Kurlar yükselip, Türk parası değersizleştiğinde; değersizleşen sadece TL’değil. Türk insanının emeği, üretimi, yaşam konforu, gelecek umutları da TL ile birlikte değersizleşiyor.
Bununla birlikte Türkiye’nin de itibarı zedeleniyor ve siz dünyada üçüncü sınıf bir ülke konumuna geliyorsunuz.
Bugün bunları neden yazıyorum?
Malum Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati, “Türk Lirası'nı değerli hale getirirseniz sanayi yavaşlar, işsizlik olur” dedi.
Tabi enteresan çıkışları ile zaman zaman gündem olan Bakan Nebati için bu söylemi doğal karşılasak bile maalesef yeni devalüasyonlar için şu anda yeni bir hazırlık var.
Bunu en çok ihracatçı örgütlerinin söylemlerinde görüyoruz.
İhracatçılar epey zamandır Hazine ve Maliye Bakanının kapısını aşındırıyor. Kuru rahat bırakın yükselsin diye…
İzmir’de son katıldığım iki ihracat toplantısında da benzer çabalar gördüm. Öyle bir durum var ki, ihracatçılarımız ‘kurlar yükselmezse, ihracat biter’ söyleminde ortak olmuş görünüyorlar.
Haklı oldukları bir nokta var, evet ihracatçılar dış pazarlarda zorlanmaya başladı. İhracatçıların söylemlerine bakılırsa, siparişlerde de azalmalar var. Tabi bu sektörden sektöre değişiyor. Her şeye rağmen ihracatını arttıran sektörler de yok değil.
Ancak esas mesele bu değil. Çünkü Türkiye’nin ağrı kesici ile gidilebilecek yolu kalmadı.
Türkiye’nin ihracatı maalesef yıllardır kalite, marka ve nitelikle desteklenen yüksek rekabet gücü yerine en ucuz ürünü sağlayarak fiyat rekabeti ile varlığını sürdürüyor.
KUR 3’E KATLADI İHRACAT YERİNDE SAYDI
Şimdi ihracatta kurtuluşu kuru yükseltmekte bulan bu öneriyi çürüten sağlam bir örnek var önümüzde… Malum yakın dönemlerde hepimiz hala hatırlıyoruz, USD 6 liradan 18 liraya yükseldi. Şu anda da 18,70 TL civarında seyrediyor.
Ülkeyi toptan fakirleştiren, 20 yıl sonra enflasyon canavarını yeniden hortlatan bu devalüasyon ihracata fayda sağladı mı? Kocaman bir hayır!
Oysa halka ne denildi? Kur artsın, ihracat şahlansın, ithalat düşsün, cari açık küçülsün ve bu ülkenin adeta bir alkolik gibi dövize olan hastalıklı bağımlılığı ortadan kalksın… Bu ülkeye kalıcı bir ekonomik istikrar gelsin… Denilen buydu…
Ama tam tersi oldu. İhracat hemen hemen yerinde saydı ama ithalat patladı. İhracatın ithalatı karşılama oranı da azaldıkça azaldı… Bu akıl almaz buluş kimindi bilmiyorum. Ama ülke ekonomisine çok ciddi zarar verdi. Ekonomik istikrar adına 20 yılda inşa edilen ne varsa, yıkıp yerle bir etti.
Enflasyonun hangi noktaya geldiği hepimizin malumu… TÜİK’e göre değil ama vatandaşın alışveriş torbasına göre son 2 yılda yüzde 300’leri bulan bir enflasyon… Bu enflasyonu doğrularcasına 4’e, 5’e katlayan ev kiraları…
Hepinizin malumu kümes vasfındaki daireler bile şimdi 2 milyon lira ile anılıyor… Şimdi aklı evvel ekonomistler diyecekler ki, işte pandemi ve pandemiye bağlı olarak petrol, doğalgaz ve hammadde fiyatlarındaki artış bunlara neden oldu. Hatta o muazzam devalüasyonun nedeni de cari açık değil, işte bu etmenler…
Hayır sadece bir kandırmaca… Cari açığı ve inanılmaz bir dış borcu olan bir ülke yerine cari fazlası olan bir ülkede bunların hiçbiri olmazdı. Örnek mi? Amerika ve Avrupa ülkeleri… Ne oldu oralarda yüzde 7-10 bandına kadar çıkabilen bir enflasyon…
Türkiye ekonomisinin zafer üstüne zafer kazandığı yıllardaki enflasyonumuz bile bu rakamların üzerinde…
Aspirin ile baş ağrısı kese kese, aspirin bağımlısı olduk… Bu ülkenin ne ihracatını ne de cari açığını yüksek kurlarla halledemezsiniz… Kurları yükselterek, sadece halkının yüzde 90’ını yoksul, yüzde 10’unu süper zengin yaparsınız… Zaten son bir yılda bu yolda epey de mesafe alındı..
Amaç buysa, açık açık söyleyin… Yok gerçekten 85 milyonun kurtuluşu için çözüm aranıyorsa, çok iyi planlanmış devlet destekleri ihracatımız bu müzmin hastalıktan kurtarılır ve yüksek rekabet gücü ile Türk ihracatçısı ürününü istediği fiyattan istediği ülkeye satar…
Yoksa gerisi hepimizin bildiği hikaye…