Bir belediye başkanı, ‘en güvendiğim kişi o’ diyerek kritik görevlere aile bireylerini ya da yakın akrabalarını getirebilir mi?
Getiriyor…
Bugün mü başladı peki?
Yok, akraba atamaları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hep oldu.
Garipsemeyin 600 yıllık bir hanedanlık geleneğinin devamıyız.
Hanedanlık sistemi bitti ama bilinçaltına yerleşmiş izleri yaşamaya devam ediyor.
Önce Belediye Şirketine kendisini yönetici olarak atayan Karaburun Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, ardından oğlunu belediye şirketine yönetici atayan Torbalı Belediye Başkanı İsmail Uygur, kendi açılarından bakıldığında iyi niyetle yapılmış olsa da, kamuoyu tepkisi üzerine o girişimlerinden vazgeçtiler.
Tabi konu İzmir’de olunca, Türkiye’de çok geniş bir şekilde medyada kendine yer buldu. Ama bu davranış CHP’li belediye başkanları ile sınırlı değil, hatta CHP’li belediye başkanlarına da özgü değil.
Malum Bursa'nın Orhaneli ilçesinin AK Partili Belediye Başkanı Ali Aykurt da yine aynı şekilde kendisini belediye şirketine müdür olarak atamıştı.
Bir başka örnek de yine Ak Parti’den… AK Parti Trabzon Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu kendisini TRABEL şirketinin müdürü olarak atamıştı.
Demek ki olayı CHP ile ilişkilendirmek yerine hiç birimize fayda sağlamaz. Aksine bu durum Türk siyasetinin yumuşak karnı veya zaaf noktası olarak ancak tanımlanabilir ki, buradan yola çıkarak siyasette bir iyileştirmeye gidebilelim.
İzmir’deki olaylarda tabi tek tepki kamuoyundan gelmedi, CHP Genel Merkezi çok hızlı hareket ederek, ‘bu durumu düzeltin’ mesajını çok net olarak iletti.
Ancak, doğal olarak şunu düşünüyorsunuz, ‘keşke bu denetim mekanizması devletin en tepesinden en alt kademesine kadar’ bu titizlikle yapılabiliyor olsaydı.
Keşke sadece siyasette değil kamu bütçesinin harcandığı her kurumda bu denetim mekanizması işliyor olsaydı. Odalar, Borsalar hele hele de üniversiteler vs. vs. vs.
Siyasi bir polemik olduğu ve zaten her gün her dakika duyduğumuz, bildiğimiz için ‘damat’ olayı üzerinden bir eleştiri yapmayacağım.
Ancak işte orada ‘Pandora’nın kutusu’ aklıma geliyor.
Cumhurbaşkanı 17 yıllık iktidarı döneminde hep maliye ve hazine yönetiminden darbe yediğini düşündü, özellikle Merkez Bankası üzerinden, ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ minvalinden mesajlar verdi.
Ancak buna rağmen bir türlü arzu ettiği uyumu yakalayamayınca da son Cumhurbaşkanlığı kabinesinde artık devletin yumuşak karnı dediği bu alanda tam yetkinlik sağlama düşüncesi ile damadı Berat Albayrak’ı devlet bütçesinin, maliyesinin en tepe noktasına getirdi.
İnanın eleştirerek söylemiyorum…
Ancak şimdi baktığımızda belediyelerde akraba ataması yapan başkanların da şöyle bir savunması var; ‘başka güveneceğim kimse yoktu’.
Şimdi bu noktada; ya hepsinin samimiyetine inanacağız, ya da hiç birinin…
Eğer doğuştan niyet okuma yetiniz yoksa o zaman bu savunmayı ortaya koyan başkanları ‘biri bu konuda samimi diğeri değil’, şeklinde bir ayırıma tabi tutma imkanınız da olmaz.
Bana sorarsanız, biz bu ülkede bir birimize güvenmek ve sırtımızı bir birimize dayamak zorundayız. Bunu parti içinde yaptığımız kadar partiler, farklı görüşler arasında da yapabilmeliyiz.
Hatta en özlem duyduğum şey, artık Cumhurbaşkanlığı Bakanlar Kurulu da olduğuna göre, iktidarda olmayan partilerden de bakan, üst düzey yönetici atama yapmak. Burada 'eee ne var diyecekseniz, ben zaten ittifak pazarlığına dayalı ittifak içi partilerden yapılan atamaları kast etmiyorum.
Bu benim Türkiye için bir özlemimdir.
Yani Dışişleri’ni, İçişleri’ni, Tarım’ı, Ulaşım’ı, Maliye’yi, Hazine’yi vs. yönetecek çok yetkin biri muhalefet partisine mensupsa; iktidarın ‘gel kardeşim sen bize lazımsın, bu ülkenin bekası için de bu sorumluluktan kaçamazsın’ diyerek bakan yada üst düzey bürokrat olarak atamasıdır.
Ben umutluyum, bunu da görüp yaşayacağız.
Bu konuda son bir not da şu olsun;
CHP Genel Merkezi doğru tavır ortaya koyuyor, bunu da görmek ve takdir etmek lazım.
Bu konuda ‘reel koşullar’ sizi akrabaya güvenme noktasına getiriyorsa bile bence diğer riskleri göze alıp, demokratik bir toplumun önünü açmak daha evladır.