Özellikle tekrarlanan İstanbul seçimlerinden sonra iktidar umudu giderek yükselen Cumhuriyet Halk Partisi, bugünlerde delege seçimleri ile bu hedefi unuttu gibi…
Zira İzmir’deki delege seçimlerine yansıyan sert muhalefet ve tartışmalar parti örgütünde de ciddi rahatsızlıklara yol açtı.
CHP’nin özellikle eğitimli genç seçmenleri, bu sert muhalefet ve parti içi kavgayı kaygı ile izliyor. Genç CHP’lilerin kafasındaki temel soru ise şu; yıllardır birlikte mücadele verdiği partili arkadaşını, dostunu kucaklayamayanlar, yüzde 25’i aşıp nasıl yüzde 51’i kucaklayacaklar.
Zira iktidara yürümek düne kadar alışık olmadığınız yeni bir yüzde 26’yı da samimiyetle kucaklamak, anlamak, uzlaşmak ve ortak hedefe yürümek demektir.
CHP İzmir’deki sert delege seçimi süreci belki kamuoyuna tam yansımıyor. Ancak bu kavganın bizzat içinde kalan, muhatabı olan ve sert rekabetin doğurduğu mahalle baskısına maruz kalan örgüt tabanı çok net olarak o şiddeti yaşıyor.
Dolayısıyla bir yandan siyaset algıları değişiyor ve siyasetten uzaklaşıyorlar, diğer yandan iktidara olan umutları azalıyor.
Sözün burasında şu vurguyu yapmak lazım. Demokrasinin özü rekabete dayanıyor. Dolayısıyla bir seçimde ne kadar çok liste ve taraf varsa, ne kadar çok göreve talip olan grup varsa, demokratik açıdan o kadar değerlidir.
Ancak burada eğreti duran şey, bu rekabetin demokratik olgunluk içinde yaşanmamasıdır. Karşıyaka’da kamuoyu önünde yaşanan sert tartışmalar, Buca’da Başkan Yardımcısı Serkan Kalmaz’ın görevden alınması gibi olaylar, CHP’de gün yüzüne çıkan bazı örnekler… Oysa arka planda parti örgütünü rahatsız eden çok daha fazlası var.
“GİT TUNÇ BAŞKANIN SENİ KURTARSIN!”
Bu sert mücadeleyi örneklemek için Buca’daki görevden alma olayının detaylarına inmek lazım. Artık sır olmayan ve iddia da sayılamayacak bir söylem var. Tunç Soyer’in Rıfat Nalbantoğlu üzerinden desteklediği, Başkan Vekili Mustafa Özuslu’nun çalışmalarında aktif rol aldığı mavi listeye destek verdiği ve Mustafa Özuslu’ya Buca’da toplantı tertiplediği için görevden alınan Buca Belediye Başkan Yardımcısı Serkan Kalmaz’a “Şimdi git Tunç Başkanın seni kurtarsın” deniliyor.
Sizce bu demokratik olgunluk içinde sayabileceğimiz bir rekabet şekli mi? Hatta bu kavga daha da büyüyeceğe benziyor. Buca’daki olayda bir disiplin sürecinin hazırlıkları da göze çarpıyor.
Demem o ki, kendi siyasetlerinin bekası için mücadeleyi sertleştirenler, CHP’nin tabanında temiz duygularla siyaset yapmaya çalışanları, siyasete ısınmaya çalışan eğitimli gençleri ve siyaseti muaassır medeniyet hedefi için için verilen bir mücadele olarak öğrenmiş olanları rahatsız ediyor ve korkutuyor.
İÇİ BEYAZ MAVİ LİSTELER!
Hatta bu mahalle baskısı örgütleri o kadar yıpratmış ve korkutmuş ki, bazı bölgelerde etiketlenmemek için beyaz liste olduğu bilindiği halde liste kağıdının rengini mavi yaparak, o etiketlenmeden kurtulmaya çalışanlar bile var.
Hele ki seçimden önce ve seçim sürecinde CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan'la hareket ettiği halde şimdi uyumlu ve verimli bir hizmet dönemi için İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'le uyumlu çalışmak isteyenlerin durumu ise hepten perişan... Ne yapsalar suç... Anlayacağın artık ne o trene binmek çok kolay ne de inmek...
Demem o ki, efendiler biraz kendinize gelin. Siyaset, ülkenin aydınlık yarınları için verilen bir mücadeledir. Bunu kişiselleştirmek, kişisel rant ve gelecek mücadelesine çevirmek, delege seçimlerini örgütü ele geçirmek gibi algılamak yanlıştır ve eninde sonunda sert bir duvara çarpacaktır.
İzmir; demokratik, aydın, hoşgörülü, uzlaşmacı bir kültüre sahip olduğu için İzmir'dir... İzmir'in bu kültürüne saygı duymazsanız, o kapı hiç bir zaman size açılmaz, bu da böyle biline...