Ağaçlardan öğrenecek çok dersimiz var. Köklerine su kabul
etmedikleri mevsime çoktan girdik. Başına buyrukluk değil bu. Öyle zaman olur
ki bazı insanları hayatından çıkarmak zorunda kalırsın, ya da kendiliğinden
oluverir her şey, bir çabaya girmene gerek kalmaz. Ne onlara katabileceğin ne
de onlardan alabileceğin bir şey kalır. Tanıştığın her insan ile ruhuna pencere
açtın. Yeni renkler, yeni gözlüklerin oldu. Bir evde çok pencere olması kötü
müdür? Nitekim temiz hava girer. Ancak sen ayarını koruyamadın cereyanda
kaldın, üşüttün. Havasını sevdiğine dost dedin. Ilık meltem rüzgarları gibi,
sen anlattın; o esti, esti… Bir süre sonra sana yeni rengini katmayı kesti,
aynan oldu; kendi rengini gösterdi. Schopenhauer’ın kirpi ikilemini duydun mu?
“Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için
birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve
ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince
yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip
gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül
edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren,
iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül
edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var
olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar.”
Diyeceksin ki ağaçla bütün bunlar ne alaka? Onu sana
bırakıyorum, zira çoktan söyledim!