Vahşi kapitalizmin ve acımasız sermaye gücünün hüküm sürmediği nadir alanlardan biri olan kooperatifçilik, maalesef ülkemizde hala hak ettiği yerde değil. Bırakın hak ettiği yerde olmayı, henüz tam anlaşılabilmiş bile değil.
Bu ülkenin binlerce, hatta on binlerce kooperatifi var. Var da nerede bunlar. Bu sayımızda ülkemizin yüz akı kooperatiflerden, belki de yeni nesil kooperatifçilik olarak tanımlayabileceğimiz Tire Süt'ü konuk ettik. Duayen kooperatifçi, Tire Süt'ün Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük'ün deneyimlerini sizlerle paylaştık.
Merak etmeyin ben kooperatifçiliğin ağzı, dili, söylenmemiş sözü olmaya çalışarak, bundan sonra da sık sık bu köşeyi kooperatiflere ayıracağım.
Zira, ben de bu ülkenin gerçek gücünü tarımda, gıda üretiminde, su potansiyelinde görenlerdenim... Bu milli ve stratejik alanların ihmal edilmesini, atıl kalmasını, eski püskü şeylermiş gibi tozlu raflara itilmesini; köye kırsala hapsedilmesini doğru bulmuyorum.
Bu ülke sanayide artık belli bir rotaya girdi. Dünyanın en iyisi değiliz ama dünyanın iyileri olma yolunda kararlı bir gidişatımız var. Ancak tarım olmadan, kalıcı ve caydırıcı bir güç de olamazsınız.
Ülkemizde tarım arazilerinin miras yoluyla bölüne bölüne birer mendil parçasına dönmesine maalesef göz yumuldu. Ancak mendil parçasına dönüşen tarlalarda sürdürülebilir bir tarımın mümkün olmadığını görünce de bu iş köylü ile çiftçi ile olmaz diyerek, tarımda sermayenin önünü açtık.
Sermaye düşmanı elbette değilim, birikmiş büyük sermayelerin bir ülke için ne kadar hayati önem arz ettiğini iyi biliyorum. Ama tarım alanı öyle bir alan değil, tarımsal üretim sadece sermaye gruplarına terk edilemez. Bu ülkenin toprakları kar hırsı ile işleyen bir mekanizmaya devredilemez.
O yüzden oturup bundan sonra çok daha fazla kooperatifçiliği konuşacağız. Türkiye'nin bugüne kadar başaramadığı kooperatifçiliği değil, kötü örnekleri değil, hiç bir varlığı hissedilmeyen on binlerce kooperatifin bulunduğu o mezarlığı değil; Tire Süt gibi başarılı kooperatifçilik örneklerini konuşacağız.
Hatta onlarla da yetinmeyeceğiz, yeni nesil kooperatifçiliği belki de dünyadaki örneklerden tüyo çalmadan, kendimiz geliştireceğiz. Bu ülke tarımsal üretimi ve gıdasıyla da dünyanın stratejik güçlerinden biri olabilir, bunu küçümsemeyin...
İzmir'in tarımsal kalkınma, yerelden kalkınma, başka bir tarım diyerek, adı her ne olursa olsun, başlattığı hamleler çok kıymetlidir, çok anlamlıdır. Ancak yeterli değildir.
Bu çok değerli adımların yeni adımlarla sürdürülebilir ve sonuç alıcı bir sinerjiye dönüşmesi lazım. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu kentin kaynaklarından 338 milyonu önümüzdeki sezon kooperatiflere destek olarak ayırdığını açıkladı. 28 tane kooperatif ile alım sözleşmeleri düzenledi.
Bunlar doğru hareketler, ancak beni tedirgin eden bu İzmirli'ye ait çok değerli kaynağın, yanlış kurgulanmış kooperatif sistemleri içinde eriyip yok olması, üreticiye ulaşamaması veya etki yaratacak oranda üretici ile buluşamaması riskidir.
Ülkemizin çok az başarılı örnek dışında tam bir kooperatif mezarlığı olduğunu zaten ifade ettim. Dolayısıyla bu değerli kaynakların o mezarlıkta heba olmaması için işte yeni nesil kooperatifçiliğe ihtiyacımız var.
Yeni nesil kooperatifçilik, ne ithal edilebiliyor ne de marketten, pazardan alınabiliyor. Maden İzmir bu yerelden ve kırsaldan kalkınma hamlesini başlattı; yeni nesil kooperatifçiliğin anayasasını yazma işi de yine İzmir'e görev olarak düşüyor.
Bana göre İzmir Büyükşehir Belediyesinin destekleyeceği kooperatiflerin, performansını bir çok kriter üzerinden test edebileceği, kooperatiflerin yönetim kalitelerini geliştirebileceği bir think thank (düşünce kuruluşu) masasına, bir sistem geliştirici ekibe de ihtiyaç doğmuştur.
Önümüzdeki ilk sorun budur. İkinci sorun ise küçük üreticileri örgütleyecek, üretimi planlayacak, ürünlerin depolanması ve işlenmesi için gerekli alt yapı yatırımlarını yapacak ve nihai olarak da üretilecek her bir ürünün çöpe gitmesini önlemek için onları iç ve dış pazarla buluşturacak organizasyonları içeren bir sisteme ihtiyaç var.
O yüzden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in, Halkın Bakkalı'nı büyütmeye ve yaygınlaştırmaya yönelik atacağı adımlar çok değerli olacaktır. Tunç Başkan'ın Ödemiş'teki toplantıda dile getirdiği kooperatiflerin dış pazarla buluşmasını sağlayacak proje ise başarılı olduğunda Türk kooperatifçiliğinde yeni bir dönemi başlatacaktır.
Dolayısıyla bu kadar değerli adımları içeren 'Başka Bir Tarım' hamlesini boşa çıkarmamak ve içini boşaltmamak için kooperatiflerimizin de üzerine çok büyük sorumluluklar düşmektedir.
Bana göre her kooperatif yönetiminin de yeniden masaya oturup, bütün süreçlerini gözden geçirmesi, yeniden kurgulaması ve bu desteğe karşılık vermesi gerekiyor.