Siyasi partilerin halk nezlinde temsiliyetleri öyle hafife alınacak şeyler değildir. Zira ‘temsil’ ettikleri yerler sadece bir koltuk ya da bir ünvan değil; halkın iradesini, güvenini ve geleceğini taşıdıkları yerlerdir.
Yani temsiliyet noktasındaki kişiler, nerede görev yaparsa yapsın halkın iradesini temsil ettikleri bilinciyle hareket etmeliler.
Zaten işin en kritik noktası tam da burada düğümleniyor!
Bugün baktığımızda, partilerin yerel ya da merkezi düzeyde temsil için seçtikleri kişiler ilk seçildikleri haliyle mi duruyor?
Hayatlarında ne veya neler değişiyor?
Halk nezlinde tanınırlıkları mı yoksa banka hesabındaki paralar ve gayrimenkulleri mi artıyor?
Zaten asıl büyük problem, seçildikten sonra başlıyor. Koltuklara oturanların (bazılarını tenzih ederek söylüyorum) mal varlıkları adeta sihirli bir değnek değmiş gibi büyüyor.
Bir de üstüne üstlük bütün bunlar halkın gözünün önünde oluyor.
Bunun örneklerine maalesef ki bizlerde çoğu zaman şahit oluyor, haberlerimizde dile getiriyoruz.
Ve ne acıdır ki, partiler bu tabloyu çoğu zaman görmezden gelmeyi tercih ediyor.
Oysa işin özü çok basit…
Bir meclis üyesinin, bir ilçe başkanının, meclis grup başkanvekili ya da sözcüsünün, belediye başkanının, milletvekilinin mal varlığında orantısız bir artış varsa, bunun hesabını önce kendi partisi sormalıdır.
Kendi evinin içini temizlemeyen siyasi partiler, halkın karşısına nasıl çıkabilir ki?
Bu denetim mekanizması işletildiği zaman tahmin ediyorum ki çoğu koltukta yer değişimleri yaşanacaktır!















