Tarım, geri kalmış ülkelerin uğraş alanı değil! Bir kere bunu herkesin, özellikle genel ve yerel iktidarların iyi anlaması gerekiyor. Tarımı, eski Türkiye ile irtibatlandırıp, yoksullukla, gelişmemişlikle eşdeğer görmek çok ciddi bir yanılgıdır.
Bugün savunma sanayisinde yurt dışına İHA ve SİHA'lar ihraç eden, tank ve helikopter üretimi konusunda büyük atılımlar içinde olan Türkiye'nin tarımda her ne kadar 'çok geliştik' denilse de, yaşanan durumu kabul etmek, normal saymak mümkün değildir.
Herşeyden önce tarım gıda demek, insan hayatı demek, yaşam kaynağı demektir. Sanayi yarışını, teknoloji yarışını, siber rekabetini bir noktaya götüren dünya ülkeleri, eninde sonunda dönüp, hayattaki en stratejik alanın tarım olduğunda birleşecekler.
Gıdanın, suyun yeri geldiğinde bir silah gibi kullanılabileceğini de gördük, görmeye devam edeceğiz.
O nedenle, tarımın bütün alt sektörlerinde, ticaretinde, ihracatında ne kadar yol alırsak alalım, bunu ne başarı ne de yeterli göremeyiz.
Türkiye'yi ta göbeğinden tarıma bağlayan çok önemli bir gerekçe daha var. Köylerde ve kasabalarda yaşayan, tarıma can veren milyonları köyünde, kasabasında, ovasında, yaylasında tutmak.
Giderek büyüyen, büyüdükçe hiç kimseye huzur getirmeyen metropollerin, artık iyice şiştiğini, bir çok konuda patlamaya yakın bir noktada olduğunu da görmemiz lazım.
Köylerde ve kasabalarda sadece yaşlıların hayat sürdüğü bir tablonun belgesel estetiği olsa da gerçek yaşamla çok uyumlu olduğunu söylemek zor. En az büyük şehirler kadar, bu ülkenin köyleri ve kasabaları da cıvıl cıvıl hayat kaynamalı...
Bunun da yine tek yolu üreteni mutlu edecek bir tarımsal sistemin hayata geçirilmesidir. Köyde yada kasabada üretim yapan insanın da konfora, eğitime, teknolojiye, gelişmeye, değişime yetecek kadar kazandığı bir Türkiye tablosuna ihtiyaç var.
Üreticinin tarlasına, bağına, bostanına, serasına küstüğü bir köyde ya da kasabada ne mutlu ne huzurlu ne de gelecek düşleyebilen insan olmaz.
Bütün bu nedenlerle Türkiye, bir tarım reformunu değil, adeta bir tarım devrimini başarmak zorundadır.
Bunun için İzmir'in, yerelden kalkınma modelini, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in 'başka bir tarım'ını önemsiyorum.
Kooperatifler bu işin ilk basamağı, yani onlar olmadan asla bu konuda yol alamayız. Ama kooperatifler konusunda da kendimizi yenilememiz, bu işin de belki anayasasını, yönetmeliğini, tüzüğünü, ananesini, töresini yeniden yazmak, en azından güncellemek gerekecektir.
Bence biz İzmirliler olarak, 'başka bir tarım'a sahip çıkmalıyız. Daha yapılacak çok iş, atılacak çoook adım var ama bir yerden başlamadan, ilk adımı atmadan olmaz...