Dizi izler misiniz? Televizyon ile aranız nasıl? Benim oldum olası TV ile aramda hep bir mesafe vardı. Bilgisayar sonrasında ilişkimizi neredeyse tamamen koparttık. TV izlemediğim için dizi de izlemiyorum. Bu nedenle de popüler kültürün meşhur ettiklerini de pek tanımıyorum. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın TRT Televizyonunu ve ona alternatif gibi kurulsa da kaliteli olan özel TV dönemlerinin daha sahici dizilerini severdim. Sonrasında Yalan Rüzgarı gibi ithal beyaz dizilerle başlayan sonrasında onları aratmayan yerli içerikli diziler hiç ilgimi çekmediği gibi sürekli eleştirdim. Bu dizilerde başka bir İstanbul, başka bir Türkiye var. Plazalarda yarı çıplak ama bir o kadar şık dolaşan güzel kadınlar ve atletik erkekler, yalılar kocaman evlerde geçen olayları izleyenler belki de dizi boyunca hayatın tüm dertlerinden uzaklaşıyor. 1 saatliğine kendisini o ekranın diğer tarafında zannediyor ve hiçbir zaman değiştiremeyeceği kaderine rıza göstermeyi bu şekilde öğreniyor. Bunlar üzerine yazmayacağım çünkü bu biraz sosyolojik bir çözümleme gerektiriyor.
Bu yıl çıktığım iki yurt dışı seyahatimle bu dizilere farklı bir açıdan baktım. İlki Küba gezimdi. Dünyanın öbür ucunda Türk olduğumu duyunca bozuk bir Türkçe ile konuşmaya başlayan gençlerle tanıştım. Türkçe’yi dizilerden öğrenmişlerdi. Hepsi İstanbul’u ve dizilerdeki semtlerini biliyorlardı. Ülkelerinden umudu kesmiş fırsat bulup İstanbul’a gelmek istiyorlardı. Bizim gençlerimizle benzer düşünüyorlardı!.. Bizimkiler buralardan gitmek isterken onlar buraların hayalini kuruyordu.
Geçen hafta ise eski doğu bloku bir ülke olan Arnavutluk’taydım. Balkanlar’da Türk izleri çok ve Arnavutluk’ta ataları Türk olanlarda yaşıyor. Arnavutluk sokaklarında dolaşırken yine Türkçe konuşan geçlerle karşılaştım. Sohbet edince Türkçe biliyorlardı. Doğal olarak ilk sorum Türk müsünüz? Oluyordu. Çünkü benim dedelerimde Osmanlı döneminde Balkanlar’ın Türkleşmesinde katkıları olan akıncılardı. Sonra bu topraklar kaybedilince Anadolu’ya anavatana dönmüşlerdi. Bu gençlerinde ailelerinde Türkler olmalıydı ki biraz bozuk ama duru bir Türkçe konuşuyorlardı. Onlarda Türkçeyi dizilerden öğrendiklerini söyledi. Akrabalarımı ziyarete gittiğimde evlerinde Kanal D Avrupa yayını yapan Arnavutça alt yazılı Türkçe konuşulan diziyi ekranda görünce anladım.
Türkiye’de dublaj çok başarılı. Biz yabancı dizilere Türkçe dublaj yapıyoruz. Bizim dizilerde başka dil öğrenme şansımız yok. Son yıllarda Türkiye’nin en büyük ihraç ürünlerinden biri TV dizileridir. TV dizilerimizde yavaşlatılmış tane tane konuşulan Türkçe’nin bilmeyenler için birinci seviye Türkçe dersleri olabileceğini yurt dışına gitmesem ve mesleki alışkanlıkla gençlerle sohbet etmesem fark etmeyecektim. İyi ile kötü her zaman bir aradadır. Kötü içinde iyiyi, iyi içinde bir miktar kötüyü barındırır. Diziler eleştirdiğim pek çok kötü yönü yanında çok büyük bir iyiliğe vesile olmuş. Dünyada Türkler dışında da Türkçe konuşanların sayısı Türk dizileri sayesinde bir hayli artıyor. Tarih göstermiştir ki, ordularla dünyayı fethedenler daha güçlü ordular karşısında yenik düştüler.
Pek çok Amerikan, Avrupa kökenli diziler yerine dünyanın Türk dizilerini izliyor olmasının altında yatan temel sebep hiç kuşkusuz ki işgal altındaki Irak’ta TV de konuşan yorumcu ile dünyanın öbür ucunda Yeni Zelanda Başbakanı’na aynı cümleyi kurdurtan “Dünyanın yeniden Atatürk’e ihtiyacı var” cümlesinde gizli olabilir mi? Dünya sömürgecilik kıskacında insanlık yok olma tehlikesi altındayken 1930’lu yıllarda mazlum milletler Türkiye ve Atatürk sayesinde özgürleşmişti. Dileğim Türkçe’nin çok yoğun konuşulduğu bu yeni dünyada kendimizi yeniden bulur ve dünyaya kendi öz değerlerimizi yeniden anlatabiliriz.