Tarih bilimi sosyal bilimler arasında en popüler olanıdır.
Çünkü iki kitap okuyan, bir iki dizi izleyen kendisini tarihçi sanıp ahkam kesmeye başlar.
Hele bir de elleri kalem tutuyorsa yazmayada başladılar mı ortada tarihçi diye dolaşmaya başlarlar. Ben onlara çakma tarihçi diyorum. Nedense piyasada en çok onlar vardır.
Aynı markaların çakmalarında olduğu gibi...Çünkü kaliteye ulaşmak pahalıdır. Bu bilgi içinde öyledir. Bir tarihçinin kitabını okurken belgelerle karşılaşırsınız.. ve bazen sıkıcı olabilir.
Çünkü tarih hayatın dünde kalan halidir. Bugün de hayaller güzel gerçekler ise acıtıcı ve sıkıcıdır...
Yıllar önce Lozan Antlaşması ile ilgili bir panele izleyici olarak katılmıştım. Sahnede bir inşaat mühendisi, bir hukukçu ve bir ortopedist vardı. Hepsi bir kurumun başkanı veya temsilcisiydi. Paneli düzenleyenlerde bir siviltoplum örgütüydü. Lozan tabiki hepimizin istisnasız savunacağı bir konudur. Fakat bir tarihçi gibi sahnede ahkam kesmeye başlanırsa işte sorun orada başlar. Hukukçu konuşmacı dışındakiler bir iki kitaptan okudukları bilgilerle Lozan’ı değerlendirdiler. İzleyiciler alkışladı. Sivil toplum örgütü yöneticileride bakın bu popüler isimleri bir araya getirdik diyerek puan aldılar. Ama tarih bambaşka bir hal almıştı. Panelin bitiminde bir iki katkı yapmak zorunda kalmıştım. Çıkışta dernek başkanları arkadaşlar bir yerlerde oturalım demişti. Ben de yok hastaneye gitmem lazım ameliyat yapacağım demiştim. Yüzüme şaşkın bir şekilde bakmışlardı. Ben de bir tıp doktoru tarih konuşabiliyor ama bir tarihçi onun mesleğini yapamaz diyorsunuz fark yok aslında... İnşaat mühendislerini yok sayıp mütahitlere yaptırılan cicilibicili evler ilk depremde yıkıldı. Bilimi yok saydığınız ölçüde karanlığa itilirsiniz. Sosyal bilimler gen bilimleri kadar önemlidir. Savaş yaralarını doktorlar sarar. Toplumsal teavmalarıysa sosyologlar, psikologlar...
Peki ayağınız kırıldığında ortopediste mi? Beyin cerrahına mı gidersiniz? Türkiye’nin en ünlü beyin cerrahına gitseniz ve siz çok popülersiniz bebeğimi sizin doğurtmanızı istiyorum deseniz size ne yanıt verir ? Bilim tarihine baktığımızda ilk dönemlerde her alanda çalışır bilimadamları. 20 yüzyıl uzmanlaşma yüzyılı olmuştur. Belli bir alanda uzmanlaşırsınız. Tarih bilimi de öyledir. Ve bizler tabiki pek çok alanında okumalar yapar ve belli alanlarda uzmanlaşırız. Ben Cumhuriyet Tarihi alanında uzmanlaşmayı seçtim. Seçeeken hiç bu kadar popüler olacağını düşünmemiştim. Sonuçta Atatürk var. Yandaşlarıda saldıranları da hep Atatürk ile popülerleşiyor... Ve Türkiye’de son dönemde halk Atatürk’e sahip çıktıkça Atatürk üzerine yazanlarda çoğalıyor. Çakma tarihçilere diyeceğim bir şey yok. Onlar günü kurtarıyor. Biz tarihçiler her zamankinden çok daha dikkatli ve özenli olmalıyız. Çünkü edebiyat çıkışlı olup ortalıkta tarihçi edasıyla dolaşıp bir de derin olduğunu iddia ettikleri tarih dergileri çıkaranlar, bambaşka alanlarda lisans eğitimi alıp tarihte yükseklisans yapıp tarihçiyim diyenlerin yanlış üzerine yanlış yaptığı ve tarihi çarpıttıkları günümüzde işimiz çok daha zorlaştı. Bu nedenle uzmanlık alanımızın dışına çıkmamalıyız.
Şimdi sizinle bunu bir örnek üzerinden paylaşmak istiyorum.
Atatürk’ün bayrak konusundaki hassasiyetini biliyoruz. Olay şöyledir:
Atatürk Başkomutan olarak İzmir'e girmişti. O günün öğleden sonrasını ve ertesi günü kent içinde turlayarak geçirmiş ve halkın coşkun gösterileri arasında Karşıyaka'da kalacağı evin önüne gelince, kapının önüne serilmiş Yunan bayrağı görünce durmuştu. KSK Divan Kurulu Başkanı Sadri İşçimenler, aynı ismi taşıyan dedesi Sedrettin İşçimenler'den dinlediklerini bize de aktarıyordu.
"Bu ipekten kocaman bir Yunan bayrağı üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi serilmişti. Kapıdaki kalabalık halk yalvarıyordu: "Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü alınız! Yunan Kralı, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Siz lütfedin. Bu karşılıkla o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir."
**
Atatürk'ün Karşıyaka'da kaldığı ev, sahilde bugün yerinde 380 numaralı Çağlayan Apartmanı bulunan İplikçizade İsmail Bey'in köşkü idi. Üç katlı ve 15 odalı olan bu ev, 1916'da ilk sahibi İtalyan Alloyeti'den 50 bin liraya satın alınmıştı.
*
Atatürk, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğu noktada kaldı. Çevresindekilere tatlılıkla baktı. " O, geçmişse hata etmiş. Bir ulusun bağımsızlık simgesi olan bayrak çiğnenmez. Ben onun yanlışını tekrar edemem." Bayrağı yerden kaldırttı, bembeyaz mermerlere basarak içeri girdi.
Uzmanlık alanı Cumhuriyet Tarihi olmayan İlber Ortaylı hocamız olayı aktarırken sanırım yazım hatası yaptı. Bayrağı Hükümet Konağı önüne koydu. Şimdi yazıyı okuyanlarınızdan bazıları ne olacakki önemsiz bir hata diyebilirsiniz. Yine yanıtı Atatürk’ün sözleri ile verelim.
TARİH YAZMAK, TARİH YAPMAK KADAR MÜHİMDİR; YAZAN YAPANA SADIK KALMAZSA DEĞİŞMEYEN HAKİKAT İNSANLIĞI ŞAŞIRTAN BİR HAL ALIR"
Çünkü ilerde birileri alır bu yazıyı bambaşka şekilde kullanır. Kaynak olarakta İlber Ortaylı’yı gösterir. Bir köşkte halkın tepkisini göstermesi sosyal bir tepkidir. Fakat bu Hükümet Konağı’nda olsaydı devlet politikası olurdu. Tarih bambaşka bir şekil alıyor. Bu nedenledir ki her konunun uzmanı olmak değil uzmanı olduğun konunun en iyisi olmaktır önemli olan. Bizlerde artık markaların değil bilimin peşinden gitmeyi öğrenelim.