Ak Partinin yaklaşık 17 yıllık kesintisiz iktidarı, son yerel seçimde devam etmekle birlikte, ilk kez bu denli zayıfladı.
Bu durum aslında ülkemiz açısından önemli bazı fırsatlara da kapı araladı. Çünkü Ak Partinin neredeyse rakipsiz olduğu bu uzun dönemde, hükümetin performansı da giderek aşağıya doğru bir ivme göstermeye başlamıştı.
Elbette bugünkü Türkiye, artık 2001 yılının Türkiye’si değil. Ülkemiz bu 17 yılda aslında ciddi bir şekilde kabuk değiştirdi. İtiraf etmek gerekir ki pek çok konuda adeta çağ atladı. Bu noktada iki şey etkili oldu.
Hakkını yemeyelim; ilk etken Ak Parti hükümetlerinin hizmet odaklı bir vizyonla gelmesiydi. İlk dönemlerinde bunu birçok alanda ortaya da koydular. Çünkü var olmaya devam etmeleri, hizmet etmelerine endeksliydi.
İkinci etken ise Türkiye’nin kendi gelişme potansiyeliydi. Ancak hepimiz Türkiye’nin son yıllarda çözüm üretmekten çok, yeniden sorun üretme eğilimine doğru kaydığını görmekteyiz.
Burada da tek hata iktidarın değil!
Güçlü ve her an iktidar olabilme kapasitesinden yoksun bir ana muhalefet yapısı ile siyasette rekabet ortadan kalktı. İktidar da bu rahatlık ortamında hayatın doğal akışına uyarak, gevşedi ve farklı önceliklerin peşinden koşmaya başladı.
Bunun sonucu olarak insanlarımız devletin gerçek kapasitesinin çok altında hizmet ürettiğini düşünmeye başladı. Bugün 2001 yılı ile asla kıyaslayamayacağımız güç ve kapasitede bir devletimiz var, o döneme göre belki devasa projeler hayata geçirebiliyor ama bunlar şu gerçeği örtmeye yetmiyor. Devletin veya icra organı iktidarın hizmet üretme kapasitesi bu kadar düşük değil!
Elbette bütün bu olan bitenlerin içinde hain terör örgütü FETÖ’nün bu ülkenin enerjisinden, kaynaklarından, zamanından en önemlisi de birbirine güvenme duygusundan çalıp götürdüklerini görmezden gelemeyiz. Gelmemeliyiz de…
Her şeye rağmen son yerel seçimlerin üzerindeki tek olmamakla birlikte en etkili faktörün, yaşanan ekonomik kriz olduğunu düşünüyorum. Bu ekonomik kriz, bir ‘hokus pokus’la ortaya çıkmış değil.
Dolar gücünü elinde bulunduran Amerika’nın cari açığı dünyanın pek çok ülkesinde Demoklesin kılıcı gibi kullandığını bilmeyen yoktur.
Peki, ABD ile açık ve belki de 50 yıl sürecek bir soğuk savaşın içine girecek olan bir iktidarın, bu işe başlamadan önce bu cari açık kılıcına çözüm bulması gerekmez miydi?
Bugün ülkenin yaşadığı ekonomik krizin bir döviz-faiz kıskacı olduğunu, iç ekonomik dinamiklerden kaynaklanmadığını da biliyoruz.
Neyse biz dönelim 31 Mart yerel seçimlerine…
Halk, bana göre en anlamlı dersi verdi. Ak Partiye ’17 yıllık’ iktidarına güvenme, elinden alabilirim’ dedi. Ana muhalefet partisine de ‘sana bir moral kredisi açıyorum ama iktidar olmak için daha fazla gayret şart’ demiş olabilir mi?
Bence olabilir…
İşte o kredi, şimdi siyasette şartları eşitledi, yeniden rekabet ortamı doğmuş oldu. Bu seçimi herkes farklı açılardan değerlendirebilir ancak bana göre bu son yerel seçim, hangi ideolojide olursanız olun, hangi parti gözlüğü ile bakarsanız bakın ülkemiz için hayırlı oldu.
Ak Parti, iktidarını sürdürmek istiyorsa kamunun hizmet kapasitesini daha iyi kullanacak, başta ekonomik kriz olmak üzere ülkenin gerçek gündemini yeniden masanın üzerine koyacak, partiyi adeta bir kanser gibi sarmış olan rant çetelerini bünyeden uzaklaştıracak.
Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede iktidar olmak istiyorsa; halkın verdiği mesajı doğru okuyacak, ideolojik söylemlerle 82 milyona çare olmanın mümkün olmadığını görecek, ülkenin gerçek sorunlarını masasına koyarak, bugünden itibaren sürdürülebilir gerçekçi çözümler aramaya başlayacak.
Ya da iktidar ve ana muhalefet partisi her şeye rağmen bu sonuçlardan gerekli dersi çıkaramazsa yeni lider adaylarına, yeni hareketlere, yeni siyasi oluşumlara kapı aralayacak. 2002 seçimlerinde uzun yıllardır siyaset kurumunu elinde tutan 3 partiyi bir anda devre dışı bırakan demokrasi hakeminin bu kartı kullanma ihtimali de her zaman var, bunu da unutmamak gerekir.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da demokrasi hakeminin bu işaretini hissetmiş olmalı ki iktidarın öfkesini üzerine çekeceğini bile bile sosyal medyadan kendi manifestosunu yayımladı. Önümüzdeki günlerde yeni hareketler ve isimler de yeniden siyaset sahnesine göz kırparsa şaşırmayın...
Davutoğlu' da diğer tuzluklar gibi rafta yerini alır. Onda liderlik özelliği yok.