Çiğli, yanı başındaki devasa zenginliğe rağmen, uzun yıllar içine kapanmış bir kent görüntüsü sergiledi.
Bu zenginliğine rağmen yoksul olmaya, kırsal olmaya, İzmir’in merkezinde olmasına rağmen, İzmir’in çok dışındaymış gibi davranmaya kendisini nasıl ikna edebildi inanın hiç bilmiyorum.
Oysa İzmir’in en büyüleyici sahil şeridini, dünyanın en gözde Kuş Cennetini, Türkiye’nin sayılı deniz tuzlasını, dünyaya ait olmayacak kadar muhteşem duran doğa abidesi Homa Dalyanını kapsayan Gediz Deltası; birçok ülkeye dahi nasip olmayan devasa bir doğa mirasını, İzmir’in mütevazi bir ilçesine hediye edilmişti.
Dünyadaki sayılı belgesel ekiplerinin kapısında kuyruk olması gereken o Gediz Deltasının, bir de az önce vurguladığım gibi ‘dünyaya ait olmayacak’ kadar güzel ve narin kuşları var.
Flamingolar, sadece bizim ülkemizde değil; dünyanın her ülkesinde, her kültüründe çok önemli bir yere sahiptir. Her şeyden önce bulundukları her yeri görsel bir şölene dönüştürürler.
Sağolsun, Çiğli’de birçok ‘ilk’e imza atan Utku Gümrükçü, bu gizemli dünyanın kapısını güzel bir belgesel ile araladı. ‘Çiğli’nin Pembe Misafirleri’ Belgeseli ile İzmirlileri o sihirli dünyaya bir kez daha davet etti. Ahmet Utku Soylu gibi çok genç bir yapımcının elinden çıkan Çiğli’nin Pembe Misafirleri Belgeseli, beni de dünyadan çoook uzakta bir hayalin içine çektiler.
Çünkü ne zaman Homa Dalyanına gitsem; ne zaman tuzlanın o görkemli bir desen gibi duran tuz havuzlarının arasından geçip, flamingolar diyarına yaklaşsam; büyüleniyorum. Sanki gizli bir kapı aralanmış, paralel bir evrene geçmişim ve henüz insan elinin değmediği sihirli bir dünyadaymışım gibi bir duyguya kapılıyorum.
Önceki akşam gerçekleşen galada belgeseli izlerken, bir anda ‘acaba buranın asıl sahipleri onlar da biz mi izinsiz bir şekilde yanı başlarına gelip konmuşuz… Misafir olan onlar değil de o pembe dünyada biz mi misafiriz’ diye düşünmeden edemedim.
Bir yandan Çiğli’nin bu devasa doğa mirası ile daha fazla içli dışlı olmasını Başkan Utku Gümrükçü gibi ben de arzuluyorum.
Çünkü Utku Başkan’ın galada vurguladığı gibi belki yıllık bir milyar doları bulabilecek bir turizm potansiyeli orda öylece duruyor.
Ama diğer yandan o dünyanın güzelliğini ve naifliğini düşündükçe de içim ürperiyor. ‘Ya koruyamazsak ya o büyülü dünyanın sihrini kaçırır ve dünyanın o en narin misafirlerini küstürürsek’ diye de korkuyorum.
Ancak her şeye rağmen o sadece bizim değil, tüm insanlığın hak sahibi olduğu bir dünya mirası… Belki her birimiz gidip o narin misafirlerin keyfini kaçırarak değil; ama dünyanın en büyük, alanlarında en gelişmiş belgesel ekiplerini, dünyanın en profesyonel fotoğrafçılarını, dünyanın en iyi doğa gözlemcilerini, canlı yaşamı üzerine bir hayat harcayan yine dünyanın en iyi bilim insanlarını burasıyla buluşturup; o büyülü dünyayı bütün dünya insanları ile paylaşmalarını sağlayabiliriz.
Bunu başardığımızda zaten Çiğli, dünyanın 7 kıtasında tanınan bir dünya kentine dönüşecek, o bir milyar dolarlık turizm potansiyeli de fazlasıyla gerçekleşmiş olacak.
Bunları yazarken, elbette Çiğli halkı veya İzmir halkı bu alana hiç girmesin demiyorum. Kuş Cennetine, Homa Dalyanına yeterince mesafe bırakarak, geriye kalan çok uzun bir sahil bandında; yapılaşmaya gitmeden, doğa ile yüzde yüz uyumlu, Çiğli’yi denizle buluşturacak eğlence ve dinlenme alanları tasarlanabilir.
Yıllardır denize sırtını dönmüş Çiğli sakinleri, denize yüzünü dönüp o muhteşem manzara karşısında, ne kadar ayrıcalıklı olduklarını anımsayabilirler.
Göreve geldiği günden beri mütevaziliğini bozmadan aslında birçok yenilikçi projeye imza atan Utku Başkan’ın bunu başarabilecek sayılı isimlerden biri olduğuna da inanıyorum.
O Pembe Misafirlerinin, ebediyete kadar Çiğli’nin yerleşik sakinleri ve sahipleri olması ümidiyle…