TBMM Genel Kurulunda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2022 yılı
bütçesi üzerinde söz alan MHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu’nun
konuşmasından başlıklar ise şöyle;
İklim Değişikliğine
Karşı Bütün Bakanlıklar Koordine Olmalıdır!
İklim değişikliğinin etkilerini gün geçtikçe gündelik hayatımızda
bile daha çok hissediyoruz. Bu nedenle İklim değişikliğini sadece emisyon
azaltımı yönünden ele almak yeterli değildir. Asıl önemli olan ülkenin
değişimlere karşı uyum sürecini zararsız atlatmak ve önlemleri almaktır.
İklim değişikliği Millî Savunma Bakanlığı dâhil tüm
bakanlıkları ilgilendiren bir konu olup tüm bakanlıklarda iklim değişikliği
daire başkanlıklarının düzenlenmesi ve koordinasyonun sağlanması zorunludur.
Her bakanlık kendi alanındaki etkileri bu birimlerde öngörerek raporlamalı ve genel
plana dahil etmelidir. Bu kapsamda çıkarılacak Su Kanunu ve iklim değişliği
hakkında kanuni düzenlemeler çok iyi planlanmalıdır. Acele ile alınmış kararlar
ve detaylı inceleme yapmadan uygulamaya sokulan genel müdürlük dağıtımları ve
ayarlamaları mevcut karmaşaya yakın gelecekte yeni büyük sorunlar ekleyecektir.
İklim Değişikliğine
Uyum Sağlamak İçin Devlet Öncülük Yapmalıdır!
Devletin teşkilatının iklim değişikliğine uyumlulaşması
önemli bir başlangıç noktasıdır. Toplumun tarımda, kentleşmede, ekonomide ve
her boyutta küresel ısınma ve iklim değişikliğine hem zihinsel hem de
uygulamalarda adapte olabilmesi için devlet öncülük yapmalıdır. Bu kanun ve
diğer düzenlemelerle yapılırken idari karmaşa da sona erdirilmelidir.
İklim Değişikliği
Tarımda Rekolte Kayıplarına Sebep Oluyor!
İklim değişikliğinin problem oluşturacağı birçok alan
mevcuttur. Tarım açısından ele alındığında alışık olduğumuz mevsimler ve
mevsimsel geçişler artık değişim göstermiştir. Standart ve tahmin edilebilir
hava olayları ve yağış rejimi değişime başlamış ve dengeye ulaşıncaya kadar da
bu değişimler tahmin edilemez bir durumda devam edecektir. Sıcaklık ve yağış
rejimindeki düzensizlikler, organizmaların gelişimleri üzerine olumsuz etki ve
yoğun stres yapacaktır. Geçmiş yıllarda, gelecek yıllar için yapılan tahmin ve
planlamalarda büyük oranda başarı elde edilmesine rağmen şimdilerde
öngörülemezlik söz konusudur. Bu durum tarım ürünlerinde rekolte kayıplarına
sebebiyet vermektedir. Geçiş dönemi şartlarında iklimdeki belirsiz değişimler tarım
üretiminde, ekim ve hasat zamanlarında kaymaya, meyvecilik açısından verim
düşüklüğüne yol açacaktır. Ayrıca gelecekte hayvancılıkta kullanılan yem
bitkilerinde sorunlar yaşanacaktır. Tahıl depolarının artırılması, doldurulması
ve olası durumlara hazırlıklı olunması gereklidir.
Ayrıca soğuk zincire önem verilerek soğuk hava depolarının
çoğaltılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Kısa sürede bozulacak ürünlerinin
uzun dönem saklanabilmesi sağlanmalıdır. Ülkenin gıda ihtiyacını karşılayacak
depoların oluşturulması ulusal güvenlik açısından da değerlendirilmelidir.
Seracılıkta gerekli önlemlerin alınması iptidai şartlarda kurulan ve hava
olaylarına dayanıksız seraların sağlamlaştırılması da tarım üretimi açısından
büyük önem taşımaktadır.
Kuraklığın Yaşandığı Yerlerde Sulu Tarımdan Vazgeçilmeli,
Alternatif Ürünler Devreye Sokulmalıdır!
Kuraklığın yoğun hissedileceği alanlarda kuru tarıma ağırlık
verilmelidir. Konya kapalı havzası gibi alanlarda sulu tarımdan vazgeçilmeli ve
alternatif ürünlerin yeraltı suları tükenmeden devreye sokulmalıdır. Kuraklığın
ve hava sıcaklığının yükseldiği alanlara havzalar arası su aktarımı da problemi
çözmeye yetmeyecektir. Diğer yandan gıda güvenliği ve temini açısından
uluslararası ve ulusal tedarik zincirinin de sağlıklı denetlenmesi ve
alternatiflerin planlanması gerekmektedir.
Özellikle kuraklıkla yüzleşecek alanlarda ve iklim
değişikliğinin yoğun yaşanacağı alanlar öngörülerek bu bölgelerde köylerin bir
araya toplanması, üretimin devam ettirilebilmesi ve iç göçlerin engellenmesi
açısından dirençli tarım kentleri gündeme alınmalıdır.
Dirençli Tarım
Kentleri Biran Önce Uygulamaya Konulmalıdır!
Göç olgusu ele alınırken iklim değişikliklerinden meydana
gelebilecek göçler de ele alınmalı ve planlamalar yapılmalıdır. Bu durum sadece
dış göçler açısından değil iç göçler açısından da ayrıntılı olarak ele alınması
gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin 1969’dan bu yana sürekli gündemde
tuttuğu ve geliştirerek günümüze taşıdığı dirençli tarım kentleri, iklim
değişikliği etkilerinin azaltılmasına çare olabilecektir. Dirençli tarım
kentleri vasıtası ile şehir köye taşınırken insanlarımızın ve çiftçilerimizin
birçok sorunu da çözülmüş olacaktır.
Dirençli tarım kentleri; su tasarrufunu, üretici
birliklerini, makine parklarını, sözleşmeli tarımı içinde barındıran yapılar
olurken afetlere dayanıklı, altyapısı planlanmış, akıllı şehir özelliği taşıyan
yerleşim birimi olacaktır. Dirençli tarım kentleri sayesinde eğitim, sağlık,
güvenlik ve ulaşım sorunları çözülmüş, sıfır atık kapsamında kaynakta
ayrıştırmanın yapıldığı, arıtma tesislerinden çıkan suyun tarıma tekrar
kazandırıldığı, caddeleri, parkları planlanmış yeşil şehirler kurulacaktır.
Tarım kentlerinde hayvan haklarına duyarlı, doğa ile uyumlu bir yapı
sergileneceğinden hem insanımızın refahını, hem tarımda işgücü kaybını hem de
ekosistemin dengesi ile uyumlu yaşam alanları oluşturulacaktır. Bu sebeple
dirençli tarım kentleri bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
Tarım ve Su Yönetimi
Milli Güvenlik Meselesi Olarak Ele Alınmalıdır!
Su ve tarımın, milli güvenlik meselesi olarak ele alınması
ve her ikisinin de yeni şartlara göre ayrıntılı şekilde planlanması gereklidir.
Su yönetimi, atık yönetimi ve değişimlere uyum sağlamak açısından ilk olarak
bakanlıklar ve genel müdürlükler arasındaki yetki çakışmaları ve kargaşası
ortadan kaldırılmalıdır. Çevre, su, orman ve iklim değişikliği konuları idari
olarak bir araya toplanmalı ve ulusal güvenlik sorunu oluşturan küresel iklim
değişikliği ile mücadelenin bu hassasiyet çerçevesinde yapılması gerekmektedir.
Sularımızı kirleten tüm kaynakların bir an önce ortadan kaldırılması, orman ve
bitki varlığımızın değişimler karşısında nasıl korunacağı konusuna eğilinmesi
ve bu kapsamda çevre konularının ele alınması gereklidir.
Şehirler ekolojik olarak kültürel çöl olarak ele alınır ve
canlı geçişlerini engelleyen alanlardır. Şehirlerin planlamaları, küresel iklim
değişikliği açısından da büyük önem taşımaktadır. Bilindiği üzere şehirler hem
su hem de tarımsal alan ve ürünleri açısından tüketim merkezleridir. Bu sebeple
yeşil alanlarının planlanması, su tasarrufu ve kullanımı konuları hayati önem
taşımaktadır. Bunlardan dolayı şehircilik ve çevre konuları birbirinden ayrılır
ve iklim değişikliğinin oluşturacağı etkiler ile yüzleşirsek ülkemiz açısından
riskler azaltılabilecektir.
Tarımı ve Suyu İyi
Yönetebilen Ülkeler Dünyanın En Güçlü Ülkeleri Olacak!
Bitkisel üretim, hayvansal üretim ve su ürünleri açısından
yaşanacak sorunlar ülkemizin ulusal güvenliği dahil tüm alanları ve temelde de
ekonomiyi etkileyecektir. En büyük etkileri ise gıdaya ulaşım zorlukları ve iç
göç olarak karşımıza çıkacaktır. Her iki durumda da ülkede birçok sosyal sorun
yaşanacaktır. Bu sorunlar sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaşanabilecek
sorunlardır. Bugün İngiltere’de tedarik zincirinde meydana gelen aksaklık büyük
problemlere sebep olduğu açıkça görülmüştür. Bu dönemlerden itibaren tarımı ve
suyu iyi yönetebilen ve bu alanlarda sorun yaşamayan ülkeler dünyanın en güçlü
ülkeleri ve başat güç olacaktır.
Türkiye, önündeki riskleri öngörecek yetkin insan
kapasitesine sahiptir. Muhtemel tehlikelere rağmen gıda güvenliği sarsılmadan
hem milletine yetecek hem de dış ülkelere ihracat yapabilecek kapasiteye
sahiptir. Geliştirilecek tedbirler sayesinde milletin refahı artırılıp
sürekliliği garantiye alınabilecektir. Milletimiz de bunu hak etmektedir.
Tarım İşbirliğini
Sağlamalı! Tarımda Turan'ı Gerçekleştirmeliyiz!
Türk devletlerinin bağımsızlığının 30'uncu yıl dönümünde 12
Kasım 2021'de gerçekleşen Devlet Başkanları Zirvesi'nde alınan kararla Türk
Konseyi'nin adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmiştir. Bu önemli
adımı gönülden kutluyorum. Bununla beraber tarım, hayvancılık ve iklim değişikliği
sorunlarında Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde etkin ve kalıcı iş birliği
yollarının açılması ve aranması gerekmektedir. Dünyamızın geleceğini, gıda
darlığı ve iklim değişikliği sorunları şekillendirecekse Türk dünyasının bu
sorunlara iş birliği ile çareler araması, sorunları aşarken sahip olacağımız
ortak gücümüzü artıracaktır. Ürün deseni çalışmalarında, su yönetimi
çalışmalarında ve tedarik sürecinde iş birliğimiz birlikte üreten ve birlikte
doyan büyük bir millet olduğumuz gerçeğinin Türk dünyasında ortak bir şuurun
gelişmesine de hizmet edecektir. Tarımda Turan'ı gerçekleştirmek zorundayız.
İklim değişikliğine uyum sağlama konusunda sağlıklı öngörülerle her alanda harekete geçmek, gerek Gazi Meclisimizin gerekse hükümetin yüce milletimize borcudur.