Duruşu olmalı insanın.
Haksızlığa edebince karşı durmak gibi.
Aslında hepimizin yaptığı hatalardan biri, eleştirisini sahibinden gizli yapmak. Onun adına dedikodu ya da dertleşmek mi derler artık, öyle korkakça yapılınca eleştiri okları yön değiştirir, bir bakmışsın konu sen olmuşsun. Nerede susup nerede konuşacağını bilememekten de değil, inanç yanlışlığından o kargaşa…
Daha küçükten susmaya kuruluyoruz. Sen küçüksün büyüğüne yanlışını söyleyemezsin saygısızlık olur. Sonra bakmışsın yanlışlar safında bir büyük yanlışta sensin. Ateşe karşı safını belli eden karınca gibi taşıdığı su ateşi söndürmese de "tarafım belli olsun" deyip asırlarca övülmeye değer..
O da küçüktü sonuçta! Susturun çocukları, büyüyünce iki yüzlü olsunlar, bencil olsunlar, vicdansız olsunlar, korkak olsunlar, bacak bacak üstüne atmayı saygı sayanlardan yaşlısının kapısını çalmayan hurafeciler rolünde…
Susa susa tepkisizleşirler haksızlığa. Peygamber sözüdür "haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır" Oruç tutan sarhoş gibi, namaz kılan sadakatsiz eş gibi, zekat verip vergi kaçıran işveren gibi, davranış bozukluğuyla ne idüğü belirsizler…
Beceri işimi kırıp dökmeden eleştirmek ya da eleştiriyi kırılmadan dinlemek midir sahici olgunluk? Bilemediğimizi de bilmiyoruz ya o daha dikkate değer galiba. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın zihniyetinde, aman ben kötü olmayım derdinde, yalancı olgunluk tavrıdır etliye sütlüye karışmamak. Dışlanma korkusuyla ortacı insan duruşu yada duruş bozukluğuyla fıtık eden insanlar…
Sadece konuya, insana değil duruş meselemiz. Kendine saygıdan, ilahi aleme teşekkür mahiyetinde sıradan beşeriden hallice değerli olmak için, değeri çok olanın makamı da güzel olur inancıyla duruş sahibi olmak makbul olan.
Kendine saygından, dünyada yapılan zulümlere kadar her şey de yanlışa göz yummamak senin insanlık sadakan. Bir musibete bin nasihatli sözün zararından nolur? Ama biz ille de musibeti çağırdık.