14 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye İşçi Partisi'nden milletvekili olarak seçilen Avukat Can Atalay'ın, Taksim Yayalaştırma Projesini protesto etmek amacıyla 28 Mayıs - 30 Ağustos 2013 tarihleri arasında Gezi Parkında düzenlenen eylemlere ilişkin iktidarın ısrarla toplumsal, akademik ve siyasi hayatta bertaraf etmek istediği isimleri yargı eliyle cezalandırma girişiminde aracı kıldığı Gezi Davası adı altında yapılan yargılamaların karar celsesi olan 25.04.2022 tarihinde İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezası ile mahkumiyetine karar verilmiş, Atalay kararla beraber tutuklanmıştır. İstinaf incelemesinde ilk derece mahkemesi ile aynı yönde karar çıkmış, Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise temyizen inceleme sonucu işin esasına girmemiş sadece Can Atalay’ın milletvekili seçilmesi nedeniyle yasama dokunulmazlığına sahip olduğunu belirterek ilgili Ceza Dairesinden Anayasa'nın 83. maddesi gereğince durma kararı verilmesini ve tahliye edilmesini içeren talepleri incelenmiş ve bu talepler de 13.07.2023 tarihinde reddetmiştir. Belirtmek gerekir ki; işin esasına ilişkin bir inceleme yapılmadığından Can Atalay hakkında henüz İstanbul 3 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 18 yıl hapis mahkumiyeti kesinleşmiş bir ceza halini almamıştır.
Bunun üzerine; Can Atalay tarafından 20.07.2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunarak ‘’milletvekili seçilerek yasama dokunulmazlığı yargılamada durma kararı verilmesi talebinin reddedilerek yargılamaya devam edilmesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği’’ iddialarında bulunmuştur.
Anayasanın 14’üncü maddesinde ‘Temel Hak Ve Özgürlüklerin Kötüye Kullanılmaması’ başlığı adı altında doğrudan doğruya bir suç tanımı yapılmamış olmakla beraber, kötüye kullanma olarak adlandırılan faaliyetler;
i) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,
ii) İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunmak,
iii) Devletin veya kişilerin, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlamak, şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa'nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının gerekçesinde ise, "14’üncü maddede yer alan suçlardan birini seçimden önce işlemiş olanlar, milletvekili seçilmeden önce haklarında bu suça ilişkin olarak soruşturmaya başlanmış ise madde hükümlerine göre dokunulmazlıktan yararlanamayacaklardır" denilmiştir. Gerekçede "14’üncü maddede yer alan suçlar" ifadesine yer verilmiş ise de Anayasa'nın 14’ncü maddesinde herhangi bir suça yer verilmemiştir. TBMM iradesi dışında suç tanımı yapılamaz ve durumlar ibaresi suç olarak değerlendirilemez. Sonuç olarak kanun koyucu burada keyfiyete alan tanıma iradesi taşımamaktadır.
Can Atalay hakkında; Anayasa Madde 14’te açıkça suç tanımı yapılmadığını, mahkumiyet hükmü her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçlamasıyla verilmiş olsa da bu kararında iktidarın siyasi bir cezalandırma aracı olduğunu ve Can Atalay’ında hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunmadığını ve kaldı ki; kendisinin yasama dokunulmazlığı kapsamının dışında kalan bir halinin Anayasa madde 83/2’de sayılı haller gereğince bulunmadığını kabul etmek gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi 25.10.23 tarihli kararında Can Atalay hakkında 1’nci Anayasa'nın 67’nci maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA, 2’nci Anayasa'nın 19’ncu maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE'nin karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA karar vermiştir.
Yargıtay 3.Ceza Dairesi ise AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği 25.10.2023 ihlal kararının hukuki değer ve geçerlilik izaf edilemeyeceğinden cihetle karara uyulmaması yönünde karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi iç hukuk yolları açısından en üstün denetim mekanizması iken, bir ceza dairesi keyfi bir açıklama ile Anayasa Mahkemesi kararına hukuki değersizlik yaftasında bulunmak bir akıl ve hukuk tutulmasıdır.
Yargıtay 3’ncü Ceza Dairesi bu karara uyulmama yönünde karar almamakla kalmamıştır ve Yargıtayca ihlal kararını veren üyeler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. İktidar yargıyı adeta siyasal bir silah olarak kullanmakta, Anayasa Mahkemesi hakimleri yargı eliyle iktidarın rayına sokulmaya çalışılmaktır. Burada derhal atılması gereken adım, iktidarın kişisel kin nesnesi haline getirdiği Can Atalay’ı anayasal haklarına kavuşturmak adına Yargıtay 3’ncü Ceza Dairesi’nce tahliyesine karar vermek ve Anayasa Mahkemesini tanımayan Yargıtay 3'ncü Ceza Dairesi üyeleri hakkında soruşturma başlatmaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız Özgür Özel’in açıklamasında yer aldığı gibi, "Bu, anayasayı ihlal suçunun ötesinde anayasal düzene karşı kalkışma girişimidir. Derhal bastırılmalıdır."
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Anayasa Mahkemesi’nin saygınlığını korumalı ve Yargıtay’ca bulunulan suç duyurusunun adeta bir suç uydurma olduğuna dikkat çekerek görevini yapmalıdır. Anayasa Mahkemesi kararına uyulacağı konusunda Türk Milletine güvence vermelidir. Çünkü Anayasa Mahkemesi anayasal düzenimizi korumaktadır.
Bu konuda MHP’li Yılmaz’ın sözleri de oldukça çelişki taşımakta olup, AYM’nin norm ihdas edemeyeceğinden bahisle yaptığı açıklama sonrası hem Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu hem de AYM’nin norm ihdas etmediği aksine ilgili kanunda açıkça sayılmayan ve yasama dokunulmazlığı kapsamı dışında kalmayan bir suç yönünden hak ihlali kararı verdiğini öğrenmesi gerekmektedir.
Aksi takdirde günün sonunda George Orwell’in dediği, 'Aslında hiç bir şey yasa dışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu' sözleri gerçek olacağını söylemek mümkün...