Gündem
24 Şubat 2023 - 13:03
Güncelleme: 24 Şubat 2023 - 13:27
TMMOB ve depremzede karşı karşıya! 'Katil' çıkışına tepki!
TMMOB İzmir Şubesi, emsal ile ilgili açtığı davanın sonuçlanması sonrası gerçekleştirdiği basın toplantısında depremzedeler ve TMMOB üyeleri arsında gerilim yaşandı. TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Dönem Sekreteri Aykut Akdemir’in ‘bugün emsale el kaldıranlar yarının katilleridir’ sözüne depremzedeler tepki gösterdi.
Gündem
24 Şubat 2023 - 13:03
Güncelleme: 24 Şubat 2023 - 13:27
Çiğdem CANPOLAT / ÖNCÜŞEHİR - 30 Ekim 2020 yılında yaşanan depreminin ardından İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinde alınan “emsal artışı” kararının ardından bazı kesimlerden tepkiler yükselmişti.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), emsal kararının uygulama imar plan notlarının müktesep hak olarak görülmesinin, bilimsel dayanaktan yoksun şekilde yoğunluk artışı yapılmasının kent planlama bilimi ve hukuki açıdan mümkün olmadığı iddiasıyla yürütmeyi durdurma talepli dava açmıştı. Geçtiğimiz günlerde açılan davada yeni bir gelişme yaşanmış, İzmir 5. İdare Mahkemesi TMMOB’un açtığı davada yürütmeyi durdurma kararı vermişti.
Bu kararın ardından TMMOB, konuya ilişkin bilgileri paylaşmak üzere bugün bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Toplantıya 8-9 kişilik depremzede grubu katlırken, Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı Zafer Mutluer’in sözleri sonrası depremzedeler ve TMMOB üyeleri arasında tartışmalar yaşandı.DEVLET DİYEBİLİR Mİ?Söz alan ŞPO İzmir Şube Başkanı Zafer Mutluer, “Bir deprem yaşadık ve 16,5 milyonluk bir coğrafya etkilendi. Herkesin barınma ihtiyacı var. Devlet siz kendiniz karşılayın, kendi başınızın çaresine bakın, maddi pürüzü emsal arttırarak hafifletin diyebilir mi?” sorusunu yöneltti. DEPREMZEDELER: KAMU VE ODALAR ARASINDA EZİLİYORUZSorunun ardından ise salonda bulunan depremzedeler ‘biz kamu ile odalar arasında eziliyoruz. Bize çözüm sunmuyorsunuz. Biz ne yapacağız. 2,5 yıldır sokaktayız’ diyerek tepki gösterdi.MUTLUER: GEREKLİ ÇALIŞMALAR YAPILMALIDIRTepkiler sonrası sözlerine devam eden Mutluer, ”TMMOB’ bağlı odalar hep bilimsel bilgiyi savunur. Vatandaşlarımızın güvenli kentlerde nasıl yaşayabileceğini anlattık. Biz danışılacak durumdayız. Hala aynı konularda ısrarcı olunuyor. Ben ce Pazarcık’tan geldim. Bulunduğum çadır kentin mahallesindeki binalar 5-10 yıllık binalar. Bunlar yıkıldı. Mesele yeni bina, sağlam bina değil, bütüncül yaklaşım önemli. Bugünkü konut üretim politikası baştan sona çökmüştür. Mülk sahiplerinin hırsı Pazarcık'ta can almıştı. Orada yapılan binaların müteahhitlerin daha fazla kazanma hırsı can aldı. Depremzedeler kaybedilen evlerden sorumlu değildir. Onlara yıkılamaz bu süreç. Kamu iradesi bu yükün altına girmektedir. Bölgede de depremzedeler kendi başının çaresine baksın diye dışarıdan bakıp az hasarlı kararı veriyorlar. Devlet barınma hakkını çözmek için finansal anlamında taşın altına girmelidir. Gerekli tüm çalışmalar yapılmalıdır. 1 yılda yapacağız demekle olmuyor” diye konuştu.DEPREMZEDELER: ÇÖZÜM SUNMUYORSUNUZ!Mutluer'in sözlerinin ardından depremzedeler yine de söze girerken, ‘Bende mimarım. Bize her zaman sorunu belirtirken çözümü de sunmamız gerektiğini öğrettiler. Ancak siz çözüm sunmuyorsunuz, biz ne yapacağız. Biz evlerimizi istiyoruz’ dedi.AKDEMİŞ: EMSALE EVET DİYENLER…Depremzedelerin tepki göstermesine yanıt veren ve emsali eleştiren Akdemir, “Bugün yıkılan binaların hepsinde onayı olanların hepsinin eline kan bulaşmıştır diyoruz. Bugünün katillerini besliyorsunuz. Emsal artışına evet diyenler yarının katilleri olacak. Sorumlular yöneticilerdir. bugün 40 bini üstünde can kaybı yitirdiğimi 13 milyonun etkilendiği deprem bölgesindeyiz. Bugün yalnız ve yalnız barınma hakkımız nasıl alabilir diye onu konuşuyoruz. Depremde evleri yıkılan tüm depremzedelerin evlerinin devlet tarafından yapılması gerekmektedir. Bir afetin felakete dönüşmesine neden olan kamu yönetimlerdi. tüm yıkılan evlerin, kaybedilen canların sorumlusu devlettir. Devlet tüm yapıları yaparak depremzedeler vermelidir” ifadelerini kullandı.
AÇIKLAMA İSE ŞÖYLE;
“Depremde ve sonrasında yaşanan mağduriyetlerin sorumlusu bilimle inatlaşan yöneticilerdir” adı basın metnini TMMOB İzmir İKK Sekreteri Aykut Akdemir okudu.“BU ARTIŞ İLE AÇIKÇA ‘İZMİR’E İHANET’ EDİLMİŞTİR”Alınan emsal kararını eleştiren Akdemir, “1 Mart 2021 tarihinde onaylanan plan notuna ek olarak parsel bazında yüzde 20, ada bazında yüzde 30 verilen emsal artışının teknik olarak tartışılacak bir tarafı bulunmadığını İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyelerinin tamamı bilmektedir. Alınan karar ile birlikte getirilen emsal artışları ile toplamda mevcuda ek yüzde 50-60 bağımsız birim artışına gidilmiş ve dolayısıyla nüfus artışı yapılmış, yapılan bu artış ile açıkça "İzmir’e ihanet" edilmiştir. Üstelik yapılan bütün bu artışlar jeolojik-jeoteknik etüd verileri plan kararlarına yansıtılmadan yapılmıştır. Bu kararın altına imza atan belediye başkanları ve meclis üyeleri herhangi bir bilimsel çalışmaya dayanmadan kentimizde yaşanması muhtemel afetleri, felakete dönüştürecek bir suç işlemişlerdir. Bu kararın altında imzası bulunanların, İzmir’de trafik sorunu olduğundan, koku sorunu olduğundan, altyapının yetmediğinden bahsetmeye ve doğabilecek bir zarar halinde doğal afeti gerekçe göstermeye hakkı yoktur, çünkü bizzat sorumludurlar” diye konuştu. “BU KARAR AÇIK ŞEKİLDE PİYASACI BİR YAKLAŞIMDIR”Bu yaklaşımla iktidar partisinin 20 yıldır kentsel alanda uyguladığı politikalarından hiçbir farkı bulunmadığını öne süren Akdemir, “Tamamen mali koşullara dayalı, kent bütününü ve kentin uzun vadeli çıkarlarını gözetmeden yapılan emsal artışı ile depremin etkilediği bölgede yeni konut inşa etmeye dayalı yaklaşımın, bilimsellikle, kamucu yaklaşımla uzaktan yakından ilişkisinin olmadığı açıktır. İzmir, bugün için yoğun trafik problemine ilave olarak küresel iklim değişimine bağlı su ve enerji gibi problemleri yakın gelecekte yaşayacak illerimizin başında gelmektedir. Hal böyle iken; emsal artışları ile planlama, mimarlık, mühendislik disiplinlerinin her birini göz ardı eden, deprem bölgesindeki mülkiyet sahiplerini ve kenti ana aktörün müteahhit olduğu piyasa koşullarına teslim eden Belediye Başkanları ve Meclis Üyelerinin, 11.10.2021 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinde almış oldukları karar, açıkça bir kent suçudur. Bu karar açık şekilde piyasacı bir yaklaşımdır ve iktidar partisinin 20 yıldır kentsel alanda uyguladığı politikalarından hiçbir farkı bulunmamaktadır” şeklinde konuştu. “SUÇUN KARŞISINDA SESSİZ KALMAMIZ, SUÇA ORTAK OLMAK ANLAMINA GELECEKTİR”Suça ortak olmamak adına bu davayı açıklarını belirten Akdemir, “İşte tam da bu nedenlerle işlenen suçun karşısında sessiz kalmamız, suça ortak olmak anlamına gelecektir. Toplumcu ve kamucu çözümler yaratmak yerine, TMMOB’u İzmirlilerin vicdanına havale ettiklerini söyleyenleri, vatandaşları otobüslerle meslek odalarının önüne taşıyıp hedef gösterenleri, meslek odalarını gizli ittifakın parçası olmakla suçlayanları, bilim gerektiğinde taviz verir diyenleri, eline A4 kağıt alıp plan çizmeye kalkanları gayet iyi tanıyoruz. Unutulmasın ki TMMOB, toplumun ortak yararını içermeyen, günü kurtarmaya dönük, aklı ve bilimi hiçe sayan uygulamaları her türlü baskıya rağmen geçmişte kabul etmemiştir, bugün de etmeyecektir” ifadelerini kullandı. “BİLİMLE EN UFAK BİR İLİŞKİSİ OLMAYAN DÜZENLEMELER ÇÖZÜM OLMAYACAK”Emsal artışının çözüm olmayacağını vurgulayan Akdemir, “30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan deprem sonrası kentimizde uygulanmaya çalışılan akıl dışı, bilimle en ufak bir ilişkisi olmayan düzenlemelerin, halkımız için çözüm olmadığını, olamayacağını biliyoruz. Yeni afetlere kapı aralayacak yoğunluk artışına ilişkin açtığımız dava sonucunda Mahkeme tarafından belirlenen bilirkişi heyetince hazırlanan 23.12.2022 tarihli raporda, dava konusu işlemin toplamda 23 maddede bilime, tekniğe ve hukuka aykırı olduğu yönünde rapor hazırlamıştır. Süreç bu aşamada iken; Bilirkişi Heyeti, kendisinden herhangi bir talepte bulunulmamasına rağmen 27.12.2022 tarihli ek rapor ile “emsal artışı”ının “üstün kamu yararı” içerdiği yönündeki yeni görüşünü mahkemeye iletmiş ise de; Mahkeme tarafından; ek raporda yer alan hususların kök raporda belirtilen teknik değerlendirmeye aksi bir görüş içermediği ve dava konusu işlemde kamu yararı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme Mahkemede olduğu gerekçesiyle bu ek rapora itibar edilmediği belirtilmiştir” dedi.“VATANDAŞLARIMIZ MÜTEAHHİT İLE BAŞ BAŞA BIRAKILMIŞTIR”Kamu idareleri anayasanın, yasaların ve yönetmeliklerin kendilerine tanımladığı görev ve sorumlulukları yerine getirmek yerine vatandaşların müteahhit ile baş başa bırakıldığını öne süren Akdemir, “Dava konusu idari işlem 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depreminden İzmir kentinde etkilenen ve hasar alan binaların yeniden yapılabilmesine, yani afet sonrası barınma sorununa ilişkin uygulamaya konulan “çözümler” bilimsel olarak hatalıdır. Kamu idareleri anayasanın, yasaların ve yönetmeliklerin kendilerine tanımladığı görev ve sorumlulukları yerine getirmek yerine vatandaşlarımızı müteahhit ile baş başa bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, konut hakkının sağlanması ve gerekli tedbirlerin alınması, devletin sorumluluğundadır. Ancak, dava konusu işlem ile birlikte, afet sonrasında hasar alan binaların yıkılıp yeniden yapılması, serbest piyasanın işleyişine bırakılmış, mali gücü olanlar ile olmayanlar arasında bir ayrım yapılmıştır” dedi. “MÜTEAHHİT MASRAFLARI EMSAL ARTIŞI İLE GİDERİLMESİ YOLU SEÇİLMİŞTİR”Müteahhit masraflarının, emsal artışı ile giderilmeye çalışıldığını ifade eden Akdemir, “30 Ekim 2020 tarihi sonrasında, İzmir ili mülki amiri tarafından bir deprem bölgesi olma niteliğini taşımaya devam eden kentte, ağır hasarlı binalar haricinde (hasar düzeyine bakılmaksızın) bütün hasar alan ya da mevzuat gereğince risk taşıyan yapıların taşınması ya da yıkılarak yeniden yapılması konusunda alınmış idari bir karar bulunmamaktadır. Deprem açısından riskli bir bölgede bulunan İzmir’de, tehlikenin giderilmesi için alınan tedbirler kapsamında sayılabilecek olan “binaların mevzuata uygun olarak yeniden yapılması” hususunda, kamu yetkisini kullanmamıştır. Dava konusu işleme konu olan, ağır hasarlı binalar haricinde kalan, ancak 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi’nde hasar alan ya da mevzuata göre riskli olan binalar için, binalardaki hak sahiplerine, idare tarafından mali yardımda bulunulmamıştır. Aksine, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 33. maddesinde “Konut ve konut inşaası ve sair yardımlar için yapılacak borçlandırmalar faizsizdir.” hükmü yer almasına karşın, konut yapımında ortaya çıkacak müteahhit masraflarının, planlama ilkelerine ve mevzuata aykırı bir şekilde emsal artışı ile giderilmesi yolu seçilmiştir” ifadelerini kullandı. YETKİLİLERE SESLENDİLERYetkililere seslenen Akdemir, “Defaatle ifade ettiğimiz üzere; mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerini yok saymadan, bilimsel ve teknik çalışmalar aracılığıyla elde edilecek analiz ve sentezler sonucu imar planı revizyonu yöntemiyle sorunun bütüncül bir tarzda ele alınarak çözümlenmesi gerekmektedir. Ayrıca deprem sonrası yaşanan mağduriyetlerde kamu idarelerinin sorumluluğunun tartışılması gerekirken, çözüm olarak sunulan yoğunluk artışı ile idare bu sorumluluktan kaçınarak, kentimiz afetler karşısında savunmasız hale getirilmektedir. Duymayanlara, duymamak için kafasını kuma gömen yetkili kurumlara bir daha hatırlatmak isteriz: Depremin yarattığı can ve mal kayıpları esasen önlenebilir veya azaltılabilirdir. Ancak bu kamu idaresinin şehircilik faaliyetlerini deprem riskini göz önünde bulundurarak planlı şekilde yürütmesi, binaların yer seçiminde, üretiminde ve kullanımında denetim hususunda aktif rol almasıyla mümkündür. Bu sayede vatandaşlar da kamu idaresi denetimine güvenerek sağlıklı ve yaşanabilir kentte yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bu hususta kamu idaresi birinci dereceden sorumludur. Söz konusu gerekçeler dikkate alındığında kamu idaresinin deprem nedeniyle yaşanan mağduriyete yönelik uygulamaya koyduğu emsal artışı, hatalardan ders çıkarılmadığının somut kanıtıdır” dedi. “SORUNUN ÇÖZÜMÜ AÇIKTIR”Akdemir sözlerini şöyle tamamladı; Vatandaşın sorununu çözmekten uzak düzenlemeye ilişkin 20.02.2022 tarihli açıklamamızda belirttiğimiz üzere; “Depremde zarar gören emekçi halkımızı anlıyoruz. Çünkü kamu idaresi başından itibaren emekçi halkımızın müşteri gibi görmüş ve buna yönelik uygulamalara imza atmıştır. TMMOB olarak bilimsellikten uzak, halkımızı yeni felaketlere sürükleyecek ve sermaye düzenini mutlu eden kent suçuna sessiz kalmamız emekçi halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür.” Sorunun çözümü bilimsel çalışmaların yanında ülkede uygulanan üretim politikaları ile doğrudan ilişkilidir. Sorunun çözümü gayet açıktır: Ülkemizin kamu kaynaklarının, hasta garantili şehir hastaneleri, geçiş garantili otoyollar, uçuş garantili havalimanlarına aktarılmak yerine vatandaşların sağlıklı ve güvenli kentlerde yaşaması için kullanılması durumunda kentlerimizde var olan problemlerin büyük bir kısmı çözülecektir” dedi.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), emsal kararının uygulama imar plan notlarının müktesep hak olarak görülmesinin, bilimsel dayanaktan yoksun şekilde yoğunluk artışı yapılmasının kent planlama bilimi ve hukuki açıdan mümkün olmadığı iddiasıyla yürütmeyi durdurma talepli dava açmıştı. Geçtiğimiz günlerde açılan davada yeni bir gelişme yaşanmış, İzmir 5. İdare Mahkemesi TMMOB’un açtığı davada yürütmeyi durdurma kararı vermişti.
Bu kararın ardından TMMOB, konuya ilişkin bilgileri paylaşmak üzere bugün bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Toplantıya 8-9 kişilik depremzede grubu katlırken, Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı Zafer Mutluer’in sözleri sonrası depremzedeler ve TMMOB üyeleri arasında tartışmalar yaşandı.DEVLET DİYEBİLİR Mİ?Söz alan ŞPO İzmir Şube Başkanı Zafer Mutluer, “Bir deprem yaşadık ve 16,5 milyonluk bir coğrafya etkilendi. Herkesin barınma ihtiyacı var. Devlet siz kendiniz karşılayın, kendi başınızın çaresine bakın, maddi pürüzü emsal arttırarak hafifletin diyebilir mi?” sorusunu yöneltti. DEPREMZEDELER: KAMU VE ODALAR ARASINDA EZİLİYORUZSorunun ardından ise salonda bulunan depremzedeler ‘biz kamu ile odalar arasında eziliyoruz. Bize çözüm sunmuyorsunuz. Biz ne yapacağız. 2,5 yıldır sokaktayız’ diyerek tepki gösterdi.MUTLUER: GEREKLİ ÇALIŞMALAR YAPILMALIDIRTepkiler sonrası sözlerine devam eden Mutluer, ”TMMOB’ bağlı odalar hep bilimsel bilgiyi savunur. Vatandaşlarımızın güvenli kentlerde nasıl yaşayabileceğini anlattık. Biz danışılacak durumdayız. Hala aynı konularda ısrarcı olunuyor. Ben ce Pazarcık’tan geldim. Bulunduğum çadır kentin mahallesindeki binalar 5-10 yıllık binalar. Bunlar yıkıldı. Mesele yeni bina, sağlam bina değil, bütüncül yaklaşım önemli. Bugünkü konut üretim politikası baştan sona çökmüştür. Mülk sahiplerinin hırsı Pazarcık'ta can almıştı. Orada yapılan binaların müteahhitlerin daha fazla kazanma hırsı can aldı. Depremzedeler kaybedilen evlerden sorumlu değildir. Onlara yıkılamaz bu süreç. Kamu iradesi bu yükün altına girmektedir. Bölgede de depremzedeler kendi başının çaresine baksın diye dışarıdan bakıp az hasarlı kararı veriyorlar. Devlet barınma hakkını çözmek için finansal anlamında taşın altına girmelidir. Gerekli tüm çalışmalar yapılmalıdır. 1 yılda yapacağız demekle olmuyor” diye konuştu.DEPREMZEDELER: ÇÖZÜM SUNMUYORSUNUZ!Mutluer'in sözlerinin ardından depremzedeler yine de söze girerken, ‘Bende mimarım. Bize her zaman sorunu belirtirken çözümü de sunmamız gerektiğini öğrettiler. Ancak siz çözüm sunmuyorsunuz, biz ne yapacağız. Biz evlerimizi istiyoruz’ dedi.AKDEMİŞ: EMSALE EVET DİYENLER…Depremzedelerin tepki göstermesine yanıt veren ve emsali eleştiren Akdemir, “Bugün yıkılan binaların hepsinde onayı olanların hepsinin eline kan bulaşmıştır diyoruz. Bugünün katillerini besliyorsunuz. Emsal artışına evet diyenler yarının katilleri olacak. Sorumlular yöneticilerdir. bugün 40 bini üstünde can kaybı yitirdiğimi 13 milyonun etkilendiği deprem bölgesindeyiz. Bugün yalnız ve yalnız barınma hakkımız nasıl alabilir diye onu konuşuyoruz. Depremde evleri yıkılan tüm depremzedelerin evlerinin devlet tarafından yapılması gerekmektedir. Bir afetin felakete dönüşmesine neden olan kamu yönetimlerdi. tüm yıkılan evlerin, kaybedilen canların sorumlusu devlettir. Devlet tüm yapıları yaparak depremzedeler vermelidir” ifadelerini kullandı.
AÇIKLAMA İSE ŞÖYLE;
“Depremde ve sonrasında yaşanan mağduriyetlerin sorumlusu bilimle inatlaşan yöneticilerdir” adı basın metnini TMMOB İzmir İKK Sekreteri Aykut Akdemir okudu.“BU ARTIŞ İLE AÇIKÇA ‘İZMİR’E İHANET’ EDİLMİŞTİR”Alınan emsal kararını eleştiren Akdemir, “1 Mart 2021 tarihinde onaylanan plan notuna ek olarak parsel bazında yüzde 20, ada bazında yüzde 30 verilen emsal artışının teknik olarak tartışılacak bir tarafı bulunmadığını İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyelerinin tamamı bilmektedir. Alınan karar ile birlikte getirilen emsal artışları ile toplamda mevcuda ek yüzde 50-60 bağımsız birim artışına gidilmiş ve dolayısıyla nüfus artışı yapılmış, yapılan bu artış ile açıkça "İzmir’e ihanet" edilmiştir. Üstelik yapılan bütün bu artışlar jeolojik-jeoteknik etüd verileri plan kararlarına yansıtılmadan yapılmıştır. Bu kararın altına imza atan belediye başkanları ve meclis üyeleri herhangi bir bilimsel çalışmaya dayanmadan kentimizde yaşanması muhtemel afetleri, felakete dönüştürecek bir suç işlemişlerdir. Bu kararın altında imzası bulunanların, İzmir’de trafik sorunu olduğundan, koku sorunu olduğundan, altyapının yetmediğinden bahsetmeye ve doğabilecek bir zarar halinde doğal afeti gerekçe göstermeye hakkı yoktur, çünkü bizzat sorumludurlar” diye konuştu. “BU KARAR AÇIK ŞEKİLDE PİYASACI BİR YAKLAŞIMDIR”Bu yaklaşımla iktidar partisinin 20 yıldır kentsel alanda uyguladığı politikalarından hiçbir farkı bulunmadığını öne süren Akdemir, “Tamamen mali koşullara dayalı, kent bütününü ve kentin uzun vadeli çıkarlarını gözetmeden yapılan emsal artışı ile depremin etkilediği bölgede yeni konut inşa etmeye dayalı yaklaşımın, bilimsellikle, kamucu yaklaşımla uzaktan yakından ilişkisinin olmadığı açıktır. İzmir, bugün için yoğun trafik problemine ilave olarak küresel iklim değişimine bağlı su ve enerji gibi problemleri yakın gelecekte yaşayacak illerimizin başında gelmektedir. Hal böyle iken; emsal artışları ile planlama, mimarlık, mühendislik disiplinlerinin her birini göz ardı eden, deprem bölgesindeki mülkiyet sahiplerini ve kenti ana aktörün müteahhit olduğu piyasa koşullarına teslim eden Belediye Başkanları ve Meclis Üyelerinin, 11.10.2021 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclisinde almış oldukları karar, açıkça bir kent suçudur. Bu karar açık şekilde piyasacı bir yaklaşımdır ve iktidar partisinin 20 yıldır kentsel alanda uyguladığı politikalarından hiçbir farkı bulunmamaktadır” şeklinde konuştu. “SUÇUN KARŞISINDA SESSİZ KALMAMIZ, SUÇA ORTAK OLMAK ANLAMINA GELECEKTİR”Suça ortak olmamak adına bu davayı açıklarını belirten Akdemir, “İşte tam da bu nedenlerle işlenen suçun karşısında sessiz kalmamız, suça ortak olmak anlamına gelecektir. Toplumcu ve kamucu çözümler yaratmak yerine, TMMOB’u İzmirlilerin vicdanına havale ettiklerini söyleyenleri, vatandaşları otobüslerle meslek odalarının önüne taşıyıp hedef gösterenleri, meslek odalarını gizli ittifakın parçası olmakla suçlayanları, bilim gerektiğinde taviz verir diyenleri, eline A4 kağıt alıp plan çizmeye kalkanları gayet iyi tanıyoruz. Unutulmasın ki TMMOB, toplumun ortak yararını içermeyen, günü kurtarmaya dönük, aklı ve bilimi hiçe sayan uygulamaları her türlü baskıya rağmen geçmişte kabul etmemiştir, bugün de etmeyecektir” ifadelerini kullandı. “BİLİMLE EN UFAK BİR İLİŞKİSİ OLMAYAN DÜZENLEMELER ÇÖZÜM OLMAYACAK”Emsal artışının çözüm olmayacağını vurgulayan Akdemir, “30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan deprem sonrası kentimizde uygulanmaya çalışılan akıl dışı, bilimle en ufak bir ilişkisi olmayan düzenlemelerin, halkımız için çözüm olmadığını, olamayacağını biliyoruz. Yeni afetlere kapı aralayacak yoğunluk artışına ilişkin açtığımız dava sonucunda Mahkeme tarafından belirlenen bilirkişi heyetince hazırlanan 23.12.2022 tarihli raporda, dava konusu işlemin toplamda 23 maddede bilime, tekniğe ve hukuka aykırı olduğu yönünde rapor hazırlamıştır. Süreç bu aşamada iken; Bilirkişi Heyeti, kendisinden herhangi bir talepte bulunulmamasına rağmen 27.12.2022 tarihli ek rapor ile “emsal artışı”ının “üstün kamu yararı” içerdiği yönündeki yeni görüşünü mahkemeye iletmiş ise de; Mahkeme tarafından; ek raporda yer alan hususların kök raporda belirtilen teknik değerlendirmeye aksi bir görüş içermediği ve dava konusu işlemde kamu yararı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme Mahkemede olduğu gerekçesiyle bu ek rapora itibar edilmediği belirtilmiştir” dedi.“VATANDAŞLARIMIZ MÜTEAHHİT İLE BAŞ BAŞA BIRAKILMIŞTIR”Kamu idareleri anayasanın, yasaların ve yönetmeliklerin kendilerine tanımladığı görev ve sorumlulukları yerine getirmek yerine vatandaşların müteahhit ile baş başa bırakıldığını öne süren Akdemir, “Dava konusu idari işlem 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depreminden İzmir kentinde etkilenen ve hasar alan binaların yeniden yapılabilmesine, yani afet sonrası barınma sorununa ilişkin uygulamaya konulan “çözümler” bilimsel olarak hatalıdır. Kamu idareleri anayasanın, yasaların ve yönetmeliklerin kendilerine tanımladığı görev ve sorumlulukları yerine getirmek yerine vatandaşlarımızı müteahhit ile baş başa bırakmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, konut hakkının sağlanması ve gerekli tedbirlerin alınması, devletin sorumluluğundadır. Ancak, dava konusu işlem ile birlikte, afet sonrasında hasar alan binaların yıkılıp yeniden yapılması, serbest piyasanın işleyişine bırakılmış, mali gücü olanlar ile olmayanlar arasında bir ayrım yapılmıştır” dedi. “MÜTEAHHİT MASRAFLARI EMSAL ARTIŞI İLE GİDERİLMESİ YOLU SEÇİLMİŞTİR”Müteahhit masraflarının, emsal artışı ile giderilmeye çalışıldığını ifade eden Akdemir, “30 Ekim 2020 tarihi sonrasında, İzmir ili mülki amiri tarafından bir deprem bölgesi olma niteliğini taşımaya devam eden kentte, ağır hasarlı binalar haricinde (hasar düzeyine bakılmaksızın) bütün hasar alan ya da mevzuat gereğince risk taşıyan yapıların taşınması ya da yıkılarak yeniden yapılması konusunda alınmış idari bir karar bulunmamaktadır. Deprem açısından riskli bir bölgede bulunan İzmir’de, tehlikenin giderilmesi için alınan tedbirler kapsamında sayılabilecek olan “binaların mevzuata uygun olarak yeniden yapılması” hususunda, kamu yetkisini kullanmamıştır. Dava konusu işleme konu olan, ağır hasarlı binalar haricinde kalan, ancak 30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi’nde hasar alan ya da mevzuata göre riskli olan binalar için, binalardaki hak sahiplerine, idare tarafından mali yardımda bulunulmamıştır. Aksine, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 33. maddesinde “Konut ve konut inşaası ve sair yardımlar için yapılacak borçlandırmalar faizsizdir.” hükmü yer almasına karşın, konut yapımında ortaya çıkacak müteahhit masraflarının, planlama ilkelerine ve mevzuata aykırı bir şekilde emsal artışı ile giderilmesi yolu seçilmiştir” ifadelerini kullandı. YETKİLİLERE SESLENDİLERYetkililere seslenen Akdemir, “Defaatle ifade ettiğimiz üzere; mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerini yok saymadan, bilimsel ve teknik çalışmalar aracılığıyla elde edilecek analiz ve sentezler sonucu imar planı revizyonu yöntemiyle sorunun bütüncül bir tarzda ele alınarak çözümlenmesi gerekmektedir. Ayrıca deprem sonrası yaşanan mağduriyetlerde kamu idarelerinin sorumluluğunun tartışılması gerekirken, çözüm olarak sunulan yoğunluk artışı ile idare bu sorumluluktan kaçınarak, kentimiz afetler karşısında savunmasız hale getirilmektedir. Duymayanlara, duymamak için kafasını kuma gömen yetkili kurumlara bir daha hatırlatmak isteriz: Depremin yarattığı can ve mal kayıpları esasen önlenebilir veya azaltılabilirdir. Ancak bu kamu idaresinin şehircilik faaliyetlerini deprem riskini göz önünde bulundurarak planlı şekilde yürütmesi, binaların yer seçiminde, üretiminde ve kullanımında denetim hususunda aktif rol almasıyla mümkündür. Bu sayede vatandaşlar da kamu idaresi denetimine güvenerek sağlıklı ve yaşanabilir kentte yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bu hususta kamu idaresi birinci dereceden sorumludur. Söz konusu gerekçeler dikkate alındığında kamu idaresinin deprem nedeniyle yaşanan mağduriyete yönelik uygulamaya koyduğu emsal artışı, hatalardan ders çıkarılmadığının somut kanıtıdır” dedi. “SORUNUN ÇÖZÜMÜ AÇIKTIR”Akdemir sözlerini şöyle tamamladı; Vatandaşın sorununu çözmekten uzak düzenlemeye ilişkin 20.02.2022 tarihli açıklamamızda belirttiğimiz üzere; “Depremde zarar gören emekçi halkımızı anlıyoruz. Çünkü kamu idaresi başından itibaren emekçi halkımızın müşteri gibi görmüş ve buna yönelik uygulamalara imza atmıştır. TMMOB olarak bilimsellikten uzak, halkımızı yeni felaketlere sürükleyecek ve sermaye düzenini mutlu eden kent suçuna sessiz kalmamız emekçi halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür.” Sorunun çözümü bilimsel çalışmaların yanında ülkede uygulanan üretim politikaları ile doğrudan ilişkilidir. Sorunun çözümü gayet açıktır: Ülkemizin kamu kaynaklarının, hasta garantili şehir hastaneleri, geçiş garantili otoyollar, uçuş garantili havalimanlarına aktarılmak yerine vatandaşların sağlıklı ve güvenli kentlerde yaşaması için kullanılması durumunda kentlerimizde var olan problemlerin büyük bir kısmı çözülecektir” dedi.
İlginizi Çekebilir