Dün akşam MÜSİAD İzmir Şubesi, MÜSİAD üyesi işadamları ile birlikte İzmir’in geniş bir yelpazesini Kaya Termal Otel’deki iftarda bir araya getirdi.
Kuran-i Kerim tilavetiyle, ilahileri ve sohbetleriyle güzel bir atmosfer yaşandı.
Sıra konuşmalara geldiğinde ise elbette gündemde ekonomi, yatırım, istihdam vardı.
Bu konuşmaların detaylarına haberimizde yer verdik ancak MÜSİAD iftarı dolayısıyla aklıma gelen birkaç farklı konuyu hatırlatmak istiyorum.
Malum Türkiye’nin ticaretteki dışa açılımını bir dönem FETÖ şekillendirdi.
Türkiye ve İslam sempatisini kullanarak ve aynı zamanda FETÖ’yü bir Türk lobisi zanneden geniş kesimlerin de desteğiyle belli ülkelerle irtibatlar kurdu.
Kendine kazandıran, ancak Türkiye’ye hiçbir şey kazandırmayan ticaretler yaptı. TUSKON, kanlı yüzünü 15 Temmuz’da gösteren örgütün arka plandaki desteği ile Türkiye’de başta MÜSİAD olmak üzere başını kaldırmaya çalışan ticari örgütlenmeleri bastırdı, hatta boğmaya çalıştı.
Bir dönem Türkiye’ye büyük umut aşılayan Anadolu Aslanları olarak tabir edilen yerli sermayeyi kendine bağlamaya çalıştı, bağlayamadıklarını da yeşil sermaye diye 28 Şubat zihniyetinin önüne attı.
Velhasıl bu ülkede kendisini mütedeyyin kabul eden sermaye kesimi hep ağır dişlilerin altında ezildi.
Ancak bugün için artık bütün bunlar geçmişte kaldı.
Artık ne 28 Şubatçılar ne de FETÖ’cüler suyun başında...
Dolayısıyla Türkiye’nin tarihindeki bu en önemli geçiş sürecinde diğer ekonomi STK’ları gibi MÜSİAD’a da çok büyük görev düşüyor:
Dış ticaretteki FETÖ tahribatını acilen gidermeleri elzem.
FETÖ’nün, son yıllarda bağlantı kurulan ülkelerdeki Türkiye algısını zehirlemesine izin vermeden, bu ülkelere gidilmeli, bu insanlarla yeniden aynı masalara, aynı sofralara oturulmalı, yeniden Türkiye anlatılmalı, yeniden Türkiye konuşulmalı…
Zira dünyadaki büyük oyun kurucularının bizleri yalnızlaştırma operasyonları yürüttüğünü artık hepimiz biliyoruz.
Buna izin verilemez. Bugün Katar’a yapılanın yarın misliyle Türkiye’ye yapılacağını, yapılabileceğini de biliyoruz.
Öyleyse MÜSİAD’a ve kendini bu alanda misyon sahibi gören her sivil toplum örgütüne büyük görev düşüyor.
Türkiye’de kaybedilecek zaman yok!
Her ay hatta her hafta bir değil, bir çok ülkeye aynı anda ticari geziler, ziyaretler, organizasyonlar düzenlenmeli…
Türkiye’nin yıllardır üzerinde yürüdüğü Avrupa ve NATO köprülerinin de sallanmaya, tuhaf gıcırtılar çıkarmaya başladığını hatırlatmak gerek.
Dolayısıyla dünyanın 200 ülkesine açılan kapılar, köprüler kurmalıyız ki, bizi Avrupa veya NATO köprüleri ile tehdit etmesinler.
Zira Türkiye bir kere yerleşik düzeni bozdu, 5’li dünyaya hayır dedi.
Artık başarılı olmak kurulacak yeni dengede ağırlığına yakışır bir yer edinmek zorunda…
Yoksa önümüzde artık küçük ve kendi kabuğuna saklanmış bir Türkiye seçeneği de yok…