Uygarlık tarihinin
gelişimi akıl ve bilimin lokomotif gücüyle gerçekleşen teknolojik devrim ile
paraleldir. Bu yüzyılda yaşayan bizler tarihte bir çağın kapanıp yeni bir çağın
açılmasına tanıklık ediyoruz. Tarım devrimi insanlığı yerleşik hayata geçirdi.
Sanayi devrimi günümüz dünyasının temellerini oluşturdu. Bugün ise yeni dünya
dijital devrim ve bilgi çağı olarak karşımıza çıktı. Bilgiyi üreten kullanan
uyumlanan kişiler ve toplumlar yeni çağda var olacak, diğerleri ise çok daha
zor koşullarda yaşam mücadelesi verecek gibi görünüyor.
Teknolojik devrim yaşam biçimlerini ve alışkanlıkları da değiştiriyor. Mektup tarihe karıştı, yerini e-mail aldı. Mahalle arkadaşlığının yerini sosyal medya dostlukları aldı. Hiç kuşkusuz birçok meslekte tarihe geçerken yeni meslekler oluşuyor. Hatta bu internet çağında değişim o kadar hızlı ki ülkelerin eğitim sistemleri, üniversiteler yeni meslekler için donanımlı bile değiller. Belki de Türkiye’de üniversitelerin kontenjanlarını dolduramama sebeplerinden birisi dijital çağın çocuklarının bitmek üzere olan bu meslekleri tercih etmemelerindendir.
Pek çok meslek yerini robot teknolojisine kaptırıyor. Pandemi döneminin ardından bu çok daha somut görünmeye başladı. Artık hizmet sektöründe daha az insan daha çok makineyle muhatabız. Evet, bazı meslekler bitti ama yeni sektörler ve yeni iş alanları oluştu.
Tarih boyunca önemli ve saygın mesleklerden biri olan eğitimcilik misyonunu dijitale kaptırır mı? Robot teknolojisi ders anlatır mı? Bu sorular uzun yıllardır kafamı kurcalıyordu. Yanıtı deneyimleyerek öğrendim.
Meslek hayatıma başladığımda yine de hocalarımıza göre çok şanslıydık. Bilgisayar vardı ama internet yaygın değildi. Dersleri tahtada işlerdik. Sonra bilgisayar, akıllı tahtalar bize destek olmaya başladı. Ben her zaman anfi ya da sınıf hocanın bilgisi ve bu bilgiyi sunumuyla öğrenciyi derse bağlayacağını düşünmüşümdür. Meslek hayatım boyunca yoklamasız anfi dolu dersler yaptım. Kolaydı çünkü, öğrencilerimin gözlerinin içine bakıyordum. Pandemi sonrası bizim dersler online oldu. Aslında üniversiteler nedense Atatürk İlkeleri, Türk Dili gibi YÖK derslerini belki de çocuklar hep gördü diye aralara sıkıştırır. Bu meslek hayatım boyunca gördüğüm bir durumdur. Pandemi bunu reelleştirdi. Avantajları var, evinizden çıkmadan zaman kaybetmeden ekranda ders yapıyorsunuz. Dezavantajı ise karşınızda sizi izleyen öğrenciler var mı? Meçhul… Bu kez sorularınıza gelen mesaj sesleri ve o sesler ne kadar çoksa amacınıza ulaştığınızı görüyorsunuz.
Ramazan ayındaki ilk dersimi yapıyordum. Saat 19.00’da başladık. 19.30’da öğrencilerim yazdı. Hocam iftar için ara verecek miyiz? Gençler isterseniz ben dersi anlatmaya devam edeyim nasılsa kayıt ediyorum siz sonra dinlersiniz ya da 20 dakika ara verelim oylama yapalım birlikte karar verelim dedim. Çoğunluk ara verip gelelim hocam dediler… Derse iftar saatinde ara verdik. Dönüşte çaylarınızla gelin dedim. Bu yaşadığımı sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü bu olay gösteriyor ki dijital çağın gençleri bilgiyi kayıttan değil canlı olarak almak istiyor. Cumhuriyetin değerlerini ve Atatürk’ü öğrenmek istiyor. Üniversitede öğrenci olduğum yıllara gittim bir anda, bir hocamız Müslümanlar Atatürkçü olamaz demişti. Ve genç beynimde çok üzülmüştüm. Bu ülkenin gençlerinin hepsi Atatürk’e yürekten bağlı ve bu benim 2023 için daha güzel bir Türkiye hayalimin yansıması oldu.