İzmir’in eski semtlerinde gezerken bir petshopta sigara kutusunda satılan ipek böcekleri beni bir anda çocukluğuma götürdü. Şanslı çocuklardık biz. Henüz mahalle kültürü kaybolmamış, sokaklarında herkesin birbirini tanıdığı ve koruduğu kötülüğün bu topraklardan çok uzak olduğu yıllardı. Erik ağaçlarına çıkıp erik yemenin tadı bambaşkaydı. Dut mevsimi geldiğini biz ipek böceklerinden bilirdik. Parayla satılmazdı. Yumurtaları saklanır ertesi yıl çıkan böcekler paylaşılırdı. Paylaşma kültürünün olduğu, paranın her şeyi satın alamadığı zamanlardı. İpek böceklerine gözümüz gibi bakardık. Dut ağaçlarının tepesinden topladığımız yapraklarla beslerdik. Küçücük beyaz solucan görünümlü böceklerimiz yaprakları kemirir büyürdü. Sonra kozasını örmeye başlardı. Sarı beyaz renkli kozalara saklanmaları çocukça hüzünlenmemize neden olurdu. Sonra bir gün o kozaya giren beyaz solucan gibi ipek böcekleri kozadan kelebek olup çıkardı… Her yıl dut mevsiminde bu muhteşem dönüşüme şahitlik eden çocuklardık…
Hayat yolculuğumuzda bazen sorunlarla baş edemeyecek hale geldiğimde aklıma hep çocukluğum gelirdi. Kendime bir koza örüp iç dünyama dönerdim. Kendinizi kozanızla dış dünyadan soyutladığınızda aslında sorunların hepsinin bir gün bittiğini görebiliyorsunuz. Acılara dayanabiliyorsunuz… Sonra o kozadan çıktığınızda kanatları olan kelebekler oluyorsunuz. Hayat bilgisi dersiymiş bizim için beslediğimiz ipek böcekleri…
Çocukluğumdan sıyrılıp bugüne dönmemi sağlayan ise son derece temiz giyimli bir yaşlı bir kadının yüzü kızararak “börek alır mısın kızım, evimde pişirdim” sözleri oldu. İşsizlik ekonomik kriz insanların çaresizliği içinde çare üretme çabaları… Çin’de başlayan bir salgının dünyaya etkisinin karşımda duruşuydu bu yaşlı kadın. Artık sokaklarda pek çok insanın günlük geçimi için çaresizce çabalamalarına şahitlik ediyoruz…
Çin Avrupa, eski dünya yeni dünya ipek yolu ve ipek için yapılan mücadeleleri düşündüm. İpek ve baharat yoluna hakim olan dünyaya hakim oluyordu bir zamanlar… Ve bu yollar üzerinde en uzun hükümran olan Türk Devletleriydi. Osmanlı Devleti’nin Bursa ipekleri dünya pazarlarının en pahalı ürünlerindendi. Ve ipek böceklerini Osmanlı’dan Avrupa’ya kaçırmak için bin bir türlü yol denemişti Avrupalılar… Bastonlarına ipek böceği yumurtalarını saklayarak kaçırmak istemeleri en ilginç bulduğum yöntemlerdendi. Güçlü döneminde Osmanlı Devleti’nde bu hiç kolay değildi ve kaçakçılar yakalanıyordu. Sonra Mısır fethedildi. Halifelik Osmanlı Devleti’ne geçti. Şeyhülislam Divan üyeleri arasında yer alıp her şeyin dine uygun olması konusunda fetvalar yayınlamaya başladı. Fetvalar çoğaldıkça ipek böceklerinin dut yapraklarını kemirip bitirmesi gibi devlet sistemi kemirilip çöktü...
Geçmişte Osmanlı’dan bir ipek böceği yumurtası yurt dışına çıkaramayanlar gümrük birliği benzeri bir sistem olan Balta Limanı Ticaret Antlaşması ile Osmanlı’nın tüm topraklarında ayrıcalık aldılar. Bursa’dan Mudanya’ya demiryolu ve oradan Marsilya Limanına uzanan ve Osmanlı’nın ipekleri artık çok ucuza alınıp Avrupa pazarlarında yüksek fiyatlara satıldı. Osmanlı kendi ülkesinde ipek böceğine sahip çıkamamıştı. Kendi ipekli kumaşlarını Avrupa’dan ithal eder duruma düşmüştü. İstanbul sokaklarında yoksul dilenen çaresiz Müslümanlar savaşlarda kaybolan bir halk… Lozan’da kapitülasyonları kaldırarak kendi kaynaklarımızı yeniden kendimiz kullanarak özgürleştik… Bugün yaşanan pek çok sorunu çözmek için çözüm arayanlar cevapları uzaklarda değil 1920’lerde ipek böceği gibi sürünen bir halkın verdiği milli mücadele ile çıktığı kozadan özgürleştiği kelebek dönüşümün kodları o dönem uygulanan özgün politikalarda gizli… Sadece hatırlamak ve uygulamak yeterli.