemli ölçüde kaybettiğini, ekipmanların gittiğini düşünebiliyor musunuz? Ben İzmir’e bir görev gösteriyorum. Yalvarıyorum. Bütün Türkiye’ye örnek olun. Herkesin konuşup bir şeyler beklediğinde çıksın ortaya. Siz bunu yaparsanız bütün Anadolu peşinden gelecektir” diye konuştu.
Depreme hazırlık ve dirençlilik çalışmaları hakkında ilgili akademisyenler, meslek odalarının temsilcileri ve yetkili bürokratların sunumlarının yer aldığı toplantıda Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür de önemli açıklamalarda bulundu. GÖRÜR: KENTLER ŞUURSUZ, ANLAMSIZ BAZEN FAY HATLARIYLA İÇ İÇE…İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen mikro bölgeleme çalışmaları hakkında konuşan Görür, “İzmir bu çalışmasıyla Türkiye’de 2. örnek. Umarım k büyük Maraş depreminden sonra bütün kentlerimiz İzmir’in yaptığı gibi benzer nitelikteki çalışmaları yapsın. Bu çalışmalar şu anda Türkiye’de bildiğim kadarıyla İstanbul’da yapılıyor. Burada yapılan çalışma genal anlamda mikro bölgeleme dediğimiz zaman… Ben bunu sadece zemin olarak görmüyorum. Bütün jeolojik çalışmalarının tümü kapsayan bir paket olarak görüyorum Deprem kentlerinde kentin yönetiminde mikro bölgeleme çalışmalarından toplanan veriler olmadan o kentin geleceğini, gelişmesini mekan kullanımını doğru ve bilimsel olarak yapamaz. Nitekim ülkede mikro bölgeleme bazlı yönetim olmadığı için kentler şuursuz, anlamsız bazen fay hatlarıyla iç içe bazen de hiç inşaatın yapılmaması gereken arazilerin inşaat yoğunluğunun artırılmasıyla sonuçlanıyor. Deprem geldiğinde de bugünkü acıları yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. “DEPREM KADER DEĞİLDİR”İzmir’in Türkiye’ye örnek teşkil etmesi gerektiğini ifade eden Görür, “İzmir’in mikro bölgeleme çalışmalarını yapmakla örnek olduğu gibi İzmir’e ikinci bir örnek olma yükünü yüklemek istiyorum. İzmir, deprem dirençli kentleri ilk oluşturan kent olmak ve Türkiye’ye örnek teşkil etmek zorunda. Bunu İzmir yapabilir. Yönetim anlayışı halkı ve bilime inancıyla Türkiye’de deprem dirençli kent olma özelliğini bütün Türk toplumuna gösterebilir. On binlerce canımızın enkaz altında olduğu dönemde, gözlerimizi İzmir’e çevirdiğimiz bu dönemde İzmir başını kaldırmalı ve dikta olacak davranışlar sergilemeli. Tolumun buna ihtiyacı var. Ben kişisel olarak bir karar aldım. Artık bu ülkede fay tartışmayacağım. Bunu tartışmayalım. Deprem mekanizması bu ülkede 13 milyon sene önce başladı ve milyonlarca sene devam edecek. Halkı jeolog yapmaya gerek yok. Depremleri kurma lüksümüz de yok. Depremleri gerçek olarak algılayıp siyasetçisi, yöneticisi ve halkıyla zaman kaybı olan fay tartışmalarını bırakmalıyız. Binalarımız yıkılmasın, on binlerce insanımızı kaybetmemek için depremde yıkılmamak ve canlarımızı kaybetmemek için deprem dirençli kentler nasıl oluştururuz onu tartışalım. Bütün gücümüzü ona verelim. Nitelim bunu başaran ülkeler var. Amerika, Japonya, Meksika ve İtalya gibi ülkeler. Bizde benzer depremler oluyor 10-15 kişi ölüyor. Bizim gibi on binlerce canını toprağa vermiyor. O halde siyasetçiler deprem dirençli kentler nasıl olur onu tartışsınlar. Deprem bu ülkenin gerçeği ve problemi. Siyasetten ve işsizlikte önemli. Depreme kadar saatlerce günlerce memlekette sorun sayan siyasilerin gündeme getirdikleri maddelerden daha mı az önemli canlarımız. Bizim şu anda günlük faaliyetlerimizi sürdürmemiz bile bizim için ağır olmuyor mu? Nasıl bu konuda hiçbir şey olmamış gibi davranılabilir? Türk hükümetlerinin birinci görevi vatandaşlarının an güvenliğin sağlamak. Bu memlekete az yol, az havaalanı yapsınlar ama kentlerimizi depreme dirençli yapsınlar. Biz gelecek nesillerimizi depreme kurban etmek istemiyoruz. Deprem kader değildir, bizim kaderimiz asla olamaz” dedi. “YALVARIYORUM”7 bileşenin depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Görür, “Benim geliştirdiğim çok basit bir kentin deprem dirençli olması modeli var. O da şu; kent dediğimiz zaman kenti oluşturan bileşenler var. Onlar da yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem bir de ekonomi. Yani kent dediğimizde bu yedi bileşenden meydana gelen bir yapı. İşte kenti deprem dirençli yapmak istiyorsak bu bileşenleri deprem dayanıklı yapmalıyız. Bunların yöntemi belli ve basit. Türkiye Cumhuriyeti bunu yapabilir. Paramız var, yeter ki irademiz bunu yapmak istesin. Yönetim… Vali tayin ediyoruz. Ama belediye başkanımız başkan seçilmeden önce bir işi var. O belediye başkanı afet ya da afet azaltmayı bilmez ki. Ama biz onu seçip tek yetkili kabul ediyoruz. O nedenle bir kenti yöneten yönetim depremle ilgili gerekli eğitimden geçirilmek mecburiyetinde. Bunu yapmazsanız depremde neyin önemli olduğunu bilip tayin edemez. Halk… Deprem idraki olmayan bir kent halkıyla siz kenti depreme hazırlayamazsınız. Kenti depreme hazırlamak için eğitimi alanlar inşaatta kaçakçılık yapmaz, ranta bakamaz, gecekondu mantığıyla çalışmaz. Bunların hepsi de başlık ve yarından itibaren başlanır bu işler yapılmaya. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Altyapı… Yol, köprü, viyadük, tünel, su şebekesi… Sorsanız hepsi ‘Her şeyimiz hazır’ diyorlar. Bu doğru değil Deprem dirençli kent için şimdiden başlayarak altyapımızın deprem dirençli olup olmadığı ya da deprem geldiğinde ne kadar hasar alacağı tespit edilebilir. Yapı stoku… Yapı stokunu tespit edip zayıf olanı ya yıkacaksınız ya da güçlendireceksiniz. Kentsel dönüşüm rantsal dönüşüm olmayacak. Çevre ve ekosistem… Deprem en büyük çevre felaketi. Kanalizasyon içme suyuna karışıyor. Ekonomi… İzmir, batı Anadolu’nun ekonomisini elinde tutan bir kent. İzmir’de bir deprem düşünün. İstanbul’u düşünün. Eğer düşündüğümüz deprem gelirse bütün Marmara bölgesinde ekonomi çarkları durur. Eğer ekonominin çarkları durursa Türkiye ekonomik acıdan diz üstü çöker. Türkiye sadece ekonomik değil, siyasi bağımsızlığını da kaybeder. Ekonomi de depreme hazır olmalı ve ekonominin çarkı çökmemeli. İzmir’i ekiplerini önemli ölçüde kaybettiğini, ekipmanların gittiğini düşünebiliyor musunuz? Ben İzmir’e bir görev gösteriyorum. Yalvarıyorum. Bütün Türkiye’ye örnek olun. Herkesin konuşup bir şeyler beklediğinde çıksın ortaya. Siz bunu yaparsanız bütün Anadolu peşinden gelecektir” diye konuştu.