Bugün siyasetin duayenlerinden bir abimle sohbet ediyorduk.
Siyasetçiyle gazetecinin olduğu bir ortamda ne konuşulur? Tabi ki siyaset. Bizde hal hatır sorduktan sonra siyasetten ufak ufak sohbet etmeye başladık.
Sohbete başlayınca anladım ki sevgili abim meğerse çok doluymuş.
Bir dokun bin ah işit misali.
Seçim aday adaylık esnasında yaşananlardan bir girdi hiçbir partinin tabanı önemsemediğinden çıktı.
Dedi ki, trene binenlerle para verenler aday yapıldı. Meclis
üyeleri de aynı şekilde bu özeliklerde olanları seçilerek sırada yer aldılar.
Trene binenler nasıl diye sorduğumda gülümsedi.
Başladı anlatmaya… Ya başka bir partiden paraşütle geleceksin
ya da parti içindeki bir gruba dahil olacaksın. Yani onların dediklerini yapacaksın,
parti içindeki seçimlerde onları destekleyeceksin.
Ya para verenler dedim. Cevabı şöyle oldu: Çok net bir
cevap veriyorum, bak listelerde ilk sırada olan kişilerin maddi durumlarına. Hiç
gerçek tabanda maddi durumu iyi olmayan birileri var mı? Şimdi gel de bu
kişilerin seçildiği il ve ilçeden hizmet bekle.
Yazılması için hatıra değer paralar vermiş kişi sadece
meclis üyesi olmak için mi verdi bu paraları? Çünkü verdiğinin birkaç katını
geri alması gerekiyor.
Siyaset ticarete döndü. Görev yapan siyasetçilerin göreve
geldiklerindeki mal varlıkları ile görev yaptıkları sürenin sonundaki mal
varlıklarına bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.
Duayen abimizi bulmuşken ittifakları sordum, ‘Nasıl olur?’ dedim. Gene çok çarpıcı cevaplar verdi:
Bugünkü siyasette ideoloji diye bir şey kalmadı. Her şey
çıkar menfaat oldu. Bu ittifakların hiç birinin hesapları tutmayacak. Kimin
solcu kimin sağcı olduğunu bilemezsin artık. Sadece kimin, ne zaman, hangi
partide siyaset yaptığını ancak bilebiliyoruz.