Didar DEMİRCİ - Çanakkale,
Kaz Dağları’nda sürdürülen altın arama çalışmaları yıllar önce siyanürün
doğaya verebileceği zararla gündeme gelmiş ve çevre örgütlerini harekete
geçirmişti. Ancak yakın zamanda yaşanan bir olay, siyanür korkusunu bile geride
bıraktı. Çanakkale Kaz Dağlarında yüz binlerce ağacın kesilmesi ile ortaya
çıkan manzara tüm ülkenin yüreğini sızlattı.
Hemen ardından ülke çapında tepkiler yükselmeye başladı.
Tepkisini en yüksek sesle dile getiren illerin başında ise İzmir geliyor.
İzmirli Başkanların Kaz Dağlarını ziyareti bu anlamda bir kilometre taşı
olurken, doğayı koruma mücadelesi ise İzmir’de her mecrada devam ediyor. İşte
Kaz Dağlarındaki doğa katliamını sürekli canlı tutan isimlerden biri de CHP
Bayraklı Belediye Meclis Üyesi Avukat İpek Kul… Neredeyse hayatının tamamı
sivil toplum hareketleri içinde geçen Kul’un Kaz Dağları ile ilgili de ilginç
tespitleri ve herkesi tedirgin eden o tehlikeyi sözcüklere dökmüş araştırmaları
var.
Kul, o çarpıcı açıklamalarını oncusehir.com’a değerlendirdi.
Çanakkale Kirazlı mevkiinde bulunan altın madeninin yaptığı çalışmalarda
bilinçsiz bir şekilde, çevreye zarar vererek altın madeni arıyor olması ve bu işlemler öncesinde hazırlanan
ÇED raporuna uygun bir tavır sergilenmediğini belirten CHP Bayraklı Belediye
Meclis Üyesi İpek Kul, Kaz Dağları’ndaki
madenin proje alanına bakıldığında normalde izin verilenden 4 kat daha fazla
ağacın kesildiğini vurguladı. İpek Kul, geçmişe kıyasla bölgeye uydu
görüntülerinden bakıldığında bu tespitin rahatlıkla yapılabileceğini söyledi.
Kul, bölgede kesilen neredeyse 195 bin ağacın olduğunu belirterek “Aslı inkar
edilebilecek bir iddia olarak görmüyorum bunu… Çünkü uydu görüntülerinden
görebiliyoruz” şeklinde konuşarak durumun ciddiyetine vurgu yaptı.
Maden sahası içerisinde kesilen ağaçların yerine yenilerin
dikildiği konusunda açıklamaların olduğunu belirten Kul, çevresel faktörleri
göz önüne alarak bu açıklamaları şu şekilde yanıtladı:
“Bu ağaçların belli
bir florası var. Kendi içerisinde orada barındırmış olduğu çeşitliliği var ve
zaten bahsettiğimiz alan endemik olarak çok çeşitli… Çanakkale merkeze 30
kilometre uzaklıkta bir alan yani yaşam alanına çok yakın. Maden çalışmaları
süresince 20 bin ton siyanür kullanılacak! Bu çok ciddi bir yük! ‘Peki, bu 20
bin ton siyanürü nereye akıtacaklar’ diye baktığımızda, çevredeki su
kaynaklarına, toprağa… İşte bu durum doğayı ve canlı yaşamını tehdit ediyor.
YANGIN SÖNDÜRMEYE
BENZİNLE GİDİYORLAR!
Çanakkale’de önceki maden faaliyetinden geriye, rehabilite
edilmeden bırakılmış bir Cehennem Çukurunun zaten bulunduğunu da hatırlatan
Kul, “İnsanlar siyanürün birikmesinden dolayı oraya Cehennem Çukuru adını
veriyor. Cehennem Çukuru adı verilen
gölün içinde siyanür atığı mevcut! Bu siyanürlü göldeki su çevrede oluşan
yangınların söndürülmesinde bile kullanılıyor ki buna yangını söndürmeye
benzinle gitmek dersek yanlış olmaz. Siz yangını söndürmeye doğaya daha büyük
zarar verecek olan siyanürlü su ile gidiyorsunuz” diyerek, siyanürün çevreye
belirli sebeplerden dolayı bilinçli veya bilinçsiz yayıldığına vurgu yaptı.
BÖLGEDEKİ MADEN
ŞİRKETLERİNİN ARAŞTIRILMASI İÇİN KOMİSYON KURULUYOR!
Çanakkale Atikhisar su havzasında maden şirketlerinin
araştırılması için meclisten CHP’li milletvekillerinin imzası ile komisyon kurulması istendiğini belirten Kul,
gündemdeki konunun başlangıç noktasına değinerek şunları dile getirdi:
“ 2007’de CHP’den Ahmet Küçük konuyla ilişkin önergeyi
meclise sunuyor. 2012’de CHP’li Ali Sarıbaş vermiş olduğu önergede Alomos Gold
Maden şirketinin 174 bin hektar alanda ağaçları keseceğine dair bir bilgi var.
Zaten en son Danıştay’ın kararında bu 174 bin hektar alan esas alınmamış.
Danıştay, bu işletmenin ruhsatına ilişkin verdiği kararında özetle
diyor ki ‘Çevredeki zarar tahammül edilebilir bir zarar’ yani bu
alandaki zararı biz bertaraf edebiliriz… O nedenle bu ruhsat geçerli bir ÇED
raporuna dayanılarak verilmiştir. Yani bununla ilgili bir sıkıntı yok, diyor…
2015’de CHP Milletvekili Muharrem Erkek konuyla ilgili bir
önerge veriyor ki zaten kendisi Çanakkale Milletvekili, CHP’li Özgür Ceylan
2018’de yine aynı konuyla ilgili önerge veriyor. Verilen bu 5 önergeden
sonuncusu AK Parti’nin oylarıyla reddediliyor, 3 tanesi gündeme dahi alınmıyor.
AK Parti Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın ise şöyle bir açıklaması var;
‘10 sene önce verilen ÇED raporunda ağaç sayısı farklıydı.
10 sene geçti işte ağacın fidan sayısı değişti… Ağacın gelişimi değişti o
nedenle sizin söylediğiniz filizlerin büyümesine bağlı bir yaklaşım’ Aslında
daha fazla ağacın kesilmesini şuna bağlıyor filizlerin sayısının büyümesine...
Ama kesim yapılan alan genişliyor yani olağan akışa aykırı bir bahane sunmuş
oluyor.”
“ŞİRKETLERİN HEM
ÖNÜNÜ AÇIYORUZ, HEM DE SAĞLIĞIMIZDAN OLUYORUZ!”
Yabancı Alamos Gold Maden şirketinin bir de yerli ortağı
Doğu Biga Madencilik şirketinin olduğunu belirten Kul, şirketlerin maden
arazisinde çalışmalarını teşvik etmek amacıyla oluşturulan desteğe değindi.
Kul, “Normalde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu şirkete, 865 milyon 248 bin
lira teşvik veriyor. Çanakkale teşvik olarak 2’nci bölgede olmasına rağmen
5’inci bölgenin yani tam muafiyet teşviki veriliyor. Bunda da Cumhurbaşkanı’nın
eliyle, hükümet eliyle verilen bir teşvik söz konusudur. Zira bu teşvik
yalnızca Cumhurbaşkanı’nın yetkisinde” şeklinde konuştu.
Şirketlere yapılan teşvik karşısında ve onca çevre
katliamına neden olmalarının yanında bir de o şirketlerden Alamos Gold CEO’su
John McCluskey’in zamanında yapmış olduğu “Türkler taş taşımakta çok iyi”
açıklamasına değinen Kul, bu açıklamanın Türkler tarafından yanlış anlaşıldığı
konusunda şirketten açıklama gelse de durumun öyle olmadığı konusunda şunları
ifade etti:
“Adamlar, aslında şunu diyor, ‘Biz burada 20 yıl
çalışacağız, zaten Türk Lirası da değer kaybetti, maliyetimiz düştü, Türkler de
çok güzel taş taşıyor, biz burada atımızı süreriz gibi…”
DANIŞTAYDAN ÇELİŞKİLİ
KARARLAR
Kaz Dağları’yla ilgili 2002 yılından beri süregelen bir
mücadelenin olduğunu belirten İpek Kul, “Danıştay’ın farklı zamanlarda vermiş
olduğu kararlar var. En son 2015 senesinde bu alanın işletme ruhsatının uygun
olduğu gerekçesiyle bugünkü çalışmaların yolunu açmış durumda… Bursa 3. İdare
Mahkemesi 2005 yılında ruhsatın iptali için açılan davayı reddediyor ve bu işletmenin
ruhsatı çalışmaya uygundur diyor. Danıştay’ın 8. İdare Mahkemesi bu kararı
bozuyor ve diyor ki, “Burada anayasaya aykırılık var. Siyanür ile sağlıklı
çevrede altın aramasına yönelik çalışmalar insanların sağlıklı çevrede yaşama
hakkını ihlal ederek, orada yaşayan insanların anayasal hakkına engel oluyor”
şeklinde bir açıklamada bulunduktan sonra şunları dile getirdi:
“Maden alanı zeytincilik faaliyeti yapılan bölgeye 3
kilometre uzaklıkta ve burada yapılan kimyevi atık işlemleri, toz duman çıkran
tesislerin yapılması anayasaya aykırı. O nedenle 2005 yılında bu karar
bozuluyor. Daha sonra 2008 yılında Danıştay, nihai kararını vererek iptal
ediyor. 2015 yılında Çevre ve Şehircilik’ten verilen ÇED raporu olumlu geliyor.
O raporda da Çanakkale İdare Mahkemesi tarafından deniliyor ki ‘Yapılan
çalışmalar, tahammül edilebilir boyuttadır’ yani bölgedeki kesilecek olan ağaç
sayısı tahammül edilebilir boyutta… Açıkçası bölgedeki ağaç sayısının tahammül
edilebilir sayıda kesilmesi ve sonrasında alanın rehabilite edilecek olması
gibi gerekçeler ruhsatın olumlu bir rapora dayandığını belirterek kılıf
uyduruyorlar. Raporlarla uydu görüntüleri birbiriyle örtüşmüyor. Ayrıca tüm
raporlar ne söylerse söylesin o görüntü vicdana sığmıyor. Yapılan çalışmalar
gerçeğe uygun yapılmıyor.”
“KAZ DAĞLARI İÇİN
BİRLİK OLMAK LAZIM”
Kazanılmış bir mücadeleden bahsetmek istediğini belirten
Kul, Gökçe Ada’nın da dahil olduğu bin 102 maden sahasının ihalesi hakkında
konuştu. Kul, “Bu ihale insanların, sivil toplum kuruluşlarının ve konuyla
alakadar olan Milletvekillerinin, siyasetçilerin çabası ve kamuoyunun
desteğiyle ileri bir tarihe ertelendi. Bu konuyla ilgili, Enerji ve Tabi
Kaynaklar Bakanlığı’ndan şu açıklama geldi; “6’ncı grupta ilan edilen bin 102
adet sahanın ihalesi ileri bir tarihe ertelenmiştir.” Bu noktada ne
çıkartabiliriz, örgütlü mücadele, toplumsal mücadele el ele verince sonuç
veriyor. Bu noktada Kaz Dağları için de geç değil orayı da kurtarabiliriz.
Kurtaramazsak bizi çok sıkıntılı zamanlar bekliyor” dedi.
Çernobil’de yaşananları örnek gösteren Kul, yıllar sonra
kanser olarak insanları etkilediğini vurgulayarak, “Bizim neslimizi etkiliyor”
diyerek maden sahasındaki çalışmaların insan sağlığını ne derece etkilediğine
vurgu yaptı.
DÜNYA DOĞAYI KORUMAK
İÇİN ÖNLEMLER ALIRKEN BİZ NEDEN BUNLARA İZİN VERİYORUZ?
Türkiye’de sistematik olarak yürütülen doğa karşıtı
faaliyetler olduğunu iddia eden Kul, “Kuzey kıyılarımızda yürütülen doğa
karşıtı faaliyetler var. Yine Akdeniz’de Nükleer Tesislere ilişkin faaliyetler
var. Bu gibi faaliyetler her ne gibi bahanelerle meşrulaştırılmaya çalışılsa da
meşrulaştırılmıyor… Çünkü, bu faaliyetlerin sonucunda çıkarılan madenin bize ne
kadarı dönecek ya da bırakacağı zarar bizlere ne derece etki edecek; bu işin
faydası ne zararı ne o dengeyi kurmak lazım. Bu doğal mirası aldığımız gibi
korumak zorundayız” dedi.
Dünyada doğayı korumak için alınan kararları örnek gösteren Kul, “Biz inatla başka ülkelerin atıklarını topluyoruz, ülkenin ciğerleri olan Kaz Dağları’nı veriyoruz… Yani neticede ölüler altın takmıyor! O çıkarılan altının bu ülkenin ekonomisine ne kadar yansıyacak? İşte burada hukuk devleti, sosyal devlet gibi kuramların korunup korunmayacağı ve vatandaşın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının ne kadar gözetileceği konusunda şu an ki gidişattan dolayı endişelerim var” diyerek üzüntüsünü dile getirdi.