10 Temmuz 2020 de Ayasofya’nın ibadete açılması ile ilgili olarak hayırlı olsun diye bir mesaj paylaşmıştım. Ve çok eleştiri de almıştım. Şimdi geldiğimiz noktada gelin bu konuyu bir kez daha değerlendirelim.
1934 yılında artık dünyanın yeni bir savaşa doğru gittiği çok belliydi. Hitler’in Almanya’da yükselmesini sağlayan başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleridir. Alman sermayedarları da Sovyetler Birliği’nin güçlenip sosyalizmin yayılmasının kendi çıkarlarıyla örtüşmediğinin farkındaydı. Ve Hitler’i Rusya’ya karşı kışkırtıp güçlendirmişlerdi. Hitler’in Rusya’ya saldırma olasılığı yüksekti. Peki bunun için Boğazlar’ı kullanırsa ne olacaktı? Akdeniz’de korsan denizaltılar dolaşmaya başlamış yeni bir savaşın habercisi gibiydiler..
Bu süreçte öngörüsü yüksek Atatürk 9 Şubat 1934’de Balkan Antantı’nı yaparak Balkan ülkeleri işbirliğini sağladı. Birleşmiş Milletler’e kuruluş yasasını değiştirtip Türkiye’yi davet etmelerini sağlayarak Birleşmiş Milletlere girdi. Lozan Antlaşması ile Boğazlar konusunda Sevr’e göre bir adım atılmış olsa da bu bölge hala askerden arınmış durumdaydı. Ve bu Türkiye’yi Boğazlar’da savunmasız hale getiriyordu. Türkiye’nin Boğazlarda tam yetkili olması için Türk Ordusu’nun Boğazlarda olması gerekiyordu. Atatürk çok erken dönemde gördüğü Hitler tehditi konusunda Rusya’yı ikna etti. Sıra Avrupa ülkelerini Hitler’in saldırgan politikaları konusunda ikna etmeye gelmişti. Ortodoks Avrupa ülkeleri için bir strateji izledi. Fatih döneminde İstanbul alındığında kilise olan ve camiye çevrilen Ayasofya Müzeye dönüştürüldü. Bu Avrupa ülkelerinde Ortodoks cemaat üzerinde bir sempati yarattı. Atatürk düşmanını yine düşmanının silahı ile yenmişti. Ayasofya müzeye dönüştürüldü. Lakin tapusuna bakıldığında Cami-i kebir olarak verilmişti. Atatürk bu dış politika hamlesinin ilerde nasıl değiştirilmesi gerektiğiyle ilgili hedef ipucunu bırakmıştı. Rusya ve Ortodoks Avrupa’nın desteği ile Atatürk Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tüm dünyaya onaylattı. Böylece Türk Ordusu Boğazlar’a girdi. Bugünlerde Atatürk2ün büyüklüğünü ve dünyayı yeniden büyük bir savaşın eşiğinden döndüren sözleşmenin önemini kavradık.
Büyük Ortadoğu Projesi ile Ortadoğu’da 28 ülkenin sınırları değişecek diyerek dünyayı yeniden şekillendirmeye çalışan AB(D) bir süre yıktıkları doğu bloku ve sosyalizm ile rahat hareket ettiler. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra şunları söylemiştim. Sosyalizm bitti Rusya çöktü demek için çok erken. Çünkü 1929 da Amerikan Borsası çöktüğünde kapitalizmin sonu geldiğini düşünenlerde çok yanılmıştı. Bugün Rusya yeniden güçleniyor. Yeni bir dünya kuruluyor.
BOP ile haritası değiştirilmek istenen hedefteki ülkelerden biride Türkiye idi.Bu bağlamda ABD Patrikhane'yi ekümenik ilan etmeye çalışıyordu. Oysa Patrikhane Türkiye Cumhuriyeti’ne bağşlıdır. Lozan Antlaşması’nda bu konudaki maddeler açıktır. Türkiye Temmuz 2020 de Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde Cuma günü namaz kılınarak Ayasofya’yı ibadete açarak camii kebir tapusuna döndü. (Bu arada Ayasofya’da tüm dinler için ibadet etmek mümkün) Bu aslında o günlerde bugünler için yapılmış bir hamleydi. Patrikhane konusunu büyüten AB(D) ye diplomatik bir cevaptı. Türkiye Davutoğlu gibi Dış İşleri Bakanlarından kurtulduğu dönemden beri çok doğru bir dış politika izliyor. Dünkü Antalya Zirvesi yeniden gösterdi ki. Bu toprakların sahibi Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet. Ve yeni kurulan Dünya düzeninin önemli aktörlerinden bir Türkiye olacak.. Gençler bu ülkeyi terketmeye çalışmayın. Atatürk bu Cumhuriyeti size emanet etti. Ve bir tarihçi olarak Türkiye’yi çok güzel günlerin beklediğini görüyorum. Umudunuzu yeşertin.