Komisyonu'nda tespitlerine başlamadan önce Sağlık Bakanı’na,
iktidar Milletvekillerine ve bakanlık bürokratlarına soru sorarak sözlerine
başlayan Sındır, “yakın zaman içerisinde ‘sayın vekilim, sayın genel müdürüm,
sayın başkanım, şu hastanede bana bir oda ayarlar mısın? Oda yok. Yoğun bakımda
yer yok, yatak yok. Bir yatak ayarlar mısın?’ diye kaç telefon aldınız? Ya da
bana bu soruları soran olmadı diyen bir kişi var mı? AK Partili arkadaşlarımız
‘Hastane sayımız şu kadar, yatak sayımız bu kadar. Hastalarımız 5 yıldızlı
hastanelerde, yataklarda bakılıyor’ diyor. Sağlık sektörüne at gözlükleriyle
bakmaktan vazgeçin” dedi.
“ELBİRLİĞİYLE ÇÖKERTTİNİZ!”
Türkiye’nin sağlık alanında OECD ülkeleri arasında çok
geride kaldığını ifade ederek sözlerine devam eden Sındır, “OECD ülkeleri
içerisinde biz neredeyiz diye merak eden oldu mu? Bakın, 10 bin kişiye düşen
yatak sayısı Türkiye'de 28,3; OECD üyesi ülkeler ortalaması 47, neredeyse 2
katı. İktidar bu sayıyı 2020 hedefimiz de 29,2'ye çıkarmış. Ülkemizde 100 bin
kişiye düşen hekim sayısı 187, OECD ortalaması ise 340, yani yine 2 katı.
İktidar buradaki 2020 yılı hedefini de 187'den 210'a çıkarmış. Devam ediyorum
100 bin kişiye hemşire, ebe sayısı ülkemizde 301, OECD ortalaması 900, bu sefer
tablo daha da kötü, 3 katı. Bu alanda da iktidar 2020 hedefi olarak, bunu 24 daha
artıralım, 301'i 325 yapalım demiş. Tablo bu kadar acı. OECD, Türkiye'den daha
gelişmiş değil. Yani G20’den falan bahsetmiyor, gelişmiş ülkelerden örnekler
vermiyoruz. Sağlık alanında, süslü ve afili cümlelerle yaptığınız açıklamalar
Türkiye’nin sağlık alanında içinde bulunduğu durumu örtmez, örtemez. Sürekli
‘2002'de durum şöyleydi de 2019'da buraya geldik’ diyorsunuz ya, işin aslını
ben size söyleyeyim; 2002'de hastane sayısı 774'müş, 2019'da geldiğimiz rakam
928. Kendinizi kandırmaktan vazgeçin, Türkiye’de sağlık sistemini elbirliğiyle
çökerttiniz. Baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm
vermemiş. 17 yıldır bu millet size iktidar verdi. Siz ise yurttaşlarımızın
çığlıklarını duymuyor, eksiklerine çözüm olmuyor, sıkıntılarına çareler
üretmiyorsunuz” dedi.
“PERFORMANSA DAYALI SAĞLIK HİZMETİNDEN DERHAL
VAZGEÇİLMELİ”
Sözlerini şehir hastanelerinin Türkiye’nin sağlık alanında
yaşadığı sıkıntıları çözmek için yapılmadığını ifade ederek bitiren Sındır,
“Hastaneler AVM gibi olunca hasta beklentileri de buna göre tabii ki artıyor,
halkın ihtiyacı yandaşa peşkeş çekiliyor. Hastaneler otel işletmeciliği
zihniyetiyle yönetiliyor. Devletin parasının yirmi beş yıllığına ipotek altına
alınmasının somut bir uygulamasıdır şehir hastaneleri. Şehir Hastaneleri’nin
yap-kirala-devret modelinin sözleşmelerini göremiyoruz ve bu sözleşmelerin
karanlık bir kuyu olduğunu sürekli dile getiriyoruz. Sözleşmeyi gizleyerek kamu
zararını mı örtüyorsunuz? Bilemiyoruz. Bakın bu sistemle hastaneler şirket
haline geliyor, hastalar müşteri, sağlık çalışanları da köleleşiyor. Ortalama
sekiz saat çalışan bir uzman, pratisyen, asistan bir hekimin mesai süresi
zarfında, 1 Kasım 2019 tarihinden itibaren alınan bir karar uyarınca hiç
durmadan aralıksız 72 hastaya bakması bekleniyor. Sekiz saati 72 hastaya
bölerseniz, arada bir dakikalık da boşluk verirseniz, beş dakikada bir hasta
bakacak hekim. Verimlilik mi bu? Yani performansa dayalı sistem bu mu? Buradan
ne hasta tedavi olur ne de hekim sağlıklı bir iş yapar. Dolayısıyla kamu
hastanelerinde hekimden - hemşireye, teknikerden - taşerona çalışan işçilere
kadar tüm emek süreçleri ve hizmet sunumu kar - zarar hesaplarına ve müşteri
memnuniyetine göre örgütleniyor. Niteliğe göre değil, niceliğe önem veren,
mesleki değerleri ve evrensel tıp etiğinin ilkelerini yıpratan bu performansa
dayalı sağlık hizmeti sunumundan derhal vazgeçilmeli” dedi.